‘Betrâ Hutbesi’, Arap nesrinin seçkin örneklerinden biridir. Aslında bu hutbe, Emevi valisi Ziyâd b. Ebîh’in Irak ve doğu eyaletine vali olduktan sonra Basra minberinden halka yönelttiği siyasi bir uyarı beyanıydı.
O ünlü hutbesinde Vali Ziyâd, Irak ileri gelenlerine şöyle seslendi: “Gerçekten en büyük cahillik, en kör sapıklık ve sahibini ateşe götüren azgınlık; sizin sefihlerinizin içinde bulunduğu ve bilge kişilerinize de sirayet eden büyük işlerdedir. Küçükleriniz onu yapar durur, büyükleriniz de ondan çekinmez.”
Bununla da yetinmeyip onları şu sözlerle sarsmıştı: “Siz bilge kişiler değilsiniz, sefihlerin peşinden gittiniz.”
Sonra da onları tehdit ederek, emrine uymakta gevşeklik ederlerse pes etmeyeceğini bildirdi.
Birkaç gün önce ABD’nin ‘valisi’ Donald Trump, Birleşmiş Milletler (BM) kürsüsünden adeta aynı sahneyi tekrarladı. Dünyayı tehdit ederken, onun gözünde başarısız bir kurum olan BM’yle alay etti.
Peki, Trump’ın bu tavrı sadece şahsî bir çıkış mıydı, yoksa Amerikan yaklaşımında uluslararası kurumun ve arkasındaki dünya düzeninin köklü bir şekilde değişmesi gerektiğine dair bir dönüşümün ifadesi miydi?
Andreas Kluth Bloomberg dergisinde, Trump’ın BM Genel Kurulu’nun 80’inci oturumundaki konuşmasının, Amerikan söylemi ile uluslararası örgütün vizyonu arasındaki uçurumu açıkça gösterdiğini yazdı. Öyle ki, yeni BM Genel Kurulu Başkanı “Birlikte daha iyiyiz” gibi iyimser bir slogan yükseltirken, Trump’ın konuşması bunun tam tersini yansıttı.
Yazar Kluth’a göre bu, bir heves değil; Washington’un uluslararası düzenin birincil hamisi olmaktan çıkıp, onu yıkmakla tehdit eden bir aktöre dönüşmesinin daha geniş bir yansımasıdır.
Kluth, bu uluslararası kuruluşun ‘ABD ve İsrail'e düşman bir platform’ haline geldiğini belirterek, krizin özünün Washington'un bütçenin yüzde 22'lik payını ödememesi nedeniyle ABD'nin kuruluşa yönelik mali ve siyasi saldırısında yattığını bildirdi.
Kluth, bizi, 1945’te BM’in kurulduğu ve yeni bir uluslararası düzenin başlangıcını işaret eden o ana götürüyor. Dönemin ABD Başkanı Harry Truman, bu örgütün ‘bombalar ve silahlar’ olmadan çatışmaları çözmek ve insanlığı ‘cennete’ götürmek değil, ‘cehennemden’ kurtarmak için ‘makul bir mekanizma’ olarak kurulduğunu söylemişti.
Aradan 80 yıl geçtikten sonra aynı ABD bugün aynı kürsüden bu örgütle alay ediyor ve desteğini geri çekiyor. Şu soru hâlâ geçerli: Washington ve yanındakilerin, nasıl olacağı belli bir yeni dünya düzenine dair net bir fikri var mı? Eski düzenden neyi bırakıp neyi kaldıracaklar? ABD tek başına bunu dünyaya dayatmaya muktedir mi?
Yoksa Ziyâdî bir tavır, yani yeni bir Betrâ siyaseti mi hükmünü icra ediyor?