Emel Abdulaziz Hezzani
Suudi yazar
TT

Suudi Arabistan, Kanada ve çıkarın öne geçirilmesi

Riyad’ın 2011’den beri biriken krizleri çözmeye yönelik ortaya koyduğu niyetlerin tamamlayıcısı olarak Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı, Kanada ile diplomatik ilişkilerin yeniden başladığını açıkladı.

Doğrusu Arap bölgesi, yaklaşık on yıl süren bir fırtınadan geçti. Bu dönemde hükümetler yıkılıp hükümetler kuruldu, tarihî diplomatik ilişkilerin temelleri sarsıldı ve sonuç olarak toplumları zarar görürken gençleri hayal kırıklığına ve umutsuzluğa kapıldı. Bu krizlerin ortadan kaldırılması ve koşullarının günümüz koşullarıyla incelenmesi, açılıma ve uzlaşmaya dayalı yeni bir davranışı gerektirdi. Bu davranışın nihai amacı da çıkarlara uluslararası ilişkilerin ilk değeri olarak bakmaktır.   

Suudi Arabistan’ın Ortadoğu’da güvenlik, siyaset ve ekonomi düzeyinde yaşanan on yıllık kargaşa döneminden sonra dış dosyasını iyileştirmeye başladığına baktığımızda görürüz ki Suudi Arabistan, çıkarlarını pekiştiren faydacı bir yol izliyor ve bu yolda bölge ülkelerinin de çıkarlarını gerçekleştireceğini düşünüyor. Bununla birlikte tutumunu kimseye dayatmayarak her ülkeyi aynı yaklaşımı benimsemeye çağırıyor.

Suudi Arabistan’ın Kanada’ya doğru attığı adım, bir ay önce başlayan ve Suudi Arabistan’ın ilişkilerin yeniden başladığını duyurmasıyla sonuçlanan görüşmelerin neticesinde geldi. Ottawa ile tartışma, 2018’de Kanada’nın insan hakları aktivisti ve kadın hakları savunucusu olarak gördüğü Suudi vatandaşların “derhal serbest bırakılması” konusunda Suudi Arabistan hükümetine yönelik resmi açıklamalarından sonra başladı. Suudi Arabistan bu ifadeyi şekil ve içerik olarak reddedip kendi iç işlerine yönelik kabul edilemez bir müdahale ve kabul edilemez kibirli bir üslup olarak değerlendirdi. 2018 yılı öncesine kadar da Kanada tarafından gelen diplomasi, ideal değildi ve özellikle 2015’te terör eylemlerinden suçlu bulunan 47 kişinin idamından sonra Suudi yargı sistemine yönelik saldırgan açıklamalar yapılmıştı. Riyad, uzun süreli diplomasiyi benimsedi ve onlarca yıl bu yaklaşımla tanındı. Ancak koşullar ve fikirler değişir. Suudi Arabistan ile Kanada arasındaki karşılıklı ticaret hacmi 4 milyar doları geçmiyor ve kâr sağlamıyor. Karşılıklı çıkarların önemi daha ziyade askeri ve kültürel yönlerden geliyor. Kanada, Suudi Arabistan ile 14 yıllık bir silah sözleşmesi imzaladı ki bu tarihinin en büyük sözleşmesiydi. Ancak bu, Riyad’ın, sözleşme süresinin geçerli olmasına rağmen iç işlerine müdahalesinin hemen ardından Kanada ile ilişkilerini koparmasını engellemedi. Kültürel yön de her iki ülke için önemli. Önemi büyük oranda Kanada topraklarında bulunan 16 bin Suudi öğrencinin varlığından kaynaklanıyor. Bu öğrencilerin çoğu tıbbi uzmanlık alanında eğitim görüyor ve Kanada sağlık sistemi için yapısal bir destek oluşturuyor. Ama Suudi hükümetinin öfkesi o kadar büyüktü ki öğrencilerden Kanada’dan ayrılıp eğitimlerini başka ülkelerde tamamlamalarını ya da ülkelerine dönmelerini istedi. Bu tavır, oldukça etkili olmakla birlikte Suudi Arabistan’ın kendi egemenliğine dokunulmasına ya da iç sistemleri üzerindeki vesayete karşı çıkma düzeyini yansıtıyor.

İki ülke arasındaki muamelenin temeli olarak “saygının” önemi vurgulanmakla beraber ilişkiler geri döndü. “Saygı”, elde edilen çıkarların birçoğu için anahtar bir kelime. Zira Batı’nın Suudi yargısına ve buradaki adalet sisteminin yönetimine yönelik tutumunun farklı bir kültürden kaynaklandığı ve bu konuda onunla hemfikir olamayacağı bir gerçek. Bu farklılığı anlayıp benimsemek ve kabullenmek, sağlıklı ilişkinin temelidir. Bizim kültürümüzde katil, hukuka uygun olarak öldürülmemişse bu, göze göz yasasına göre öldürülenin hakkının gaspıdır. Ama biz, yüzyıllarca Batı’yı bu düşünceye ikna etmeye çalışsak da onlar buna ikna olmaz. Bu yüzden saygı kelimesini ilişkileri yöneten temel bir ilke olarak dayatmak en iyisiydi. Vatikan Papası Francis de bundan hareketle Suudi Arabistan’ın farklı kültürlere karşı izlediği ılımlı ve tek insanlık ilkesini tüm tartışmalı değerlendirmelerin üzerinde tutan yaklaşımdan duyduğu memnuniyeti göstermek üzere bir istisna olarak Dünya İslam Birliği Genel Sekreteri Dr. Muhammed el-İsa’yı kendi konutunda ağırladı.

Çıkar ilkesi esasına göre Suudi Arabistan, önemli meseleler konusundaki tutum farklılığına rağmen Türkiye ve Yemen’deki Husiler ile olduğu gibi Suriye ile de ilişkilerini yeniden başlattı. Zira barış ve sükûnet halinin getirisi büyüktür ve husumetin, parçalanmanın ve ötekini reddetmenin sonuçlarıyla kıyaslanama. Esasında sıktığımız elin kimliğinden ziyade bu elin hayırlı çıkması önemlidir.