Abdulmunim Said
Kahire’de Mısır Gazeteciler İdaresi Meclisi Başkanı ve Kahire Bölgesel Strateji Çalışma Merkezi Yönetim Müdürü
TT

Gerçekleşmeyen bahar taarruzu!

Ukrayna savaşında beklenen "bahar taarruzu" bu makalenin yayınlandığı sırada başlamış olur mu yoksa bu ifadenin kendisinin artık bir anlamı kalmadı ve takipçilerin, gözlemcilerin hayalleri bir hayaletin, yakın gelecekte gerçekleşmeyecek bir şeyin peşinden koşmayı mı sürdürüyor bilmiyorum.
Harvard Üniversitesi'nde siyaset bilimi ve strateji profesörü olan Stephen Walt, 18 Nisan 2023'te Amerikan "Foreign Policy" dergisinde "Ukrayna ve Rusya Büyük Güçlerin Bir Barış Planına İhtiyaç Duyuyor" başlıklı bir makale yayınladı. Makale, Ukrayna kuvvetlerinin Rus savunmasına karşı geniş kazanımlar elde etmesini sağlayacak bir bahar taarruzuna hazırlık durumunu ve eğitimini yetersiz görerek, ABD yönetiminden Ukrayna kriziyle başa çıkmak için alternatif bir (B) planı olması isteğiyle başlıyor.
Profesör Walt şöyle diyor: “Yönetimin bir Ukrayna zaferine dair cesur vaatleri gerçekleşmeyebilir, tam aksine Ukrayna yeni kayıplara uğrayacak.
Ukrayna'nın ihtiyacı olan şey barış, savaş mihrabında kurban edilen hayatları pek umursamayan bir lider (Putin) tarafından yönetilen daha kalabalık düşmana karşı dallı budaklı bir yıpratma savaşı değil.”
"Bahar taarruzu", savaşın başlamasından 1 yılı aşkın bir süre sonra Rusya-Ukrayna savaşı sözlüğünde yaygınlaşan bir ifade. Söz konusu ifade, İkinci Dünya Savaşı sırasında kışın yağan karın ve çamurun genel olarak tankların ve ağır araçların hareketine ve operasyonlara engel olduğu eski anılardan ödünç alınmış.
O zaman kışları ılık, baharları sıcak yapan, yazları ise sonbahara kadar uzatıp kızgın geçmesini sağlayan "küresel ısınma" diye bir şey bilinmiyordu. Her yıl olduğu gibi bu yıl da bahar kronolojik olarak 22 Mart'ta, alışılmadık derecede ılık geçen bir kışın ardından başladı. Aradan günler hatta aylar geçti ama askeri cephede şartlar geçen yılın sonundan beri aynı kaldı.
Rus-Ukrayna savaşının başlamasından bu yana bir yıl geçti. Bu yılın başında Batı basınında söylenenler “bahar taarruzu”nun askeri seferberliğini gerçekleştiren, askerlerini eğiten Rusya tarafından başlatılacağı yönündeydi. Rusya’nın bu taarruz ile daha önce başaramadığı Ukrayna'ya boyun eğdirme hedefini gerçekleştireceği söyleniyordu. Şimdi gözlemcilerin söylemi değişti ve beklenen taarruz, vaat edilen yardım, tanklar ve mühimmat geldikten sonra Ukrayna'nın işgal altındaki topraklarını kurtarmak için başlatacağı bir karşı saldırıya evrildi. Ukrayna karşı saldırısının Kırım'ı kapsayıp kapsamayacağı, bunun Ukraynalı liderlerin kapıldığı, onları hayali hedeflere doğru iten bir tür imkansız abartı veya hırs olup olmayacağı sorgulanmaya başlandı.
Gerçek şu ki, hazırlıklara, atıflara ve imalara, Rusya'nın Belarus'ta taktik nükleer silah konuşlandırmasına rağmen, çeşitli savaş cephelerindeki durum durağan görünüyor. Bahmut gibi bazı şehirlerde bir tür çatışma yaşanıyor, ancak bu, belirleyici bir stratejik savaş yaratmıyor. İki taraf da bu yılın başında tesis edilen muharebe hatlarına yerleşmiş ve onları kabullenmiş bir halde görünüyor. Her iki taraf da şu ya da bu türden bir çözüm mucizesi bekliyor ve bu, mevcut durumun kabulü dahi olabilir. Tıpkı yaklaşık 70 yıl önce Kore Savaşı'nın sonunda, iki Kore arasındaki mevcut sınırda savaşın durması ve o günden bugüne sınırın korunması gibi.
Rusya ile "sınırsız" iş birliğinde ısrar etse de bu iş birliğine askeri desteği dahil etmeyen Çin, bir girişim sundu. Fransa Cumhurbaşkanı Macron girişimi ileriye götürmeye çalıştı. Amerikalı stratejist Stephen Walt da çatışmayı bitirmek için ortak bir ABD-Rus-Çin girişimi ortaya konulmasını önerdi!
