Emmanuel Macron’un Lübnan’a yapacağı yeni ziyaretinde Feyruz’un evinden başlaması çok güzel.
Bir önceki ziyaretine Beyrut’un harap mahallelerinden ve limanından başlamıştı.
Belki de Macron Lübnanlılara tüm fırtınalara inat ayakta duran son köprüyü hatırlatmak istedi.
Feyruz’un oluşturduğu o köprüyü, nede olsa Lübnanlıları birbirine bağlayacak pek bir şey kalmadı.
Son yıllarda içtikleri sular bile birbirinden çok uzak ırmaklardan, müfredatlarına hakim oldukları sözlükler bile aynı değil, iç ve dış meseleleri ve onun yarattığı tuzakları ve değişkenleri okurken bile ayrışıyorlar.
Macron artık çok iyi biliyor ki General Gouraud’ın yüz yıl önce ilan ettiği Büyük Lübnan Devleti artık can çekişiyor.
Lübnanlıların başarısız bir evlilikle imkansız bir boşanma arasında ömürlerinin öylece geçtiğini de biliyor.
Her zaman askıda duran ölümden bahseden ama ölemeyen bir ülkede yaşıyor Lübnanlılar.
Macron artık Lübnan hamurunu ve onun bileşenlerini iyi biliyor. Büyük Lübnan Devleti Lübnanlı küçük savaşçıların eline düştü ve bu sefer rüyaları bile ilk rüya kadar büyük değil.
Her biri kendini temsil eden adaya cemaat ya da mezhebe iyice çekilmiş vaziyette ve işte o küçük grupların lidercikleri, hiç biri kendi adaları dışında bildiği başka bir şey bildiği yok.
O yüzden onlara kendi adalarından büyük sorumluluklar yüklenemez.
Ve bu yüzden de inşa etmeye çalıştıkları her köprü yıkılmaya mahkum.
Kim bilir belki de bir asır önce inşa edilen Büyük Lübnan erken doğum yaşadı.
Belki de Lübnanlılar bu zorlu yolculuğa hazır değildi.
Çizilen harita kendi aidiyet ve mensubiyetlerini korumanın peşindeki bu tutucu grupları yaratmıştı zaten.
Büyük bir birlik vizyonuna ve onun gücüne henüz hazır değildi belki de ülke.
Sahnede tek bir oyuncuya yer varken bu bileşenlerin nöbetleştiği tango dansıyla gelindi bugünlere...
Büyük ihtimalle Macron’un danışmanları kendisine Lübnanlıların en bariz duygusu olan kaygıdan bahsetti.
Büyük Lübnan her ayağa kalktığında darbeler, bileşenler arası ittifak ve diğerlerine kurulan tuzaklarla çatlayan temelleri ile ülkeyi başlangıç noktasına geri götürdü.
Bu zayıf temelde macera peşinde büyük kumarlar oynandı.
Doğal olarak da kayıplar da yenilgiler de hep büyük oldu.
Kemal Canbolad, Lübnan’a taşıyabileceğinden büyük yükler yükledi. Beşir Cemayel de öyle ve tıpkı bu ikisi gibi bir başka konumda olan Hasan Nasrallah da ülkeye büyük yükler yüklemeye devam ediyor.
Lübnan, Baba Canbolad’ın Yaser Arafat’ı kucaklayan rüyasına henüz hazır değildi.
O’nu coğrafya cezalandırdı ve Suriye sahneye çıktı, Beşir Cemayel’in tasarladığı büyüklükte bir devrime Lübnan hazır değildi, onu da coğrafya cezalandırdı ve öldürüldü...
Lübnan, Nasrallah’ın temsil ettiği bölgesel yayılma projesine dayanamazdı nitekim onu da coğrafya yalnızlık ve yaptırımlarla cezalandırdı. Bu da Lübnan’ın iflasa giden yolunu hızlandırdı.
Lübnanlıların vatansever bir bencillikle bölgenin fırtınalı ikliminden sağ salim çıkabilecek güçleri de yoktu.
Bu durum, kendilerini aşan ittifaklara gark edip boylarından büyük kavgalarda birer asker ve fedaiye dönüştürdü.
Bu Lübnanlı fedai başka bir coğrafyada bir savaş kazanıp Lübnan’da kaybedince ne kazanmış olur!?
Üstelik her zaman Lübnan bu savaşlara halkından net ve açık bir vekalet almadan sokuldu.
Halkın rızası olmayan bir savaştan mağlup çıktığında bu kayıplara halkın isyanı zaten kaçınılmazdı.
Halihazırda Lübnan’da tüm bileşenleriyle çoğunluğun güvenini kazanan bir kurtarma projesi yok.
