Bazı gözlemciler, Fransa İçişleri Bakanı Gerald Darmanin’in New York’ta AFP’ye yaptığı açıklamalardan rahatsız oldu. Açıklamada özetle, Fransa için en büyük tehlikenin ‘Sünni terör’ olduğu söyleniyor. Darmanin ABD ziyareti sırasında, özellikle Paris’in 2024 Yaz Olimpiyatları’na ev sahipliği yapmasından önce, Washington ile güvenlik iş birliğini güçlendirme çağrısında da bulundu.
Darmanin’in ziyareti sırasında ajansa yaptığı açıklamada şu ifadeler yer alıyordu:
“Amerikalılar, beyaz ırkın üstünlüğü, tekrarlanan kitlesel kıyımlar ve komplo gibi krizlerde daha vatansever bir görüşe sahip olabilirler. Ama Avrupa’da birincil tehdit olarak gördüğümüz şeyin Sünni terör olduğunu unutmasınlar.”
Ayrıca iki tür tehditten de bahsetti. Bunlardan biri, ‘şebekelere mensup olmayan, aşırılık eğilimine sahip, saatler ve günler içinde uygulamaya geçen, bıçak taşıyan ve bir fırına girip insanları öldüren kişilerin’ temsil ettiği iç tehditler, diğeri ise Kasım 2015’te Paris’in sahne olduğu gibi ‘dışarıda örgütlenip saldırı gerçekleştirmek için Fransa’ya gelen kişilerin’ temsil ettiği dış tehditlerdir.
Doğrusu kendisi endişelerinde haklı. Önümüzde, Paris’in banliyöleri ile Belçika’nın başkenti Brüksel’in ünlü Molenbeek mahallesindeki DEAŞ hücreleri ve DEAŞ’ın saldırıları gibi kanıtlar duruyor. Meseleyle ilgilenen tüm araştırmacılar, Fransa, Belçika ve başka Avrupa ülkelerindeki ‘Faslı DEAŞ’lılar’ hücrelerinden bahsediyor.
Bir DEAŞ unsurunun tiyatrolarda ve sahillerde yaptığı intihar saldırıları ya da otobüsle sivilleri ezmesini veya ‘yalnız kurt’ bir adamın hançerini masum insanlara doğrultup saplamasını unutmuyoruz. Londra ve diğer yerlerdeki Hint, Pakistanlı ve Libyalı DEAŞ’lıların saldırılarını da hatırlıyoruz.
Hepsinden önce El-Kaide’nin İngiltere ve İspanya sokaklarında ve trenlerinde yaptığı saldırılar da hafızamızda. Kanıtlar, oldukça çok ve burada onları saymaya yerimiz yok.
Öyleyse Fransa İçişleri Bakanı, söylediklerinde haklı. Ülkesinin güvenliğini korumak ve Avrupalı komşularının güvenliğinden bahsetmek de onun vazifesi.
Hepsi bu mu?
Net cevap: Hayır, Mösyö Gerald.
Ebu Hamza el-Mısri ve Ebu Katade el-Filistini gibi liderler ile onlarca yıldır Londra ve diğer Avrupa şehirlerinde terör için kışkırtıcılık ve hamilik yapan kişileri kucaklayan kim?
Terörist liderlerin ve onların İhvancı kucaklarının peşine düşen Mısır, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi Arap ülkelerine, bu ülkelerin demokrasiyi ve aktivistleri baskıladığı gerekçesiyle baskı uygulayan kim?
Başka bir şey de şu Mösyö Gerald:
Sünni terörün Fransa ve Avrupa’yı tehdit etmesi konusunda hemfikiriz. Ben de tamamen sizinle aynı fikirdeyim… Peki, ya İran Devrim Muhafızları ve onun takipçilerinin gözettiği terör?
Belçika önümüzdeki 27 Kasım’da İranlı bir diplomatın yargılanmasına tanık olacak. Terör eylemi planlamak ve pek çok kişiyi öldürmeye teşebbüs etmekle suçlanan Esedullah Esedi adlı bu adam, 2018 yazında Almanya’da tutuklanarak Belçika’ya teslim edilmişti. Belçikalıların ve Fransızların suçlamalarına göre bu adam, İran’dan aldığı doğrudan emirlere dayanarak, İran muhalefetinin Haziran 2018’de Fransa başkentinin banliyölerinden Villepinte’de düzenlediği bir konferansta olabildiğince çok katılımcıyı öldürmek için planlama yapmış ve eylemi finanse etmiş.
Şaşırtıcı olan şu ki Prof. Faris Haşşan’ın Lübnan dergisi en-Nehar için kaleme aldığı makalesinde de işaret ettiği gibi; Belçika polisinin raporuna göre geçtiğimiz mart ayında talebi üzerine yapılan bir görüşmede Esedi; Irak, Lübnan, Yemen, Suriye ve İran’da silahlı grupların var olduğunu ve bunların yargılamanın gidişatını gözetleyeceklerini, kendi aleyhinde bir kararın çıkması halinde de boyun eğmeyip aksine Belçika’nın istikrarını ve güvenliğini olumsuz etkileyecek ‘saha’ tepkileri olacağını vurgulamıştı.
‘Saha’ kelimesi dikkatini çekti mi Mösyö Gerald?