Walt’ın değerlendirmelerine göre savaşın sona ermesi üç tarafın da çıkarına; mali savaş ile silahlanmanın yol açtığı kan kaybı, Ukraynalı sığınmacıların maliyeti, Washington ve Avrupa'daki müttefikleri ve şahsen Başkan Biden üzerinde bir baskı unsuruna dönüştü. Zira Biden, Rusya'nın Ukrayna'yı yutmasını engelleyerek savaşı kazandığını, sadece Rusya ile değil, daha da önemlisi Çin ile bir anlaşmaya vararak barışı sağladığını deklare etmeye gereksinim duyacağı bir seçim savaşına girmeye hazırlanıyor. Çin kendisi açısından savaşta elde ettiği kazanımların gayet iyi farkında; Rus petrolünü düşük fiyatlarla satın almasını sağlayan ekonomik kazanımlar elde etti. Rusya-Çin iş birliğinin düzeyini “limitsiz” seviyeye çıkardı ve bu da yeniden inşa zamanı geldiğinde uluslararası sistemin “gözden geçirilmesi” konusundaki konumunu güçlendirdi.
Ama Çin bundan daha fazlasını yaptı. Bir yandan Tayvan için bir savaş başlatmaktan kaçınmak isterken, bir yandan da “tek Çin”in varlığı konusunda diretti ve bu konuda gerçekten destek aldı. Öte yandan, İran ile Suudi Arabistan Krallığı arasında bir mutabakata varılmasını sağladı. Filistin-İsrail barışını gerçekleştirmeye hazır olduğunu gösterdi. Son olarak Ukrayna'da barışın sağlanmasına katılarak, dünyada barış ve refah için çabalayan büyük bir güç olarak varlığını taçlandıracak.
Rusya, kendi adına savaştaki ana hedeflerine ulaşmış görünüyor. Sessiz kalınarak da olsa Kırım Yarımadasını işgaline uluslararası meşruiyet sağladı. İlave olarak, Donbas bölgesini ilhak etti. Bu son adım Ukrayna'nın pençelerini sökmek ve NATO'ya katılmasını engellemek demekti. Bu noktada Ukrayna, dünyanın büyük güçlerinin mutabakatına dayanan bu senaryonun önünde büyük bir engel gibi görünüyor. Ukrayna liderliğinin emelleri, Ukrayna kamuoyunu coşkulu bir şekilde seferber etmesi, liderliğin makul bir barışa ulaşmasının önünü tıkıyor.
Burada ABD'nin büyük bir zafer kazandığına Ukrayna'yı ikna edecek bir enstrümanı olmalı. Bunun için bağımsız bir devlet olarak kaldığını, AB’ye tam üye olabileceğini, yeniden inşa edileceğini ve savaşta Rusya'ya karşı direnmenin şanıyla övünebileceğini söyleyebilir. Stephen Walt, Soğuk Savaş'ın son derece gergin atmosferinde bile büyük güçler arasındaki olası iş birliğiyle ilgili tarihsel örnekler veriyor ve ABD ile Sovyetler Birliği Ortadoğu'da yaşanan Haziran 1967 savaşında çatışmayı durdurmak için bir Güvenlik Konseyi kararı çıkarmak üzere iş birliği yapmışlardı diyor. 1973'te de benzer bir savaşı durdurma kararı alınması için iş birliği yaptıklarını ilave ediyor. Walt'un söylemediği şey ise ilk kararın Vietnam Savaşı'nın koşulları ve ardından ABD'nin Sovyetler Birliği ve Çin ile uzlaşma arzusu ışığında alınmış olduğu idi. Bunun sonucunda Nixon ünlü Pekin ziyaretini yapmış ve iki ülke arasında Nükleer Silahların Kontrolü Anlaşması imzalanmıştı.
Bundan sonra, geçen yüzyılın doksanlı yıllarında Madrid Barış Konferansı'nın düzenlenmesi sırasında yapılan iş birliği, Sovyetler Birliği'nin çöküşü ve dünyadaki Amerikan hegemonyası çerçevesinde gerçekleşmişti.
Bu tür koşullar, Ukrayna savaşının gerçeklerine uygun değil. Burada ateşkes kompleks ve iki tarafı da vatandaşlarının gözünde yenilgi çatısı altına yerleştirecek bir süreç olacak. Bu durumda Ukrayna çok toprak kaybetmiş olacak. Rusya'ya gelince, savaş ve boykot nedeniyle uğradığı büyük kayıplar, Ukrayna'daki rejimi değiştiremeyen ve arkasında daha da genişlemiş bir NATO bırakan savaşın sona erdirilmesiyle telafi edilemez.
Koşullar çok değişti ve dünya eskisinden farklı bir hale geldi. Tarihsel benzetmelerin kullanılması tablonun netleştirilmesine katkıda bulunabilir, ancak savaşın mevcut gerçekliğini daha da karmaşıklaştırıyor.