Salih Kallab
Ürdünlü yazar. Eski Enformasyon, Kültür ve Devlet Bakanı
TT

İsrail kendinden korkmalı zira o başlı başına bir düşman!

Suriye’yi “bu aşamada” İsrail’e karşı kendi lehine olmayan bir savaşa -Allah göstermesin- kimse sürüklemek istemez. Oldukça basit olan soru şu: Bu savaş ne zaman onun lehine olacak?.. “Sürüklenmek” her halükârda reddedilen bir şeydir ama sorun, “sürükleyenin” “Siyonist düşman” olmasıdır. Birden fazla kez sürüklendik… Hatta bizi, istediği şeye ve bir savaşa ya da bazılarının deyimiyle “savaşlara” defalarca sürükledi… Allah bir daha yaşatmasın!!
Bu konuyu açmamın sebebi, birkaç gün önce Suriye’den işgal altındaki Golan’a birkaç füze atılmasından sonra, İsrail’in ya da bazı siyasetçilerinin yaptığı açıklamalar ve “imalar”dır. Söz konusu füzelere, Filistinli gruplara nispet edilen Lübnan topraklarından işgal altındaki Filistin’e atılan başka füzeler de eşlik etti. İsrail, bu füzelerin Lübnan’dan, “Hizbullah” ve İran’ın rızası ve himayesiyle geldiğini düşünse de “Hizbullah”a bu konuda suçlamada bulunamadı.
İsrail aynı şekilde, Suriye ve Lübnan’dan gelen füzelerle Gazze’den kendi sahasına doğru “ateşlenen” ve bunun için Hamas ile Gazze Şeridi’ndeki diğer grupları suçladığı küçük füzeler arasında bağlantı kurmaya çalıştı. İsrail, tabi ki bu olay karşısında uysal kuzu ve söyledikleri gibi birçok düşmanın hedefindeymiş olarak davrandı. Ama Mescid-i Aksa’yı kirlettiğini, mübarek ayda yüz milyonlarca Müslüman’ın duygularını incittiğini, Allah’ın en kutsal evlerinde namaz kılan ve gece ibadeti yapanlara kimseyi umursamadan saldırdığını unutuyor. Üstelik, aşırılığın ve içine kök salmış saldırganlığın en çirkin yüzünü sadece direnen Filistin halkına karşı değil, tüm Arap milletiyle İslam ümmetine, hatta tüm dünyaya gösteriyor.
Elbette İsrail, tehditlerini ve “feryatlarını” Suriye topraklarından Golan’a atılan birkaç füzeye odakladı. Amacı Suriye’yi, Filistinli grupları kullanarak, İsrail’i savaşa sürüklemeye çalışmakla suçlamak ve elbette tüm bunların İran’ın planı ve teşviki doğrultusunda gerçekleştiğini iddia etmekti.
İsrail’in sorunu şu ki, yıllardır Suriye’nin çevresinde “meydanı boş bulmaya” alıştı. Nitekim bu bölgeye Suriye’den herhangi bir askerî karşılık görmeden ve İranlı milisleri hedef aldığı iddiasıyla, dönemsel olarak tekrar tekrar hava ve füze saldırıları gerçekleştiriyor. Çünkü Suriye ne öldüren ne de olduran iç savaşına gömülüp kaldı ve İsrail için caydırıcı olan olmayan tüm yeteneklerini tüketti. Ayrıca, silahlı muhalif grupların yanı sıra Türk, Amerikan, Kürt ve söylendiği üzere gelen giden herkesin müdahalesinin üst üste yığıldığı tutuşmuş bir kuzey cephesine sahip.
Bir de dilinin büyüklüğüyle ve fasih Arapçayla, Suriye’nin bugün eksikliğini hissettiği şeyin, -Allah fırsat vermesin- farklı gruplara mensup Filistinlilerin Suriye topraklarından İsrail’i hedef alan hatta girmesi olduğunu söyleyen Suriyeli bir askerî yetkili mevcut.
