Yıllardır birileri tufan rüyaları görüyor. Bu rüyalar gerçek olma yolunda ilerliyor. Vizyonu bir ülkeyi değil tümden dünyayı kapsıyor. Küresel bir girdaptayız. Pandemiyi savdık, atlattık derken bu defa da hayat pahalılığı ve çevre felaketlerle karşılaştık. Aynı anda dünyanın dört bucağında bir yandan cehennem sıcakları yaşanırken diğer yandan da cehennem soğukları görülüyor. İtalya, Sırbistan ile Hırvatistan’da Temmuz ayında yani sıcak mevsimde kar ve dolu yağıyor. Hiç normal değil. Temmuz ayının ilk çeyreğinde Artvin’in Şavşat ilçesi ve sair yerlerinde de toprağa kar düştü. Dünyanın yedi ikliminde ve dört bucağında bir yandan yangınlar patlak veriyor diğer tarafta da su baskınları ve tufanlar yaşanıyor. Yunanistan bu yıl korkunç yangınlarla karşı karşıya kaldı. Ürdün gibi ülkeler bile yardım için seferber oldular. Bir iki yıl önce Avustralya’yı saran yangınlar bu yıl Kanada, Rusya’nın kuzeyi gibi bölgeleri etkisi altına aldı. Yeryüzü kıyamet öncesini yaşıyor, andırıyor. Adeta kaynıyor. Her yerinden felaketler fışkırıyor, yeni felaket rekorları kırılıyor. Geçen yıl Avrupa’yı kuraklık kasıp kavururken Arap diyarları da sellere teslim olmuştu. Şimdi de seller Orta Avrupa’yı etkisi altına aldı. Güney Kore, Japonya gibi ülkeler tufan görüntülerine sahne oluyor. Bir süre önce de Çin ve Hindistan sellerle karşı karşıya kalmıştı. Türkiye, Haziran ayına (2023) kadar mevsim sıcaklarının altında bir hava geçirdi. Lakin Temmuz ayıyla birlikte sıcaklar tavan yaptı, dünya seviyesini yakaladı. Son yılların en sıcak mevsimini yaşıyoruz. Sadece biz değil bütün bölge ve bütün dünya.
Cezayir’de sıcaklar 50 derecenin üzerine çıktı ve gelecek yıllar bu seviyede sabitlenecek. Sanayi Devriminden sonra ilk defa sıcaklık bu derece son haddine ulaştı. Temmuz ayı sonrası Ağustos ayında da sıcakların aynı seviyede süreceği tahmin ediliyor.
Eskiden kışı çıkarmaktan bahsedilirdi. Galiba artık kışı değil, yazı çıkarma becerisinden söz edilecek. Eski cumhurbaşkanlarından Celal Bayar yüz yaşını devirmişti. Son yıllarında kendisiyle yapılan röportajlarda mütemadiyen şöyle diyordu: ‘Bu kışı da çıkarırsam önüm açıktır’ diyebilirim. Acı patlıcanı kırağı çalmaz dedikleri gibi kışı çıkarması halinde tabiatın tali şartlarına dayanabileceğini söylemek istemiştir.
Haziran 2023 bütün zamanların en sıcak haziranı olarak kayda geçmiştir. Dünyanın kuzey yarım küresinde sıcaklık 1980’lı yıllara göre 6 kat artış kaydetmiş.
Sıcaklık ve kuraklıkların bu şekilde artması dünya içinde düzensiz göçleri tetikleyebileceği de varsayılıyor. Lakin hava durumu istikrarsız kaldıkça kim nereye ve nasıl göçecek? Göçler yoluyla insan hareketliliğin artması yeni çekişmeler belki de yeni savaşlar demektir.
Sıcaklığın bu derece artması küresel ısınma ile bağlantılı görülüyor. Bu da tabiatın beşer eliyle, İnsan eliyle bozulması anlamına geliyor. Mehmet Altan gibiler geçmişteki bazı yazılarında daima tabiatın denetim, kayıt altına alınmasından söz etmişlerdir. Zenginliğin tabiatın kayıt altına alınmasından geçtiğini söylemişlerdi. Zenginliğin bedeli dünyanın yok olması ise olmaz olsun öyle zenginlik! Buna tabiatın sömürülmesi diyebiliriz. Sonraki nesillerin tüketeceği pay ve miktarı önceki nesiller tarafından israf yoluyla tüketilmesidir. Kaynaklar sınırlı tüketim çılgınlığı ise sınırsızdır. Halbuki tabiatı kayıt altına alma çabası bumerang gibi geri tepmiştir. Şimdi fıtrat insanoğlundan kendisini hor kullanmasının intikamını almaktadır. Nitekim ayetlerde buna doğrudan temas vardır: İnsanların ellerinin kazandıklarından dolayı karada ve denizde fesat çıktı. Umulur ki dönerler diye, (Allah) yaptıklarının bazılarını böylece onlara tattırmaktadır ( Rum: 41). Burada fesat, yozlaşma ve dejenere olmak anlamına gelmektedir. Hakikaten insanın tabiatı bozmasıyla birlikte canlıların bütün yaşam alanları tehdit altına girmiştir. Bush gibiler yaşam tarzına pek dikkat ettikleri halde yaşam alanlarını hoyratça harcamışlardır. Bütün canlıların yaşam alanı çevre ve tabiattır. Çevreye duyarlı olan eski başkan yardımcılarından Al Gore gibiler seçim yarışlarında ayak oyunlarıyla elenmişlerdir. Tabiatı hor kullanarak insanoğlu bindiği dalı kesmektedir.
100 yıldır kullanılan fosil yakıtları çevrenin kirlenmesini beraberinde getirmektedir. Sonumuzu kendi ellerimizle getirmeden evvel bu sürece bir son vermek için tüketim çılgınlığını ve tüketim tarzlarını gözden geçirmeli ve tabiatla uyumlu modeller seçmeliyiz. Kapitalizmin ruhunu temsil eden açgözlülük bindiğimiz zemini çökertiyor.
Tabiatı kayıt altına alarak zenginleşelim derken talan kültürüne teslim olduk. Bu insanlığı tüketen döngüden kurtulmak için sorumlu insana ve sorumlu liderlere ihtiyaç var. Oysa ki tüketici İnsan modeli çökmüştür, dejenere olmuştur siyasetçi sınıfı da insanlığın geleceğiyle değil kendi geleceğiyle ilgilenmektedir. Siyasetçi ali işlerle değil düşük profilli işlerle meşgul olmaktadır. Bu durumda felaketlerin kapımızı çalması az bile.