21 Haziran (2023) tarihli son ve 20’inci Astana toplantısında Kazakistan tarafı Astana sürecine gerek kalmadığını bu sebeple bittiğini ve Şam rejiminin yalnızlığını ve uzletini kırdığını duyurdu. Şam rejiminin Arap Birliğine bir şekilde geri döndüğü hatırlatıldı. Bu hattaki buzlanmanın kırıldığına dikkat çekildi. Bu durumda sanki 2017 yılında başlayan Astana sürecinin amacının Suriye rejiminin çevresiyle normalleşmesine katkı sunmak olarak kayda geçirildi. En azından bu tutum veya duyuru Rus heyetinde şaşkınlıkla karşılandı. Şam’ın Arap Ligine dönmesi en azından potansiyel olarak İran ile Rusya’nın bu ülkedeki nüfuzunu kemirecek bir gelişme.
Kazakistan Dışişleri Bakan Yardımcısı Kanat Tumış’in ilgili açıklaması toplantıda Rus heyetine başkanlık eden Aleksandr Lavrentyev’i tatmin etmedi. Bu tez Rus heyeti tarafından kabul görmedi ve Kazakların kendilerine yol vermesini anlasalar da Astana sürecine ihtiyacın bitmediğini savundular. Bundan böyle süreci dönüşümlü olarak Türkiye ile İran’ın birlikte yönetebilecekleri, ev sahipliğini üstelenebilecekleri kayda geçirildi. Gerçekten de Astana süreci işlevsel bir süreç miydi ve kendisinden beklenen amaca hizmet etmiş midir? Yoksa muhalifleri oyaladı ve Esat rejimine zaman mı kazandırdı? Elbette burada Rusya, İran ile Türkiye’nin amaçları birbirinden farklı olabilir. Nitekim de öyledir. Bu amaçlardan birisi de her birinin askeri varlığı olan Suriye’de bu ülkelerin aralarında süreci sürtüşmeye mahal vermeden kontrol altında götürmekti. Bu amaç doğru ise büyük çapta sağlanmıştır. Zaman zaman bilhassa süreçte Rusya ile Türkiye karşı karşıya gelse ve aralarında askeri sürtüşmeler yaşansa da süreç üzerinden kontrollü gerilim politikası uygulanmıştır. Herkesin amacı farklı olduğundan sürecin herkese eşit şekilde hizmet ettiği söylenemez. Rusya, Ukrayna ile girdiği askeri çekişmesinden sonra da ne yardan ne de serden vazgeçti. Yani Ukrayna işgalini sürdürdüğü gibi bir gözü ve bir kulağıyla da Suriye meselesini takip etmeyi sürdürdü. Ukrayna müdahalesiyle birlikte Suriye’nin ehemmiyeti azalsa da Rusya yine de bu ülkede daralan bir şekilde olsa da askeri varlığını korumak istiyor. Zaman zaman İdlip’e yaptığı gibi bombardımanlarla birlikte varlığını hatırlatıyor. Bununla birlikte sürecin kızışmasını önleyen en önemli faktör Astana sürecinin ortağı Türkiye’dir. Muhalifleri tırmandırma şeridinden uzak tutuyor.
Bununla birlikte sahada veya süreçte Rusya-Türkiye ilişkileri aşınmaya başladı. Astana sürecinin bittiğinin duyurulması da bunun vazgeçilebilir bir şey olduğunu ve miadını doldurduğunu gösteriyor. Rusya adres değişikliğiyle birlikte sürecin devam ettiğini vurgulasa da Astana ruhu belki de çoktan öldü. Süreç rutine binmişti. Suriye krizinde kalıcı ilerleme sağlanmadan statükonun devamını sağlıyordu.
Belki de Astana sürecinin öldüğünün duyurulması bir dönüm noktası. Zira ardından Türkiye Rusya hattında bir eksen kayması yaşandığına dair emareler göründü ya da önemli ipuçları ortaya çıktı. Türkiye şimdiye kadar Rusya-Ukrayna hattında süreci dengeli olarak götürüyordu. Çıtayı uçlardan değil de ortadan tutuyordu. Karedeniz Tahıl Koridoru anlaşması sona ermeden Türkiye Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenski’yi davet etti. Türkiye tahıl koridoru anlaşmasının yenilenmesini istiyordu. Rusya ise giderek nazlanıyor ve bunu onaylamasının karşılığında kendi ürünlerine de geçiş hakkı talep ediyordu. Rusya Suriye’ye gidecek insani yardımların sınır kapılarından geçmesine de zaman zaman engel koyuyor ve bunu pazarlığa tabi kılıyordu. Bu da usandırıcı oluyordu. İki ayda bir sürecin veya anlaşmanın yenilenmesi Türkiye’yi de canından bezdiriyor. Rusya’nın nazıyla oynama durumunda kalıyordu. Dolayısıyla anlaşmayı yenileme periyotlarının üç ay ile iki yıl arasına kaydırılmasını talep ediyor.
Zelenski ziyareti sırasında İsveç’in üyeliğine onay vermeye pek yanaşmayan ve tabir caizse ipe un seren Türkiye bir sürpriz yaptı. Nasıl olduysa Ukrayna’nın NATO üyeliğini hak ettiğini duyurdu. En azından beklenmedik bir biçimde Cumhurbaşkanı Erdoğan böyle bir yorumda bulundu ve temennisini dile getirdi. Bu aslında Rusya’ya aba altından sopa göstermek veya mesaj vermek anlamına geliyor. Rusya’nın istemediği bir seçenek olduğu gibi Batı’yı da zorlayacak bir teklif. Bildiğimiz kadarıyla Ukrayna’nın dışında bu seçeneği pek dile getiren bir Batılı ülke yok. Bu aynı zamanda İsveç’in NATO üyeliği konusunda Türkiye’ye yapılacak baskıların artırılmasını da haklı çıkarır. ‘Madem öyle önce İsveç’in adaylığını onayla ve sürece katkı sun, hızlandır’ demezler mi? Yoksa Ukrayna zor şartlar altında NATO üyeliğini hak etti de İsveç hak etmedi mi? Elbette İsveç’in Türkiye’ye karşı ödevleri vardı Ankara’nın rezervleri de buna bağlı idi!
Astana sürecinin dağılması ve Ukrayna’nın NATO üyeliğine destek vermek Rusya-Türkiye hattında bir şeylerin yerinde gitmediğinin ya da ters gittiğinin bir habercisi olmalı! Yoksa Türkiye sadece hatları karıştırmak için bir manevra mı yapıyor? Bunun cevabı süreçte ve ileriki günlerde. Bu hatta ne olup ne bittiğini sanırım yakında öğreniriz.
Bu hattaki gelişmelerin toplamına bir gazeteci şöyle bir yorum getiriyor:
Putin'in iç cephesi ve müttefikleri dağılıyor. ABD'nin de İsrail'deki (Netanyahu, dini ve ırkçı radikalleri) ve Arap diyarındaki müttefikleri mesafeyi açıyor! Hiç kimse yerinden memnun değil.