Salih Kallab
Ürdünlü yazar. Eski Enformasyon, Kültür ve Devlet Bakanı
TT

Suriyeli sığınmacılara şefkat, onlara karşı nefret söylemine hayır!

Bu bölgenin şartları, defalarca tekrarladığımız gibi olduğundan, doğru olmamasını umduğumuz bir kanı ve görüş, iyi insanların kalbini gerçekten ve cidden acıtıyor.
Bahsettiğimiz kanı, Lübnan'daki Suriyelilerin artık sınır dışı edilme endişesiyle korku içinde yaşadıklarıdır.
Garip ve şaşırtıcı olan, sanki Lübnanlılar Suriyeli sığınmacılarla aynı ülkenin ve milletin evlatları değilmiş, Suriye, zor ve çetin koşullardan geçtiklerinde Lübnan halkından kardeşlerine kapılarını açmamış gibi, Lübnan’da Suriyelilere “ırkçı” bir tavırla yaklaşanların olması.
Haber ajanslarının verdiği bilgiler doğruysa ki gerçekten doğru olduklarına şüphe yok, Lübnan'daki Suriyelilere karşı bazı kesimler arasında ırkçı bir eğilimin görülmesi garip ve şaşırtıcı.
Bu, Lübnanlıların çoğunu temsil etmedikleri kesin olan kesimler için büyük bir ayıp ve utanç. Zira Suriye dediğimiz gibi uzun Lübnan iç savaşı sırasında, öncesinde veya sonrasında ülkesinin kapılarını Lübnanlılara sonuna kadar açık bıraktı. Bu gerçekler bilindik ve ispat edilmiş. O dönemde Lübnanlılar, Beyrut'ta ve Lübnan'ın herhangi bir şehrinde ya da köyünde yaşadıkları gibi Şam'da yaşıyorlardı.
Bugün sevgili Lübnan'ın en zor günlerini ve dönemlerini yaşadığı tartışmasız. Ekonomisi çökmüş, evlatları artık çocuklarının günlük geçimini sağlayamıyor, süt alamıyor, Lübnan halkının çoğu için hayat ve geçim zorlaştı. Banka sistemleri, nasıl kurtulacağını yalnızca Allah’ın bileceği bir krizden geçiyor. Açlık, işsizlik ve sıkıntılar arttı. Lübnanlı mevduat sahiplerinin bankalardaki paralarına el konulduğu için, ezici hiper-enflasyona rağmen paralarını çekemiyorlar.
Aslında tüm bunlar, Lübnanlılar açısından, Suriyeli mültecilerin yaygın bir şekilde hedef alınmasının nedenini açıklıyor, ama Suriyeli mültecilerin de önünde başka yol kalmamıştı. Savaştan, baskıdan, zor koşullardan kaçmak ve ülkelerini terk etmek zorunda kaldılar. Dünyanın dört bir yanına dağıldılar. Ürdün ile Türkiye'nin yanı sıra Suriye'ye en yakın ülkelerden olduğu için Lübnan'ın payına da yüksek sayıda Suriyeli mülteci düştü. Bu şerefli ve aziz halk, muhtaç hale gelmenin ve yurtsuzluğun zilletini yaşadı.
Evet, tüm bunların Lübnan'da giderek yaygınlaşan Suriyeli mültecileri hedef alma olgusunun gerekçesi olabileceğini söylüyoruz ama bunu kabullenmek haksızlık olur. Yerinden edilmek, dünyanın dört bir yanına iltica etmek ve sığınmak zorunda kalmak, anavatandan, yuvadan ayrı kalmanın acısına katlanmak Suriyelilerin suçu değil. Dolayısıyla Lübnanlıların bugün yaşadığı büyük ekonomik ve geçim krizinden kardeş ve sevgili Lübnan'daki Suriyelileri sorumlu tutmak haksızlık. Burası krizin sebeplerini tartışmanın yeri değil ama çok sayıda Suriyelinin Lübnan'a sığınması bu sebeplerden biri olsa da, belki sayılacak son sebeptir. Lübnan hükümeti, bu eğilime kapılarak Suriyeli mültecileri sınır dışı etme ve kendi istekleri dışında ülkelerinin yetkililerine teslim etme kararı almamalı. Her şeyden önce bu, uluslararası alanda ve Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği tarafından reddedilen bir şey. Keza insan hakları açısından da kabul edilemez. Anavatanlarına dönen veya zorla sınır dışı edilen Suriyelilerin cezalandırılıp gözaltına alındığına dair birçok hikaye anlatılıyor.