Siyasiler arasında bu gibi zor dönemeçlerde başvurulacak kurtarıcı kumaşı olan akil insanlar da yok.
Şimdiki siyasi elitlerin Feyruz’un sahne aldığı ülkesini kurtarmaya gelen vatansever Fahreddin müzikali ile de alakası yok.
Müzikalin kahramanı Fahreddin, kaybolan Lübnanlılara yol gösteren bir rehberdi.
Şimdiki siyasi elitlerin, “Cabbal el-Savvan” oyununda halkı için kendini feda eden vatansever Midlic ile de alakası yok.
Lübnanlı siyasilerin anlayışındaki Lübnan’ın, Feyruz’un (ve eşi ile kardeşi olan müzisyen) Rahbani kardeşlerin vatanı olan aşkın, sevginin, birliğin ve asaletin birleştirdiği vatanla da alakası yok.
Ötekini kabul eden, farklılığa saygı duyan ve sürekli köprüler inşa eden bir vatan, şiirlerin bestelerin sevinçlerin ağıt ve kandillerin vatanı, zulmün her türüne karşı çıkan bir vatan…
Feyruz’un ve Rahbani kardeşlerin Lübnan’ı büyük yaralar aldı ve her öldürülen Lübnanlıyla öldü, her yaralananla yaralandı ve her tutuklananla tekrar tutuklandı...
Büyük Lübnan, şahinler doğurmaya devam etti ama öğrenmediler, sedirler ülkesi asileri de doğurdu yine öğrenemediler...
Böylece ülke kaosa sürüklendi ve çaptan düştü; Ne hükümetler hükümet ne parlamentolar parlamento ne de başkanlar başkan.
Kana susamışlarla para ve zorbalık düşkünleri birbirine karıştı, ülke bu keşmekeşin içinde simsarların, maceraperestlerin ve fırsatçıların gölgesinde infilak etti.
Halayda mendil sallayan eller yok artık, bıçak tutan ve çalan eller var.
Böylece bir ülke harap oldu...
Lübnanlılar ihaneti su içer gibi içiyor.
Liman faciası Macron’un girişimi olmasa bir trafik kazası ölçeği ve etkisinde kalabilirdi.
Hiç bir siyasetçinin girmeye cesaret edemediği yıkık mahallelerin sokaklarında dolaştı Macron.
Lübnanlılar ihaneti su gibi içiyor.
Élise’nin beyefendisi ülkenin ekranlarında boy gösterip kasılan siyasilerinden daha çok Lübnan’ı yok olmaktan kurtarma derdiyle öneri ve nasihatlerde bulunuyor ve eleştiriyor.
Siyasilere, yeni bir hükümet inşa etmeleri için acele etmeleri ve halklarını açlıktan ve dilenmekten kurtarmaları için baskı yapıyor.
Yazıklar olsun!
Korsanlar koca bir devleti çaldı ve batırdı, halkı ölümle tehdit edip değişim talep edenlerin köklerini kurutmaya çalışıyorlar.
Lübnan’ın kuruluşunun 100’ücü yıl dönümünde Lübnanlılar hayallerinin karşısında öylece çırılçıplak duruyor.
Devlet bir kadavra, anayasa bir paçavra, yasalar birer kandırmaca, farklılıklarla birlik içinde yaşamak koca bir hayal…
Lübnan’da bir tek Feyruz kaldı koca bir harabenin üzerinde asılı ışıl ışıl bir kandil gibi kayıp bir yüzyılın kolundaki bir bilezik gibi duran...
Savaşların çirkinleştiremediği tek umut,
Yağmur vaadi taşıyan tek bulut,
Göç edenlerin gözyaşlarını silen tek ve son mendil,
Lübnan’a benzeyen Lübnan’ı da aşan tek ses Feyruz...
Macron Bu saf ve temiz kaynaktan, sanatın, özgürlüğün, güzelliklerin ve vatan sevgisinin timsali bu değerden hareketle kararlı biçimde yola çıkmayı seçti.
Bu ikonun evinden, zili her mazlumun kalbinde çalan bir evden başlayan bir yol...
Buna şaşırmamak lazım, bu parlak adam elbisesinin altında parlak bir kitap saklıyor, üslubunda geçmiş seleflerinden miras aldığı zor dönemeçlerin ustalığı var.
Üslubu insani değerler ülkesi Fransa’yı hatırlatıyor, şairlerin ve kitapların Fransa’sını hatırlatıyor.
Lübnan’ın 100. yıl dönümünde Lübnan’a (Feyruz’un bir şarkısı) “Yüzük Satıcısı” geliyor.
Ve o, Büyük Lübnan’ın elinde kalmış tek yüzüğü yani hanımefendiyi ziyaret edecek.
TT
Macron, Feyruz ve son yüzük...
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة