Salih Kallab
Ürdünlü yazar. Eski Enformasyon, Kültür ve Devlet Bakanı
TT

Marx hayatını vahşi kapitalizmle savaşarak geçirdi

Konuya açıklık getirmek adına şunun altını çizmek gerekir; Frederick Engels, 1883'te Londra'daki Highgate Mezarlığı'nda toprağa verildiği sırada yoldaşı Karl Marx için yaptığı veda konuşmasında: “İsmin ve eserlerin çağlar boyunca varlığını sürdürecek” demişti. Engels bu sözleri, Doğu Avrupa'daki komünist rejimlerin ve büyük falan olmayan Sovyetler Birliği'nin başarısız olup çöktükleri bugünden bir buçuk asır önce söylemişti. Komünist partiler Avrupa kıtasının yarısını ve Asya kıtasının üçte birini, elbette Karl Marx'ın hayatının çoğunu mücadele ederek geçirdiği söylenen baskıcı yöntemler ve araçlarla onlarca yıl yönettiler. Bu nedenle uğradıkları feci başarısızlığın asıl Marx’ın yararına olduğu da kanıtlandı.
Marx'ın o dönemde cari olan kapitalist sistemin krizini dehasıyla açıklayıp analiz etmesi, daha sonra komünist partilerin onun fikirlerine güvenerek bu krize karşı mücadele yürütmeleri, ancak sonunda birçok ülkeyi ve geniş bir bölgeyi yönettikten sonra ümitsiz bir şekilde başarısız olmaları gariptir. Aynı zamanda baskı ve sömürüye karşı her zaman direnen ve mücadele eden Karl Marx'ın aksine, iktidarları sırasında dünyayı yöneten sömürgeci, ırkçı, teokratik, kapitalist ve endüstriyel ideolojilerin tekelinde olan baskıcı yöntem ve yollara başvurmaları da ilginçtir.
Bizzat Londra'da ama yeni, tamamen insani ve elbette fütüristik bir bakış açısıyla yeniden canlandırılan Marx, hayatı ve düşünceleriyle geri dönüyor. Yakın zamanda kimsenin beklemediği bir kuvvetle dolaşımda olan kapitalist sistemin mevcut krizinin en büyük kazananı o değilmiş gibi, yolunu kaybeden, eleştirdiği ve onlara karşı mücadele ettiği yöntem ve mekanizmalara başvuran komünist partilerin başarısızlığında da kazanan taraf oydu.
Karl Marx'ın kitaplarının yeni ve heyecan verici bir fenomen olması garip, hatta şaşırtıcı. Bu kitaplar binlerce satıldı ve bunların başında da ölümsüz “Dünyanın bütün işçileri birleşin”  çağrısının yer aldığı ünlü “Komünist Manifesto” kitabı geliyor. Bir diğer ünlü kitabı ise "Kapital"dir. Gerçekten de bu kitaplar, geçici bir süreliğine de olsa gerçek aktif güçlerin ön saflarında yer alan komünist partilerin favori kitaplarıydı.
Aslında bugün geri dönen sözde ideolog değil, düşünür ve insan Karl Marx'tır. Marx tesadüfen bir ideolog oldu ve hiçbir zaman güç peşinde koşmadı. İşte tüm bunlar harika bir yeni kitapta anlatılıyor; "Karl Marx: Bir Hayat Hikayesi."
Karl Marx, Bonn ve Berlin Üniversitelerinde hukuk, ekonomi politik ve ardından tarih ve felsefe okudu. Felsefe alanında Demokritos ve Epikuros'un doğa felsefelerindeki farklılıklar konusunda doktora yaptı. Zor bir konu olsa da Marx'ın tüm Yunan felsefesini, özellikle materyalist felsefeyi ve diyalektik yöntemi ve bunların gelişimini tanımasını sağladı.
Dünya çok değiştiği için bu konuyu günümüz kavramlarıyla ele alarak gözden kaçırmamalıyız. Karl Marx'ın uzun biyografisini incelerken, onu bugünün ölçülerine göre ele alsaydık, yukarıdaki tüm değerlendirmeler dikkate alınmazdı. Örneğin, Karl Marx'ın gerçekten müstesna olduğuna şüphe yok. Kitapları gerçekten heyecan verici bir fenomendi. Kitaplarına yönelik yüksek talep yeni ve heyecan verici bir fenomen, aksi takdirde başta ünlü “Komünist Manifesto” olmak üzere kitaplarının yeniden binlerce nüsha satmasını neyle açıklayabiliriz? Tüm bunların Avrupa ve uluslararası basının dikkatini çektiği biliniyor, oysa birçok kişi adıyla özdeşleşen totaliter ideolojinin ortadan kalkmasıyla, 1883 yılında ölen bu filozofun etkisinin nihayet sona erdiğini varsaymıştı.
İngiliz gazeteci Francis Wheen'in yayınlanan yeni kitabı “Karl Marx: Bir Hayat Hikayesi" şu başlıkları taşıyan dört bölümden oluşuyor; "Bilinmeyen Başyapıt", "Uzun Gebelik", "Doğum" ve "Ayrılıktan Sonra". Arapçaya seçkin çevirisi de ünlü Iraklı yazar Sadi Abdullatif tarafından yapılmış. Bu önemli kitap sözde ideolog değil, düşünür ve insan olan Marx'a odaklanıyor.
Marx, Avrupa'da Kilise ile ittifak halinde egemen olan feodal toplumun gerilemesinden sonraki ekonomik ve ideolojik aydınlanma döneminde yetişti. Bu dönemi özgürlük, eşitlik ve kardeşlik çağrısında bulunan Fransız Devrimi'nin zaferi takip etti. Ancak bu sistem kapitalizmin ilerlemesi, diğer halklara yönelik sömürgecilik, dahası bazılarının tamamen ortadan kaldırılmaları, köle ticareti, üretim araçlarını ve gücü kontrol eden zengin sınıflar lehine ezilmiş sınıfların çoğu arasında sefalet ve yoksulluğun yayılması karşısında çok ayakta kalamadı.
Marx, iktidar peşinde koşan biri değildi, aksine bir teorisyen, insanların sömürü ve yoksulluktan uzakta, onurlu ve özgür bir şekilde yaşama haklarının, ayrıca ezilen ve sömürgeleştirilmiş halkların sömürücülerinden kurtuluşlarının, değerlere veya ilkelere saygı duymayan vahşi kapitalizmi durdurmanın savunucusuydu. Ama Marx’ın fikirlerini taşıyan ve Avrupa kıtasının yarısına, Asya kıtasının üçte birine ve diğer bölgelere hükmeden komünist partiler, Marx'ın savunduğu ve uğrunda mücadele ettiği ilke ve değerlerin ruhunu temsil etmediler. Baskı, özgürlükleri bastırma, sömürü ve iktidar mücadelesinin araç ve mekanizmalarını yeniden üretmeye başladılar. Böylece yankı uyandıran bir şekilde başarısız oldular, gürültülü bir şekilde çöktüler. Tarih, nihayetinde onları sahne dışında bırakıp, sonsuza dek bittiklerine karar verdi.