Abdullah Raddadi
Suudi araştırmacı ve ekonomi uzmanı
TT

ABD ve Avrupa arasında Çin konusunda anlaşmazlık

Donald Trump altı yıl önce ABD Başkanlığı’nı üstlendiğinde, şirketlerin ABD topraklarına dönmesi için vergileri azaltıp Çin mallarına uygulanan vergileri artırmış ve Çin ekonomisini açıkça hedef almıştı. Böylece ABD ekonomisini canlandırmaya çalışmıştı. Başkan Joe Biden göreve geldiğinde de aynı politikaya farklı araçlarla devam etti. Biden, yerel endüstriler için doğrudan hükümet desteğiyle ABD endüstrilerini klasik bir şekilde ilerletmek için ‘Enflasyon Azaltma Yasası’ ve ‘Elektronik Çipler Yasası’ dahil olmak üzere bazı düzenlemeler başlattı. Çin'e gelince; Biden, Çin'i kuşatmak için ister Batı ülkelerinden isterse ABD'nin müttefiki Asya ülkelerinden olsun ittifaklar kurma yöntemini benimsedi.
ABD ekonomisini Çin'e karşı kuvvetlendirme girişimlerinde Trump ve Biden arasındaki fark, anlam benzerliği ile sadece söylem dilindedir. Trump, amacının ABD'nin prestijini başkalarını umursamadan yükseltmek olduğunu belirtirken Biden da yaklaşımının dünyanın çıkarına olduğuna müttefiklerini ikna etmeye çalıştı. Bunu, özellikle de sisteminin demokratik değerlerle uyumlu olmadığını ve Çin'in siyasi yöneliminin Batı'yı tehdit ettiğini iddia ederek Pekin’i ‘şeytanlaştırma’ girişimleriyle yaptı.
Ancak mevcut ve eski başkan arasındaki benzerlikler gayet açık. Trump, tıpkı Çin'e uyguladığı gibi Avrupa Birliği (AB) ülkelerine de vergiler koydu. Biden, Enflasyon Azaltma Yasası’nı kullanarak tüm ülkelerden (Avrupalı veya diğer) şirketleri ve fabrikaları çekmeye çalıştı. Ancak ABD, AB'nin çıkarının Çin'den uzaklaşmak veya Çin'den ‘ekonomik ayrılık’ olduğunu göstermeye devam ediyor.
Görünüşe göre AB, bu ayrılıkta ABD ile aynı fikirde değil. Almanya Şansölyesi Olaf Scholz'un geçtiğimiz kasım ayında Çin'e yaptığı ziyarette Çin'den ekonomik ayrılığa itiraz ettiği görüldü. Ziyareti sırasında Almanya ile Çin arasındaki ekonomik iş birliğini genişletmeye çalıştı. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron da Alman meslektaşının yaklaşımından pek sapmadı. Geçen hafta Çin'e yaptığı ziyarette iki ülke arasındaki yatırımları artırmak amacıyla onlarca Fransız iş insanı kendisine eşlik etti. Ziyareti sırasında Avrupalıları ‘uyanmaları’ ve ABD'nin Çin politikasını takip etmemeleri çağrısında bulundu. Macron ayrıca AB'nin kutuplardan birine bağlı olmadan ‘üçüncü bir kutup’ haline gelebileceğini ifade etti. Macron'a eşlik eden Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ise Avrupa ile Çin arasında tam bir ayrılığın arzu edilmediğini ve bunun Avrupa ülkelerinin çıkarına olmadığını açıkladı.
Doğu ile Batı arasındaki ekonomik ayrım, son on yılda tartışmaları doyurdu ve Trump başkanlığı devraldığından bu yana odaklanma arttı. Çalışmalar bunun kısa vadede imkânsız, uzun vadede de imkânsıza yakın olduğu sonucuna vardılar. Çin'deki üretim kapasitesinin yanında nispeten düşük üretim maliyeti, Batı ülkeleriyle rekabet etmeyi zorlaştırıyor. Batı, diğer Asya ülkelerini Çin'e rakip olmaları için her ne kadar desteklemeye çalışsa da ne Çin'in onlarca yıldır yatırım yaptığı altyapı ve ekonomik kalkınma açısından ne de Çin halkının yüksek eğitim düzeyi açısından bu ülkeleri Çin'in seviyesine çıkaramayacak. Bunu yapmaya çalışırsa özellikle ağır ekonomik krizler yaşadığı için bu projeleri finanse edemeyecek. Asya ülkeleri de Çin ile rekabet etmelerini sağlayacak dönüşüm projelerini kendileri finanse edemeyecektir.
Enerjide veya tedarik zincirlerinde tek bir kaynağa dayanmama ilkesini destekleyen Rusya-Ukrayna savaşı ise enerji maliyetlerini yükselterek Avrupa sanayileriyle rekabet etmeyi zorlaştırırken, Çin yüksek enerji fiyatlarından zarar görmedi. Bu durum başta Rusya'nın doğal gaz kesintisinden zarar gören Alman şirketler olmak üzere birçok Avrupalı şirket için Çin'e taşınmanın çekiciliğini artırdı.
ABD'nin birkaç yıldır yapmaya çalıştığı şey, diğer ülkeler için sonuçları ne olursa olsun Çin'i zayıflatmak. Güçlü ekonomisi ve halkının yüksek yaşam standardı, Çin'den ayrılmadan kaynaklanan emtia fiyatlarındaki artışa dayanmasını veya en azından uzak durmasını sağlıyor. Ancak diğer ülkeleri de bu yöne çekmeye çalışıyor ve endüstrileri kendi deyimiyle ‘dost ülkeler’ olan Hindistan, Polonya ve Meksika gibi ülkelere kaydırmak da dahil olmak üzere yeni stratejiler oluşturmaya çalışıyor. Bu nedenle, ister ABD'nin müttefiklerinden ister diğerlerinden olsun, bazıları bu fasıldan kesinlikle etkilenecek olan ülkelerin çıkarlarını dikkate almadan yalnızca ekonomik üstünlüğünü korumak istiyor.