Bülent Şahin Erdeğer
TT

Küresel Barbarlıklar çağında Faşizmin Ruhçu kökenleri (1)

Sovyetlerin çöküşüyle birlikte ABD'nin tek kutuplu dünya hakimiyetini akademik olarak ilân etmenin göstergesi, Francis Fukuyama'nın "Tarihin Sonu"na geldiğimizi ifade eden tezleriydi.
Fukuyama'nın antitezi olarak Samuel Huntington'ın "Medeniyetler Çatışması" geldi. Huntington tarihin sonuna gelmediğimizi, aksine Medeniyetler arasındaki çatışmaların Sovyetler sonrasında artacağını ve bir distopyaya uyanacağımızı "haber veriyordu."
Soğuk savaşın bitiminin ardından sahneden çekilen "reel Sosyalizm" çeşitli nüfuz boşlukları oluşturdu. Ve elbette 2. Dünya Savaşının bitimiyle yeraltına çekilen Aryan Faşizmi de bu nüfuz boşluklarından tekrar günyüzüne çıkan hayaletlerden biriydi.
Gilbert Achcar'ın isabetli tanımlamasıyla yaşanan şey tam olarak Medeniyetler değil "Barbarlıklar Çatışması"ydı. Çünkü Hem Hristiyan, hem Hindu-Budist, hem de Müslüman medeniyetleri, Modernite sonrası çözülmüş, ulus devletler arasında bölüştürülerek medeniyet vasfını kaybetmişlerdi. Artık yekvücut hareket eden ve dünya sistemini belirleyen-yöneten "Medeniyetler" çağında değiliz ama o Medeniyetlerin enkazları altından ortaya çıkan barbarlıkların küreselleştiği bir çağdayız.
O yüzden çatışmaları Haçlı-Hilal, Budist-Müslüman vb. şekillerde tanımlamalar hem bizi gerçeklerden uzaklaştırır, hem de bizleri gerçekten tekrar bir medeniyet inşa etmemizi engelleyen şiddet sarmalına teslim eder.   
Küresel Barbarlıklar olan "Küresel Terör" ideolojilerini anlamak yerine "Medeniyetler Çatışması" retoriği ile ayartılmak, işte popülizmin beslediği çoğu siyasetçinin de tav olduğu yanılgı burada. Bu yanılgı aracılığıyla Küresel Terörizm, marjinal gücünü zaman zaman kitleselleştirmeyi başarabilmekte.
Diğer yandan masum-suçlu ayırt etmeyen, sivil-asker gözetmeyen aşırı genellemecilikler üzerinde kendi idealleri uğruna tüm gezegeni ateşe vermeyi hak gören "Küresel şiddet" Barbarlığını yeterince anlayabildik mi?
"Küresel Cihâd" akımının örgütlü ismi El Kaide ve ondan koparak gelişen IŞİD'in işlediği temel motivasyonu, "Haçlılar"ın küresel işgali altında olan Müslümanların Batı Medeniyetine ait her türlü simge ve kişiye her noktada ayrım gözetmeksizin saldırmaktı.
"Küresel Cihâd" bu bağlamda Kur'ân'dan kaynaklanmayan çeşitli mesiyanik rivayetlere tutunarak "Armagedon Savaşının ordusu" olarak kendisini tasavvur etti. Mehdi gelecek ve "siyah bayraklı" bu "kurtulmuş grubu" (Taifetu’n-Mansura) kendisine ordu kılacaktı.
Bu bağlamda El Kaide ve sonrasında IŞİD'in tüm Müslümanların tehdit altında olduğu ve kurtuluşun ancak şiddet yoluyla sağlanacağı ve bu sayede "Altın Çağ"a erişileceği söyleminin farklı versiyonlarını diğer küresel şiddet ideolojilerinde de buluruz. Aslında burada yapılan şey Müslüman medeniyet mirasını yeniden ihyâ edip, yeni bir medeniyet inşa etmek yerine "muhayyel yeni bir altınçağcı-medeniyetçi ideoloji" kurgulamaktı.
