Osman Mirgani
Şarku'l Avsat'ın eski editörü
TT

Sudan savaşında tarafsızlığın tehlikeleri

Birçok kişinin uyardığı savaş artık patlak verdiğine göre pozisyonlarda netlik olmalı. Çünkü belirsizlik işleri daha da kötüleştirecek. Bu, Sudan ordusunun mevcut liderliğiyle var olan hiçbir anlaşmazlığa bakılmaksızın tarafsız kalınamayacak bir savaş. Düzenli ordu ile milis güçlerini bir tutmak mantıksız. Saflarında İslamcı subayların varlığı hakkında tüm söylenenlere rağmen ki bu bir gerçektir, ordunun büyük çoğunluğu ulusal ve profesyonel bir ordudur ve ‘el-Kizan ordusu’, yani Müslüman Kardeşler ordusu gibi saydam sloganlarla damgalanamaz. Sudan ordusu kadim ve köklü bir kurum, varlığı çalkantılı bir çevrede devletin güvenliğini koruyor, parçalanması ya da yenilmesi Sudan ve Arap ulusal güvenliği için ciddi bir tehdit anlamına geliyor.
Diğer yandan Hızlı Destek Kuvvetleri’nin liderliğinde bir aile var ve kompozisyonu öncelikle aşiretlerden oluşan bir milis gücü. Lideri Muhammed Hamdan Daklu (Hamideti) ve yardımcısı, kardeşi Abdurrahim'in etkisine, çıkarlarına ve hırslarına tabi. Demokrasinin, sivil yönetimin ve hukukun üstünlüğünün savunucusu olarak Hamideti’ye bahis oynayanlar hayal görüyorlar. Darfur'dan Hartum'daki oturma eylemini dağıtma olaylarına kadar kanlı geçmişine kasten göz yumuyorlar. Kendisinin ne demokratik ne de askeri vasıfları var, tek derdi ülkenin kaynaklarını yağmalayarak genişlettiği çıkarlarını korumak. Etkisi tamamen orduya paralel bir güç haline gelen milislerine ve ülkenin birinci adamı, fiili yöneticisi olmayı arzulayacak kadar büyüyen hırslarına dayanıyor. Aslında, ordu ile çıkarları farklılaştıktan ve ilişkisi çıkmaza girdikten sonra, kendi amaç ve emellerine ulaşmak için manevralar yapmaya başladı ve sivil güçlerle ittifak kartını kullanmaya çalıştı. Ordu liderliğiyle ittifak, çıkarlarını temin ederken Daklu, sivil hükümeti deviren 25 Ekim 2021 darbesine katılım dahil olmak üzere ordunun yanında durdu. Ancak çıkarlar ve hesaplar çelişince orduyu zayıflatmak, güçlerinin orduya entegre edilmesi meselesini atlatmak için başka ittifaklar arayışına girdi. Medyada aksini belirtse de Daklu kuvvetlerinin entegre edilmesini istemiyor çünkü bunun gerçekleşmesi, nüfuzunun ve hırslarının sonu demek.
Cumartesi günü yaşananlar açıkça Hızlı Destek Kuvvetleri liderliği tarafından gerçekleştirilen iyi planlanmış bir darbe girişimi. Zira Hızlı Destek Kuvvetleri liderliği daha fazla kuvveti başkente getirerek onları Hartum'un içinde ve çevresinde konuşlandırmış. Liderlerinin hareketlerde bulunmaları veya erzak ve cephaneyi saklamak için gizli karargah olarak kullanılmak üzere başkentin ayrı bölgelerinde evler kiralamış. Ardından, Maravi’deki askeri havaalanı bölgesinde konuşlanacak, saldırı ve havaalanını kontrol için sıfır saatini bekleyecek araçları ve kuvvetleri göndermiş. İlk günkü olayların gidişatı, ordunun saldırılara hazırlıksız yakalandığını gösteriyor, aksi takdirde başkentin içinde ve dışında askeri birimlere ait karargahlar, Maravi Havaalanı, radyo ve televizyon binası gibi çok sayıda önemli mevkii ve hassas askeri merkezi kaybetmesini, dahası Genelkurmay Başkanı Abdulfettah el-Burhan’ın evine baskın düzenlenmesini nasıl açıklayabiliriz? Olayları başlatan ordu olsaydı, kuvvetlerini hazırlar, tüm stratejik bölgeleri emniyete alır ve hatta Hızlı Destek Kuvvetlerinin liderlerini tutuklamaya çalışırdı.
Bu savaşta yaşanan komplonun boyutu ve önceden planlanması, içeriden ve dışarıdan hangi tarafların bu savaşa dahil olduğu zamanla netleşecek. Ordu, iki gün önce yaptığı açıklamalarda, Hızlı Destek Kuvvetleri’nin ‘bölgesel taraflara’ ait bir askeri yardım uçağının inişi sırasında güvenliği sağlamak için Maravi Havaalanında konuşlanmış olduğunu belirtmişti. Hızlı Destek Kuvvetleri liderliği bunu reddetse de, aksini gösteren işaretler var.