Ne Filistinlilerin ne de Filistinli grupların, onları İsrail’i hedef almaya itecek birilerine ihtiyacı var. Onlar zaten kendilerini ve halklarını savunuyor. Hele de İsrail, mübarek ramazan ayında Filistin halkına yönelik düşmanlığını şiddetlendirmiş ve cinayete, mübarek Mescid-i Aksa’ya tecavüze ve Cenin ile Nablus’a yönelik baskınlara devam ederken. Üstelik İsrail’in yerleşimci ve aşırılık yanlısı sürüleri Havara’nın yakılmasında olduğu gibi Filistin halkına köylerinde, kasabalarında ve mahallelerinde saldırmak için serbest bırakıldı. Şimdi Filistinliler, İsrail’i hedef almasın da kim alsın?
İsrail’in sorunu, tüm uluslararası ve insani örf ve yasalardan ilişiğini kesmiş ve başkasının toprağını ve halkını işgal etmekte, topraklarına el koyup yerleşim yerleri inşa etmekte, hatta işleri daha da kötüleştirmekte ısrar eden bir devlet olmasıdır. Söylendiği gibi o artık dindar ve milliyetçi aşırı sağa mensup aşırılık yanlıları tarafından yönetiliyor. İsrail’in başta ABD olmak üzere en yakın müttefikleri bile artık ona ve onun ırkçı tutumlarına tahammül edemiyor.
Tel Aviv’deki dinî veya başka yönden aşırılığa kaçan bu kişiler, yangınlar ve saldırılar başlatmak, Filistinli Arap halkı ile onun meşru ulusal haklarına karşı faşist ve ırkçı eylemlerle tüm bölgeyi tutuşturmak konusunda tereddüt etmiyor, aksine hevesli davranıyor. Bunlar, yayılmacı ve saldırgan planlarını saklamıyorlar. İbrani devletinin Arap ülkeleriyle imzaladığı hiçbir barış anlaşmasını da gözetmiyorlar. Aksine, Ürdün örneğinde olduğu gibi bu İbrani devletinin barışla bağlandığı Arap ülkelerinin güvenliği tehdit altında. Onların Batı Şeria’yı tutuşturup, işgal altındaki Batı Şeria’daki Filistinlileri boğma ve Filistin Yönetimi’ni yıkarak devrini engelleme planlarının hepsi, Ürdün’ün ulusal güvenliğini ve Ürdün Haşimi Krallığı ile diğer Arap ülkelerinin yüksek çıkarlarını tehdit ediyor.
Batı Şeria’da, çoğu halkının her gün işgal edilip aşağılanmasından bıkmış genç erkekler tarafından gerçekleştirilen operasyonların artması, söz konusu kişiler için uyarı zili olmalıdır. Bu halk, kahraman Filistin halkı, daha fazla mücadele için gizli yetenek ve enerjiye sahip. İsrail’in saldırganlık pozu, onu korkutmayacaktır. O, toprağına, vatanına, ulusal haklarına sıkı sıkıya tutunmuş. İç cephede benzeri görülmemiş zıtlıklar, ayrılıklar ve kutuplaşmalarla yıpranan bu sevimsiz işgale karşı da patlamanın eşiğinde.
İsrail, kendisine dışarıdan gelen veya gelebilecek füzelerden korkmadan önce içeriden, yani toprakları için direnen ve haklarıyla onuruna sımsıkı tutunmuş Filistin halkından korkmalı. Çoğu Oslo anlaşmalarından sonra doğmuş olan ve daha fazla cinayet, tutuklama, baskı; insana, taşlara, kutsal yerlere saldırı ve arazi müsaderesi dışında barış hayalleri görmeyen bu genç nesilden korksun. Bu gençlik, diğer dünya hakları gibi kendi toprakları üzerinde bağımsız devletinin kurulması ve müzakereler ve barış yoluyla işgalin sona ermesi hayalinden de uzaklaşıyor. Hal böyle olunca taşla da olsa karşı koymaktan başka seçeneği kalmadı.