Aynı çarpıtma Küresel Aryan ırkçılığı terörizmi için de geçerlidir. Aryanistler "3. Reich İmparatorluğu" hayali uğruna 2.Dünya savaşında tüm dünyayı ateşe vermekten kaçınmamışlardı. Bugün de kaldıkları yerden devam etmek istiyorlar.
Peki Norveç, ABD ya da Yeni Zelanda'da karşımıza çıkan "Küresel Haçlı Şovalyeleri" nasıl bir zihinsel arka plana sahipler?
Müslümanlara yönelen bu ırkçı terörün ideolojisini anlayamaz da meseleyi tam da onların ülkülerine hizmet eder tarzda Haçlı-Hilal savaşı çerçevesinde cevaplamaya çalışırsak, konuyu ıskalamakla kalmaz aynı zamanda Batı kamuoyunda mevcut olan hakkaniyetli kesimleri de kaybederiz...
Tıpkı Selefi/Cihadî küresel şiddetin yaptığı gibi "Haçlı Şovalyeleri" ya da Aryan Savaşçıları olarak eylemlere imza atan akım ve örgütler de Modernite ile çözülmüş, evrilmiş olan ihtişamlı günlere dönüş özlemindedir. Bu geriye dönüş hasreti eylemcilerin ideolojisinin temelini yansıtır.
Aryan kültleri ve “Ezoterik Nazizim”in temelinde Modernizm karşıtlığı ve demokrasi düşmanlığı yatar. Aryanistlere göre Dünyanın “kadim geleneği” yani bilgelik, Aryan medeniyetinden doğmuştur. Bu üstün ve ana medeniyet merkezi ise Hindistandır. Aryan kültürü Hindistan’da oluşmuş, İran üzerinden Kıta Avrupası’na oradan da Britanya’ya uzanmıştır. Dolayısıyla bu “kutsal hat” Aryan kültlerinin anavatanlarıdır. Nazilerin sadece “Alman/Germen ırkçısı” olmadığı aksine, Aryanizm bağlamında Britanya’dan İskandinavya’ya İspanya’dan İtalya’ya tüm Avrupa’da yayılmasının anlamı burada gizlidir.
Bu Faşizm İngiliz ve İspanyol sömürgeciliği sebebiyle Kuzey ve Güney Amerika, Güney Afrika ve Avustralya kıtalarına da yerleşmiştir.
Aryanizmin kendisine Hristiyanlıktan çok Hinduizmi köken bulmasının sebebi de buradan geliyor.
Bu anlayışa göre Rene Guenon’un da detaylı biçimde sistematize ettiği gibi Hinduizmin zaman döngüsündeki karanlık umutsuzluk çağı olan Kali Yuga dönemindeyiz.
Karanlık umutsuzluğun simgesi ise Kara Güneş’tir. Kara Güneş simgesinin Yeni Zelanda saldırganının manifestosunun kapağındaki merkezi simge olmasını da buraya not edelim.
Aryanizm, Modernite’yi ve onun dayandığı Antik Yunan’ı ve ardından gelen Hristiyanlığı köken itibariyle “yabancı” görür. Modernite’nin getirdiği İnsan Hakları ve Demokrasi gibi kavramların eşitlikçilik, sosyalizm ve liberalizm gibi dünya görüşlerinin Aryan medeniyet(ler)inin ifade ettiği “Kadim Gelenek”ten koptuğunu ileri sürer. Bu yüzden Materyalizme karşı metafiziği, “kadim bilgeliği” ve ezoterik gelenekler bütününü savunur.
