Mişari Zeydi
Suudi Arabistanlı gazeteci- yazar
TT

Bugünü anlamanın anahtarı olan konuşmanın sahibi kim?

Tabloya yakından bakanlar sadece Suriye'deki yıkım sahnesini görecektir.

Yemen sahnesine çok yakından, büyük resmi görmelerini engelleyen bir yakınlıktan bakanlar benzer bir şey görecektir.

Yine Suudi Arabistan'ın İran ile vardığı ön mutabakata veya Irak ile yakınlaşmaya yakından bakanlar da aynı şeyi görecektir.

Evet, muhalif bir Suriyeliyseniz veya Birlikçi ve Cumhuriyetçi bir Yemenliyseniz veya İranlı bir muhalifseniz veya Iraklı bir “Ekim devrimcisi” veya Arapçılık yanlısı iseniz, bir önceki makalede tanımladığım gibi, tüm bu "boşlukları kapatma" politikaları hoşunuza gitmeyecektir.

Doğrusunu söylemek gerekirse, duygularınızın samimiyetine ve duruşunuzun asilliğine kimse size itiraz etmez. Yani meseleye tamamen ahlaki açıdan yaklaşıldığında, kimse buna itiraz etmez. Bu bir kusur değildir, çünkü insan özünde ahlakçıdır. Ancak dönüşümler ve hesaplarla kaynayan siyaset, ahlaki açıdan tetikte olmaya devam etmekle beraber, karar vericiyi yeni yaklaşımlar sunmaya ve farklı çözümler denemeye zorlar.

Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Cidde Arap Zirvesi'nin lideri Prens Muhammed bin Selman'ın, bugün ülkesi Arap Zirvesi’ne başkanlık ederken yaptığı konuşma, bu "aşamanın ruhu"nun yorumlanmasında aydınlatıcı olabilir.

Veliaht Prens şunu söyledi: “Komşu ülkelere, Batı ve Doğu'daki dostlarımıza, halklarımızın çıkarlarını gerçekleştirecek ve ulusumuzun haklarını koruyacak şekilde barış, iyilik, iş birliği ve inşa için ilerlediğimizi vurguluyoruz. Bölgemizin çatışma alanına dönüşmesine izin vermeyeceğiz. Geçmişin sayfasını çevirirken, bölgenin yaşadığı, halklarının acısını çektiği, kalkınma sürecini sekteye uğratan sancılı çatışma yıllarını hatırlamak bize yeter”.

Bu, okumayı bilen ve bu kelimelerin taşıdığı anlamları iyi tahlil edenler için açıklayıcı ve bence gayet açık ve abartılı yorumlara gerek duymayan bir konuşma.

Evet, Arap dünyasının krizlerin doğum yeri olması, her zaman ve sonsuza dek sorun üretmesi isteniyor. Gerçekten de Arap bölgesinin en az son 30 yıldaki durumunu düşündüğümüzde, sürekli bir musibetten kurtulup bir felaketin içine düştüğümüzü görürüz.

Bugün kim Somali’yi soruyor?

Arap Birliği üyesi olan, kıyıları en önemli küresel ticaret yolları boyunca uzanan bu ülkenin halini kim soruyor?

Bu ülkeyi bunca yıl kim kaos ve vatansızlık çukurunda tuttu ve ne zamana kadar böyle kalacak?

Bütün Arap dünyasının “Somalileşmesi” mi isteniyor? Batı'nın Arap krizlerini delegasyonlar, bitmeyen müzakereler, özel temsilcilerin atanması, bir sorunlu Arap başkentinden diğerine sürekli gidiş gelişlerle "yönetme" yöntemini sürdürmek mi hedef?

Yararlı bir sonuç vermeyen bu tantananın sürmesi mi isteniyor?

Evet, işler temenni etmekle hallolsaydı, dökülen kan gölleri olmadan, ahenkli, huzurlu, barışçıl ve gelişen bir Suriye temenni ederdim. Ama burası temenniler dünyası değil.

Yine iş temenni etmekle bitseydi, İran'ın bize karşı şantaj ve terör aracı olduğu için hemen şimdi Husilerin yenilmesini ve Yemen'deki siyasi eylem sahasından uzaklaştırılmasını dilerdim. Yemen'in barış ve kalkınma içinde,  gerçek bir Arap ruhuyla yönetilmesini temenni ederdim ama dünya temennilerimize göre hareket etmiyor.

Sorumlu siyaset, halklarının yüksek çıkarlarını gözeten, zararlı olsalar (ve bazıları zararlı olmayı sürdürseler) bile yaraları aşan siyasettir.

Prens Muhammed bin Selman'ın konuşmasından alıntılanan yukarıdaki paragrafı lütfen yeniden okuyun, çünkü kendisi, mevcut sahnenin tamamını ve geleceği anlamanın ‘anahtarı’dır.