Suriye'deki koşullar birçokları için hâlâ zor ve güvensiz. Oradaki savaş henüz bitmedi, ekonomik ve yaşam koşulları da çetin ve zor. Suriyeli yetkililerin geri dönenlerin bir kısmını güvenlik zihniyetiyle karşıladığından ve davrandığından bahsetmiyoruz bile. Bu nedenle birçoğu, hayatları veya aileleri için endişe duyduklarından, geri dönmek konusunda hâlâ isteksizler. Hatta bazıları Avrupa'ya kaçıp sığınmak için ölüm botlarını denemek zorunda kalıyor, birçoğu tehlikeler ve korkularla dolu bu yolculukta bu deneyimin bedelini hayatlarıyla ödüyorlar.
Lübnanlı kardeşlerimiz, Lübnan’da yetkililer tarafından tutuklanma ve ülkede yasadışı bir şekilde yaşadıkları gerekçesiyle zorla sınır dışı edilip, Suriye'ye gönderilme korkusuyla yaşayan Suriyelilerin içinde bulunduğu panik ve korku durumunu anlamalı ve dikkate almalılar. Kaldı ki yukarıda bahsettiğimiz haber ajansları, mültecilerle ilgilenen uluslararası örgüt ve kuruluşların yetkililerinin, sınır dışı edilenlerden bazılarının Lübnan'da resmi bir şekilde mülteci olarak kayıtlı olduklarını, bazılarının Suriye'ye vardıklarında tutuklandığını söylediklerini aktardılar. Lübnan'daki bazı Suriyelilerin tutuklanma ve zorla Suriye'ye gönderilme korkusuyla artık evlerinden çıkmadıklarını haberlerde okumak gerçekten üzücü. Bu sebeple Suriyeliler her şeyden önce, tutuklanacaklarına dair büyük bir korku ve endişe içinde olmayı sürdürecekler. Ek olarak dışarı çıkıp, çocuklarının ve ailelerinin ihtiyaçlarını karşılayacakları bir geçim kaynağı arayamayacaklar.
Söylediğimiz gibi daha tehlikeli ve vahim olan, Suriyeli mültecilere yönelik nefretin ve kışkırtıcı söylemin Lübnan'da veya başka yerlerde egemen olmasıdır. Türkiye'de de benzer bir duruma şahit olduk. Ama bu tür söylemler ve kışkırtmalar dediğimiz gibi çok tehlikeli, çünkü bazı ayaktakımını ve çeteleri Suriyeli yoksul mültecilere karşı şiddete başvurmaya, suçlar işlemeye itebilir.
Lübnan gibi küçük bir ülkenin BM kayıtlarına göre yaklaşık 1 milyon, Lübnanlı yetkililerin tahminlerine göre 2 milyon Suriyeli mülteciyi konuk etmesinin ne kadar zor olduğunu biliyoruz. Bu aynı şekilde yaklaşık 1 milyon Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapan Ürdün için de zor. Ancak bu, insanlığa ve milli duygularımıza aykırı davranmamızı, halen istikrarsız olan bu koşullarda ülkelerine dönmeleri için mültecilere baskı yapmamızı haklı çıkarmaz.
Bugünkü göstergeler, ülkelerine dönmek isteyenlerin güvenlik koşulların garanti altına alındığı gerçek çözümlerle Suriye krizinin yakında çözülebileceğini işaret ederken, bir süre daha sabredelim. O zaman Suriye dışına, özellikle de komşu ülkelere göç edip sığınanların büyük bir kısmı ülkelerine, evlerine, topraklarına dönmekte kesinlikle tereddüt etmeyeceklerdir.