Hazım Sağıye
TT

Sudan: Askeri darbelerde partilerin, fikirlerin ve modellerin sorumluluğu

Darbeler yaşayan diğer Arap ülkelerinde olduğu gibi Sudan'daki askeri darbelerde de şüphesiz ordular ve güvenlik güçleri birinci derecede sorumlu olmaya devam ediyorlar. Darbelerin yarattığı dikta rejimlerinin birinci derecede sorumlusu da onlar.

Bununla birlikte, özellikle darbeye argüman sağlayan parti ve kültür çevrelerinde, ortakları çoktu. Kuruluşunun üzerinden sadece birkaç yıl geçmiş olan eski sivil rejimleri zayıflatmak için ellerinden geleni yaptıktan sonra bunların askeri unsurları da darbelere katıldılar.

Bağımsızlığından sadece iki yıl sonra, 1958'de Sudan'da ilk darbe "demokrasi ülkenin yıkımını duyuracak kadar başarısız oldu" bahanesiyle gerçekleştiğinde, bu partiler, fikirler ve modeller, güç ve sebatla ülke ve halkını cehenneme doğru itiyorlardı. Aynı yıl Abdulkerim Kasım ve Abdusselam Arif liderliğinde gerçekleşen Irak darbesi gibi, İbrahim Abbud'un darbesi de 6 yıl önce Mısır’da gerçekleşen Temmuz darbesinden az da olsa etkilenmişti.

Sudan ile ilişkilerin sorumluluğunu üstlenen Salah Salim aracılığıyla Mısırlı “Özgür Subaylar”, modellerini genelleştirmeyi ve Sudan ordusu subayları arasında Kahire'nin çıkarlarını destekleyecek bir pozisyon elde etmeyi umarak Sudan'a yönelik müdahalelerinde çok ileri gittiler. Elbette Mısır ile Sudan’daki Hatmi mezhebini birbirine bağlayan geleneksel ilişkilerden de yararlandılar. Bu kapsamda, Mısır ile ilişkileri ve Kahire ziyaretleriyle tanınan Mahmud Hasib ve Yakub Kubayda adlı iki subayın liderliğinde Sudanlı “Özgür Subaylar” örgütü kuruldu. Mısırlı ve Sudanlı Özgür Subaylar arasındaki bağı güçlendiren, Mısır’daki varlıkları "İngiliz-Mısır Sudanı" dönemine kadar uzanan Sudanlı subaylardı. Hartum'a dönenlerin çoğuna gelince, onlar da Nasırcı askeri gruba katıldılar.

Ancak Nasırcılığı benimseyen Sudanlı "Özgür Subaylar" aceleciydiler ve Abbud'un katılımı olmadan iktidarı ele geçirmek istiyorlardı. 1957'de ondan önce başarısız bir darbe girişiminde bulundular. Sonra çok geçmeden 1959’da yeni askeri döneme (Abbud) karşı da bir darbe girişimleri oldu. Darbenin başını cezaevine gönderilen ve 1964’e kadar orada kalan coşkulu Arap milliyetçisi Mahmud Hasip çekmişti. 

1958 darbesine katılan subaylardan biri olan ve devrimciler tarafından askeri konsey sekreterliğine atanan Albay Hüseyin Ali Karrar’ın gözleri Kahire'ye yaptığı bir ziyarette kamaşmıştı. Onu en çok etkileyen şey, "Ordunun toplumdaki konumu" olmuştu. Karrar orada " ordunun yönetimi altında Mısır halkının yaşadıkları güzel şeyleri yaşamak için insanların ordunun müdahale etmesini istediği bir darbe ortamı" bulmuştu.

Ancak 1964 yılı yine Nasırcı subaylar tarafından yürütülen bir komplo hareketine tanık oldu. Olaya karıştığı için tutuklananlardan biri de daha önce 1957 darbe girişimindeki rolü nedeniyle açığa alınan Nasırcı subay Cafer Numeyri idi. Nasırcıların o dönemde komünistlerle araları kötüydü, ama başarısız girişimlerinden sonra onlarla anlaşmanın ve bir sonraki darbe girişimine onları da dahil etmenin gerekliliğini keşfettiler. Gerçekten de 1969'da Numeyri liderliğinde bir darbe yaptılar. Bu darbe, Nasırcı subay Muammer Kaddafi'nin Libya'daki darbesinden 3 aydan kısa bir süre önceydi. Darbeciler ise, askeri örgütleri 5 yıl önce kurulmuş ve Özgür Subaylara katılmış Genel Sekreter Abdulhalık Mahcub’a doğrudan bağlı olan Nasırcı subaylar, Arap milliyetçileri ve komünistlerdi.

Böylece, İsmail el-Ezheri ile Sadık el-Mehdi arasındaki güç paylaşımıyla somutlaşan Hatmiler ile Mehdiciler arasındaki uyumun gölgesinde Sudan’daki ikinci demokratik deneyim de çökertildi. Askeri rejim, ilk açıklamalarında, iktidarın artık “işçilerin, köylülerin, askerlerin, aydınların ve emperyalizmle bağlantısı olmayan yurtsever kapitalistlerin elinde” olduğunu deklare etti. Askeri rejimin onların diliyle konuştuğu komünistlere gelince, ordudaki tüm “devrimci unsurlara” hitaben, darbe hareketini destekleme ve başarılı olmasını sağlama çağrısı yayınladılar. Dahası Devrim Komuta Konseyi'ne 3 komünist subay, hükümete de 4 komünist isim dahil edildi.

Ancak 1971'de komünistler dünkü ortaklarına sırt çevirdiler, bunun üzerine Numeyri liderlerini tasfiye etti. Nasırcılıktan Sedatçılığa geçiş yaptı, Moskova'nın müttefikinden Washington'un müttefikine dönüştü. Ardından 1983 yılında İslam şeriatının uygulanacağını deklare etti. Bunun sonucunda, Güney'e karşı savaşın yeniden başlamasından 1985'in başlarında düşünür Mahmud Muhammed Taha'nın idamına kadar, Numeyri dönemindeki en gerici yönelimlerin onun etkisine dayandırıldığı İslamcı Hasan et-Turabi onun danışmanı oldu.

Ancak 1985 yılında Numeyri’nin devrilmesinden ve 1989'a kadar uzanan üçüncü demokratik dönemin tesisinden sonra, İslamcı subaylar bu kez Turabi'nin asil müritlerinden biri olan Ömer el-Beşir'in liderliğinde bir darbe yaptılar. Darbeden sonra Numeyri rejiminin en kötü yönleri korundu, yönetim daha da merkezileşti, daha çok güvenliğe dayalı bir tabiata büründü. Suriye’nin Baasçı subay yöneticilerinin akıl hocaları Mişel Aflak’ı hapsederek diskalifiye etmeleri gibi, Turabi de 1999 yılında öğrencileri tarafından hapse gönderilerek diskalifiye edilmekten kurtulamadı.

Askeri darbeler, sırasıyla Nasırcıların, Komünistlerin ve İslamcıların çabalarıyla Sudan siyasetinin bünyesine böyle hançerini sapladı. Bugün iki ordu arasında yaşanan savaşa gelince, uzak kökenleri bu tarihte yatıyor.

Yapabileceğimiz tek şeyin unutmak olması, sadece korkunç olanı daha korkunç, feci olanı daha feci hale getiriyor.