Semir Ataullah
Lübnanlı gazeteci - yazar
TT

Zirveler ve tepeler: Babanın sırrı

Geçen hafta ‘İndira böyle söylemişti’ başlığı altında, İndira Gandi'nin en önemli çağdaş kadın siyasetçi olduğunu yazmıştım. Makale yayınlandıktan sonra kendi kendime, Ruşdi Maalouf'un bana öğrettiği basında ‘üstünlük karşılaştırması yapmama’ kuralı nereye gitti diye sordum. Bu kurala göre ne ‘en önemli’, ne ‘en büyük’, ne ‘en güzel’, ne de ‘en güçlü’ vardır, çünkü her zaman bir bilgiliden daha bilgilisi bulunur.

Bu tartışmalı yargıya varmama neden olan etkenleri toparladığımda, ne onun hakkındaki yargımda ne de onun Margaret Thatcher'dan daha önemli olduğunu söylediğimde yanılmadığıma karar verdim. Bu teoriyi savunmam istenirse, savunmanın unsurları sabit ve sonsuzdur. Cevahirlal Nehru'nun fikri, politik ve insani yüceliğin şaheserlerinden biri olan ‘Dünya Tarihine Kısa Bakışlar’ kitabında kızına yazdığı mektupları yıllar içinde ve birden fazla kez burada zikretmiştim. Kızı hakkında söz konusu kişisel yargıya varmamın nedeni de, her şeyden önce, onun tarafından büyütülmüş olması, her gün evinde tarih ve yönetim dersleri almasıydı. Ne üniversitede ne de hayatta, Nehru'nun seviyesinde bir usta, öğretmen veya eğitimci yoktur.

‘Babanın sırrı’ tarihteki en büyük kader tesadüflerinden biridir. Burada kimsenin değerini veya önemini hafife almıyoruz. Bununla birlikte, biyografi ve tarih araştırmacılarının hiçbiri, Finchley'de bir bakkalın kızı olarak büyümüş bir kadın ile tüm dünya yeniden doğuş denizinde çırpınırken, Hindistan'ı bağımsızlığa götürecek bir adamın evinde büyüyen bir kadın arasındaki farkı karşılaştırmaktan kaçınamaz.

Sınıfsal ayrım diliyle konuşmuyorum, haşa, zira o zaman en büyük kaybeden ben olurum. Ancak kaderin büyük sorumluluklar üstlenmeye ittiği kişilerin hayatında her ayrıntı önemli. Bunları yazarken aklımdan bugünlerde yapılan zirve edebiyatı ve Arap milletinin durumu hakkında söylenenler ve yazılanlar geçiyor. Son zirvenin Hadimul Haremeyn-i Şerifeyn’in ve onun büyük tarihinin zirvesi mi, yoksa Veliaht Prens’in ve parlak kariyerinin zirvesi mi olduğu şeklindeki sorgulamalar aklıma geliyor. Aslında bu zirve, her şeyden önce millet sevgisi ve devletlerin güvenilirliği modelinin doruk noktası. Babanın tarihi modeli ile şimdi geleceği inşa eden oğlun modeli. Genel Arap sahnesinin, hüzünlü, istikrar ve sükunet açısından kan kaybettiği, maceraların vahşeti nedeniyle kanadığı bir zamanda, iki model, Riyad'ı dünyada eşi benzeri olmayan ölçülerde sınırsız bir şekilde inşa etmenin, büyümenin ve yenilenmenin başkenti yaptı.

Genel Arap sahnesi hakkındaki gerçek acı da olsa bu. Zirvenin ev sahibi ülkedeki kapsamlı ve parlak kalkınma ile çevresindeki talihsiz koşullar arasındaki fark da bu. Canlılığıyla ve kendi tarzıyla, Prens Muhammed elinden geldiğince her şeyi eski haline getirmeye çalışıyor. Tıpkı Suriye'nin kendi konumuna geri dönmesi, tarihi ve doğal köklerine kavuşması örneğindeki gibi, yine kendi tarzıyla, engelleyici düşüncelere aldırış etmeden yolunda ilerliyor.