Semir Ataullah
Lübnanlı gazeteci - yazar
TT

Alacalı dönem

Semir Ataullah
Ordu ve siyasetle sorunumun tam olarak ne zaman başladığını hatırlamıyorum. Gençlik yıllarında, askerlerin savaş zamanlarında kahraman, barış zamanlarında asil olduklarını öğreniriz. Bazıları sivillerin hayatında ve vatanların selametindeki üstün rollerinin takdiri olarak ‘Amiral’ ve ‘Genelkurmay Başkanı’ gibi asil statülere sahipti. 2. Dünya Savaşı'nda, birçok askeri üniforma sahibinin adı savaşlarda değil, insani başarılarda parladı. Siyasete el koyan askeri rejimlerden hoşlanmadığımı söylemek isterim.
Bütün insanlar gibi ben de bir insanı yargılarım, giydiği üniformayı, yıldızlarını ya da apoletlerini değil. Arap dünyasındaki askeri rejimlerle, millete yaptıklarına karşı sabit ve dayanaklı bir tutum belirlemeye yetecek kadar deneyim yaşadık. ‘Millete yaptıkları’ derken, orduların halklarına verdikleri askeri yenilgileri kastetmiyorum. Yenilgiler, kâr-zarar ve şans-talihsizlik mantığı ile ilişkilidir. Yenilgi sadece Araplara ya da askerlerine özgü değildir. Nitekim Napolyon tüm Avrupa'ya hâkim olduktan sonra, generallerinden birinin körü körüne emirlere bağlı kalması nedeniyle son savaşında yenilmiştir. Burada kastım, sivil yönetimi ve yasayı yanlış yöneten, ekonomide, eğitimde ve kalkınmada korkunç ve utanç verici bir şekilde başarısız olan ordulardır. Arkalarında yığınla boş sloganlar, yanlış sözler, hastalıklı ve yanlış gerekçeler bırakarak halkların ve nesillerin yürüyüşünü engellediler.
Zenginlik ve yeteneklerin, devletlerin egemenliği ve halkların refahı ile kumar oynayan maceracı gruplara devredilmesi nedeniyle bize değer verdiğimiz veya savunacağımız tek bir deneyim bırakmadılar. Benim gibi sıradan insanlar adına konuşacak olursam, ne yazık ki, ordular bize verdikleri söze veya hatta yemine bile güvenmemeyi öğrettiler. Sudan'daki son yaşananlar, tıpkı daha önce Ömer el-Beşir veya Numeyri döneminde yaşananlar gibi beni bir an bile yanıltmadı. Sorunun üniformada değil kişide olduğuna dair değişmez kanıtım, o güzel, soylu, yüce gönüllü ve altın gibi kıymetli Suvar ez-Zeheb’tir.
Ama her zaman böyle büyük adamlar çıkmaz. Ne yazık ki, Sudan'daki ve başka yerlerdeki ordunun tarihi hiçbir şey vaat etmiyor. Hartum'da bir süreliğine asker ve sivillerin iktidarı paylaşacağı söylendiğinde, tankın tepesinden hitap ettikleri sürece birileriyle bir şey paylaşmanın ya da sivillere haklarını vermenin adetleri olmadığını yazmıştım. Buna rağmen Arapların hepsi içlerinden ‘deneyelim, belki olur’ dediler. Sonuç olarak, ordu ve siviller arasındaki geleneksel paylaşımı sürdürmek yerine, 1960’ların başındaki ordu-ordu ve kışla-kışla savaşlarına geri döndük. Ne yazık ki, en temiz Arap halklarının alacalı kıyafetler dışında şansı yok.