Batı-Rusya ile Türkiye hattında izahı zor garip şeyler oluyor. Savaş sonuna kadar Türkiye’de kalmaları kararlaştırılan Azov komutanları Zelenski eşliğinde ülkelerine döndüler! Rusya cılız bir tepki gösterdi. Neden Rusya tepkisizliği ile herkesi şaşırttı? Ortada bir muvazaa veya şike hali mi var? Onun ötesinde Zelenskiy ile buluşmalarında Erdoğan beklenmedik bir biçimde Ukrayna’nın NATO üyeliğini hak ettiğini söyledi. Bu söylem olarak ABD söylemini de geride bırakan bir yaklaşım. Birisi çıkar ve ‘Türkiye Rusya karşısında nasıl bu kadar fütursuz davranıyor?’ diye sorabilir. Bu sorunun muhtelifi cevapları var. Batı basınına göre bunlardan birisi Erdoğan’ın en iyi anlaştığı ortağı Putin’i zayıf bir pozisyonda yakalaması ve bunu Türk ekonomisi lehine değerlendirmek istemesidir. Bu konuda başka muhtemel cevaplardan birisi şudur: Rusya’nın tali meseleler yüzünden daha fazla dost kaybedecek mecali yok. Açıkça Türkiye’nin çıkışları karşısında Rusya’dan beklenen tepki gelmedi. Aksine sineye çekti ve yatıştırma politikası izledi. Alttan aldılar ve Türkiye’nin pozisyonunu anlayışla karşıladıkları ve NATO’ya karşı yükümlülükleri olduğunu hatırlattılar. Kremlin Sözcüsü Peskov, Rusya'nın Türkiye ile ilişkilerini geliştirmek istediğini vurgulayarak, "Türkiye, Batı'ya yönelebilir. Türkiye'nin tarihinde Batı'ya yoğun bir şekilde yöneldiği veya daha az yöneldiği dönemler olduğunu biliyoruz. Ancak şunu da çok iyi biliyoruz ki kimse, yani Avrupalıları kastediyorum, Türkiye'yi Avrupa'da görmek istemiyor" değerlendirmesinde bulundu. Türkiye'nin, İsveç'in NATO katılım protokolünü onaylamak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne sevk etme kararını anlayışla karşıladıklarını dile getiren Peskov, "Türkiye NATO üyesidir. Türkiye'nin yükümlülükleri var ve Türkiye bu yükümlülüklerine bağlıdır. Bu bağlamda hiçbir zaman pembe gözlük takmadık. Buna bu şekilde yaklaşıyoruz ve her şeyi çok iyi anlıyoruz" ifadelerini kullandı.
Rusya’nın alttan almasını başka nasıl izah etmeli? Belli ki Türkiye’nin arzusunu geçici bir heves olarak görüyor ve ona göre davranıyorlar. Türkiye’nin ekonomik halinin nezaketini de biliyorlar bu yüzden de yeni vizyonlara açılmasını da anlayışla karşılıyorlar.
Peskov’un tahlili duygusallıktan uzak gerçekçi bir yaklaşım. Türkiye’nin ajandasında AB’ye katılım beklentisi yok. Bu olsa olsa kayıp zamanların telafisi değil, rüyası olabilir. Zira her iki tarafın şartları da ortaklığa gitmeye müsait değil. Peşrevde kalıyorlar. Tali alanlarda işbirliği yapabilirler. Siyasi selfie (öz çekim) çekmek ya da yakınlık görüntüsü vermek iyimserlik aşılayabilir. Türkiye’nin de halihazırda buna ihtiyacı var. Katılım yerine AB vizyonundan veya oryantasyonundan bahsedebiliriz. Türkiye’nin birinci hedefi sarsılan ekonomiyi düzlüğe çıkarmak ve buna katkı yapacak bütün faktörleri devreye sokmaktır. Bu açıdan Türkiye ile AB ülkeleri meseleye taktik açısından bakıyorlar. Nitekim, 2004 ile 2009 yılları arasında AB ile sıcaklaşma politikası böyle bir atmosferin sonucuydu. Asker vesayetinden kurtulmak için hükümet Brüksel’e yönelmiş ve istediğini de almıştı. 2009 sonrasında askerlerin mevzilerine çekilmeleriyle birlikte AB de bilmukabele yaklaşımını revize etmiş ve bu sefer de AK Partinin güçlenmesi ihtimaline karşı süreci rölantide ve kendi haline bırakmıştı.
Bazen taktik düzeyde ileri adımlar atıldığı gibi bazen de taktik düzeyde yine geri adımlar atılmaktadır. 12 Eylül sonrası Türkiye ekonomik bir darboğazdan geçmektedir. Amerikalılar generallere bir telkinde bulunurlar “bizde size verecek metelik yok. Körfez ülkelerine yönelin. Bunun için de Körfez’e başvurmalısınız. Körfez’in de size kredi açması için Kudüs’ü ebedi başkent ilan eden İsrail ile ilişkilerin seviyesini düşürmeniz gerekebilir…”
Nitekim Türkiye İsrail’i kızdırma pahasına tavsiyeye uyar ve Körfez’den para temin eder. İzak Şamir gibiler küplere binseler de kızdıklarıyla kalırlar. İsrail’in para musluklarını açarak Körfez ülkelerinin yerine geçecek hali yoktur. O sıralarda İran devriminden sonra Türkiye’nin askeri gücü önemlidir dosta ve düşmana güven vermektedir. Pakistan ile Türkiye Körfez bölgesinde denge unsuru olarak görülüyorlardı. Şimdi de Ruslar belki de ekonominin nezaketini bildiklerinden ve tek başına bunun üstesinden de gelemeyecekleri için AB vizyonuna şans tanıyorlar. Bu açıdan belki de Türkiye’nin tutumunu rüşvet-i kelamdan sayıyorlar. Kısaca ekonomi AB üyeliğiyle değil AB vizyonuyla da artıya geçebilir. Türkiye ekonomisini iyileştirmek için Rusya-Körfez bölgesine ilaveten AB havzasını da aktif hale getirmek gerekiyor. Nitekim Mehmet Şimşek neden Londra yerine Dubai’ye gittiği diye soruyorlar. Bu sorunun havada kalmaması için atıl kalan Batı rezervlerini de harekete geçirmek gerekiyor. Elbette İngiltere’nin şimdi doğrudan AB ile kurumsal bağlantısı bulunmuyor, bununla birlikte yine de Moskova ile artan mesafe en azından stratejik anlamda Londra ile yakınlaşma anlamına gelecektir. Kaldı ki 19’uncu yüzyılda Osmanlı Devleti İngiltere ile Rusya’nın çekişme alanında kalmıştır. Ukrayna çekişme hattında ABD ile birlikte en etkili ikinci ülke İngiltere’dir. AB vizyonunun rüzgarıyla birlikte Türkiye AB sermayesini celp edebileceğini umuyor. Delik büyük olduğundan Körfez sermayesi ile Rus sermayesi yamaya kafi gelmiyor. Yakınlaşma ekonomik yatırımları da beraberinde getirebilir. Mehmet Şimşek’e ilave olarak AB vizyonu ve oryantasyonu da hizmete sokuldu.
Avrupa Birliği vizyonu sonuçta Türk ekonomisinin hizmetinde.