Örneğin Rene Guenon’a göre tüm kainat Hinduizm’in kast sistemine göre tasarlanmıştır. Ancak Kali-Yuga döneminde gelen çoğulculuk, demokrasi vb. söylemler sebebiyle dünya bozulmuş ve Hiyerarşik toplum yönetimi çökmüştür. Guenon “La crise du monde modern” (Modern Dünyanın Krizi) adlı eserinde bu tezini detaylandırır.
Buna “Tradisyon” diyerek dünyayı Yahudilerin perde arkasında yönettiği vb. komplo teorilerini sıklıkla kurgular ya da kullanır. Bu açıdan anti-semitizmi Semitik olan ana geleneğe yöneltir, o da İbrahimi Vahiy söylemidir. “Tradisyon” Vedanta gizemci felsefesinde ifadesini bulan Aryan Geleneğidir. Dolayısıyla Arilerin seçkinliğini savunmanın mantığında Semitiklerin bu kadim bilgeliğe zarar verdiği düşüncesi yatmaktadır. Semitikler de Araplar ve İbranileri içine alan İbrahimi gelenekler bütününü içerir. Bu söylemde daha sonra Selçuklu ve Osmanlıların Müslüman/Semitik Medeniyetin temsilcisi olması hasebiyle “Türkler” de düşman listesine eklenmişti.
Kali-Yuga’ya dönersek. Aryanistler Guenon’dan referansla Kali Yuga’dan seçkin olmayan/Avami toplumları sorumlu tutarlar. Kozmik hiyerarşinin yeniden tesisi toplumsal ve siyasal hiyerarşinin/ kast sisteminin tesisi ile mümkündür. (https://hopenothate.com/2018/03/23/hindu-mysticism-alt-right/)
Dünya Tradisyonalistlere göre çoğulculuk, demokrasi gibi "kirlilikler" sebebiyle bozulmuştur.
Bugün Brezilya'nın aşırı sağcı Cumhurbaşkanı Bolsanaro’dan, Trump'ın eski Danışmanı Stive Bannon’a kadar aşırı sağ politikacıların Guenon ve Evola’ya referans vermesi tesadüf değildir.
Elbette bu Guenon teröristtir ya da yapılan her eylemden sorumludur demek değildir. Ancak Faşizmin teorisini, inanç dünyasını ve toplum idealini çözümlemek için Tradisyonalizm'i anlamak gerektiğini belirtmek gerekir.
Batı'da konuyla ilgili geniş bir literatür mevcut olsa da, Türkiye'de Tradisyonalizm-Faşizm ilişkisinin neredeyse yok denecek düzeyde irdelenmemiş olması manidardır.
Türkiye okuyucusu Tradisyonalizmi (Gelenekselciliği) İslami kesime ait yayınevlerinin tercümeleriyle tanımış, dolayısıyla Gelenekselci ekolün ilk sözcüsü Fransız yazar, metafizikçi, düşünür René Guénon (Abdülvahid Yahya) ekol kurucuları diyebileceğimiz isimler Ananda Coomaraswamy, Frithjof Schuon (İsa Nureddin) gibi isimler Entellektüel Tasavvufçuluk bağlamında tanınmıştır. Ekolün diğer mensupları; Titus Burckhardt (Sidi İbrahim), Martin Lings (Ebubekir Siraceddin), William Stoddart, Seyyid Hüseyin Nasr, Leo Schaya, Gai Eaton (Sidi Hasan Abdullah), William Chittick, Rana Coomaraswamy, Huston Smith, Julius Evola, Mircea Eliade'dir.
Faşizmin temellendirilmesi bağlamında öne çıkan isimler ise René Guénon, Ananda Coomaraswamy, Frithjof Schuon ve Julius Evola'dır ki bu isimler hem öğretmen-öğrenci ilişkisi içinde olmuşlar, hem de tarih, toplum değerlendirmesinde birbirlerinden beslenmişlerdir.