Bazıları ‘üçüncü taraf’ teorisini öne sürüyor ve dün müttefik bugün düşman olarak gördükleri ‘Hızlı Destek Kuvvetleri’nden kurtulmak için ilk kurşunu atanların ordudaki eski rejimin kalıntıları ve İslamcı subaylar olduklarını söylüyorlar. Amaçları da iktidara dönüş umutlarını ve planlarını ortadan kaldıran sivil-demokratik sürece yeniden dönülmesini sağlayan ‘Çerçeve Anlaşma’ya’ ölümcül bir darbe indirmek. Bu iddiada sorun, Hızlı Destek Kuvvetleri’nin muharebeler başlamadan önceki hazırlıklarının ve hareketlerinin, önce harekete geçen ve ilk kurşunu atan taraf olduğunu düşündürmesi. Ancak İslamcılar, her zamanki gibi sanki orduyu destekleyen tek taraf kendileriymiş gibi, durumdan yararlanmakta acele ettiler. Oysa Sudanlıların çoğunluğunun bu savaşta ordunun yanında yer aldığı ve aynı çoğunluğun, iktidarı döneminde felaketlere uğradığı eski rejimin geri dönüşünü reddettiği biliniyor.
Pek çok şey daha sonra netleşecek ama şimdi önemli olan ordunun bu savaşı kazanması. Çünkü Sudan'ın bir milis gücüyle yönetilmesini veya silahlı kuvvetlerinin yenilmesini kabul etmek hiçbir şekilde mümkün değil. Şimdi durum tarafsızlığı kaldıramaz ve ordunun yanında yer almak, vatanın korunmasından yana olmak ve devlet kurumlarının kontrolü dışında herhangi bir kontrolsüz silahın varlığına karşı durmak demek. Aklı başında hiçbir ülke, topraklarında kaynakları kontrol etmek, özel bir nüfuz ve dış ilişkiler ağı kurmak isteyen, ülkenin güvenlik ve siyasi haritasını etkilemek isteyen bir oyuncu olarak hareket eden bir milis gücünün varlığını kabul edemez.
Bunun da ötesinde, Sudan'ın herhangi bir kaosa sürüklenmesi, ülke ve çevresi için taşıdığı tüm tehlikelerle birlikte, kaçınılmaz olarak ‘mobil terör’ odaklarının kendisine intikal etmesine yol açacak. Terörizm her zaman kendisine savaş ve kaos yuvaları arar, Arap ülkeleri ile Afrika çevresindeki aktif hücreleri, uçsuz bucaksız Sudan'ı da yeni bir av ve yıkıcı faaliyetleri için verimli bir ortam olarak göreceklerdir. Özellikle de Sudan’ın geniş sınırlarının yedi ülke ile komşu olduğu ve terör örgütleri için elverişli olan diğer ülkelerden çok da uzak olmadığı göz önüne alınırsa...
Savaş, ordu liderliği ile Hızlı Destek Kuvvetleri arasındaki güvenin tamamen ortadan kalkmasından sonra kesinlikle yeni bir gerçeklik yarattı. Bu durum, iki taraf arasındaki ilişkiyi yeniden rayına sokmak için müzakereler yürütülmesi ve entegrasyon müzakerelerinin yeniden başlatılması konusunu çok zorlaştırıyor. Her iki taraf da diğerini ortadan kaldırana kadar savaşı sürdürmeye kararlı görünüyor ve denge ordunun galibiyetinden yana. Bu durumda geriye şu sorular kalıyor: Hamideti ve yardımcısının akıbeti ne olacak? Savaş ve çatışmalarda canlı kalabilecek ve ordunun takibinden kurtulabilecekler mi? Bunu başarırlarsa, güçlerinden geriye kalanları yeniden bir araya toplayabilecek ve yeni bir isyan başlatmak için gerekli dış kaynakları ve desteği elde edebilecekler mi?
Böyle bir senaryo, gerçekleşmesi halinde, savaşı uzatacak ve çok cepheli iç savaşlara dönüşme ihtimalini artıracak tehlikeli bir duruma yol açacak. Bu da ciddi bir kaos ve çatışan çıkarlar ve hesaplar gölgesinde dış tarafları içine çekebilecek gelişmeler demek. Aklı başında hiç kimse bunu istemeyecektir ve bunu önlemeye çalışmak tüm tarafların çıkarına.
Bu mesele sadece şu an sürmekte olan muharebelerin sonucuna değil, aynı zamanda durduktan sonra ne olacağına da bağlı. Keza şu soruyla da ilintili: Askeri liderlik, iktidarı devretmek için sivil güçlerle bir anlaşma imzalayarak yükümlülüklerini sürdürecek mi yoksa yeni bir yola girecek, açıkça ya da bir geçiş dönemi yoluyla iktidarda kalma özel düşüncesini mi uygulayacak? Ordunun yeni bir anlaşma ve farklı şartlarda bir geçiş dönemiyle iktidarda kalması daha fazla anlaşmazlık ve gerilim ortaya çıkaracak. Bu konuda pek çok şey, sivil güçlerin konumuna, safları sıkılaştırma gücüne ve yükümlülüklerine uyması için askeri bileşene baskı yapmakta birleşmesine, ayrıca hızlı bir iktidar devir teslimini gerçekleştirmek için uluslararası baskının ne ölçüde sürdürüleceğine bağlı olacak.
Bu bağlamda önemli olan, eğer halk ordunun kışlaya dönmesini istiyorsa, siyasetten uzak, profesyonel, milli bir ordu çağrısı yapıyorsa, siyasi güçler de kendilerini ordudan uzaklaştırmalı ve onu çatışmalarına, rekabetlerine veya hırslarına dahil olmamalılar. Bu sorun Sudan'ın uzun yıllar istikrarına mal oldu. Bugün de Hızlı Destek Kuvvetleri milisleri liderliğinin savaşa hazırlanıp manevralarda bulunarak darbe yolunu denemesiyle, Sudan’ın istikrarı daha ciddi bir sarsıntıya maruz kalıyor.