Büyük İstila
Yeni Zelanda saldırganı Brenton Tarrant'ın yayınladığı "The Great Replacement" "Büyük İstila/Yer Değiştirme" başlıklı manifestoda Sir Oswald Ernald Mosley'i önder olarak görmesi şaşırtıcı değil. Mosley, Britanya Faşistler Birliği'nin (BUF) kurucusu. Hindistan'da Hinduizmin Vedantasına inisiye olan Mosley'in Faşist hareketi BUF 80'lerden sonra Britanya Ulusal Partisi (BNP) adını alacaktı.
Britanya Faşistlerinin Fransa'daki faşist hareketle sürekli iletişim halinde olması ve her iki Faşist hareketin de Tradisyonal hiyerarşik dünya hayali kurması da tesadüfi değildir. (bkz. The Esoteric Ideology of the National Front in the 1980s Roger Eatwell, Mike Cronin (eds.) - The Failure of British Fascism_ The Far Right and the Fight for Political Recognition içerisinde 1996, Palgrave Macmillan UK)
Peki "Büyük İstila" nedir? Meşhur bir komplo teorisi. İddia odur ki özellikle Arap/Berberi, Kuzey Afrika ve Sahra Altı Afrika nüfusu Fransa'da sistematik şekilde arttırılmakta Avrupa'daki Ari ırk dengesi değişmekte ve aryanlar "Beyaz Soykırımı"na uğramaktadır. Avrupa'daki Aşırı-sağ partiler ve Pegida gibi hareketler bu komplo teorisini ciddi ciddi savunarak oy toplamaktadır. Söyleme göre bu beyaz ırka karşı komployu siyonistlerin gizli dünya devleti Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği aracılığıyla uygulamaktadır.  
Tarrant'ın suç belgesinde Kültürel Jenoside karşı direnen savaşçılar olarak selamladığı Luca Traini, Anders Breivik, Dylan Roof, Anton Lundin Pettersson, Darren Osbourne gibi isimler de aynı ideolojiyi paylaşmaktadır.
Teröristin ideolojisi Batı Modernizminin Aryan ırkını dejenere ettiği önkabulünden hareket etmekte, Fredy Mercury ve Michael Jakcson'dan Madonna'ya Batı kültürünün ahlakı bozduğundan, aileyi bitirdiğinden yakınmaktadır. Tüm bu ideolojik formasyonunu kültürel çoğulculuğa düşman olmanın gerekçeleri üzerine kuran Aryanizm bu bozulmanın "Kali-Yuga" dönemi olduğunu ifade eder. "İnisiye edilmiş elitler" Kali-Yuga'nın bitişi için tanrıça Kali'nin ölüm ve şiddet dansının hızlanması gerektiğine inanırlar.
Küresel Aryanizm ırkçılığı dünyanın ırk ve kültürel hiyerarşisiyle medenileştiğini, "Ezeli Hikmet"in de bu kadim öğretilerdeki kast yapısına bağlı olduğunu savunur. Dolasıyla Guénon-Schuon ikilisinin anti-Modernizminde gördüğümüz "Kadim Gelenek"sel yapının Kali-Yuga (Modernizm) döneminde tahrip edilmesine karşın yeniden "keşf-i kadim" yapılması gerekir.
Teorisyenler elbette doğrudan Nazizim propagandası yapmazlar ancak daha köklü biçimde Küresel Faşizmi temellendirirler. Tradisyonalizme göre "Aydınlanma Çağı" karşı-insisasyonun işidir. Bu sebeple toplumsal sınıfların birbirine karışması, sosyalizm, liberalizm "demokrasi", "kültürel çoğulculuk", halk egemenliğinin tesisi gibi unsurlar Kadim Gelenek'ten kopuşu ifade eder. Buna karşın tüm dünyada inisiye olmuş seçkin bir zümrenin egemenliği, mutlak olarak birbirinden ayrılmış sınıflı bir toplum yüceltilir.
Yeni Zelanda saldırganının manifestosu da zaten bu söylemin özeti niteliğindedir.
Mevzu derin, bir sonraki yazımızda devam edelim...