Birleşmiş Milletler'in (BM) kuruluşundan bu yana, insan haklarının korunması uluslararası toplum için bir öncelik olmuştur.
Geçtiğimiz 75 yıl boyunca, tüm ülkelerin ortak çabaları sayesinde, uluslararası insan hakları büyük ilerleme kaydetmiştir. Şu anda, ekonomik küreselleşme ve teknolojik ilerleme gibi faktörler dünyadaki ekonomik ve sosyal kalıpları derinden etkilemektedir.
İnsan hakları konusu da çağın gelişimi ve dünyanın her yerinden insanların gereksinimleri ile örtüşmeli, zamana ayak uydurmalı, dürüstlük ve inovasyonu sürdürmelidir.
2020'nin başında yeni tip koronavirüsünün aniden patlak vermesi ile halk ve insan sağlığını korumanın önemini fark ettik.
Suudi Arabistan, G20'nin bu yılki başkanı olarak, mart ayında koronavirüs salgınıyla mücadele, bu konudaki uluslararası çabaları koordine etmek ve yeni koşullar altında insani yardım sağlamak için özel bir zirve çağrısında bulunmuştu.
Kasım ayında Riyad'da düzenlenecek G20 zirvesinin sloganı ise “Herkes için 21. yüzyılın fırsatlarını değerlendirmek”. Bu konu, uluslararası ilişkiler, pandemilerden korunma ve onlarla mücadele açısından çok önemlidir.
Bu hedefe ulaşmak için aşağıdaki hususlara dikkat etmeliyiz:
Herkes için refah her şeyden önce gelir.
Yaklaşık iki bin yıl önce yazılan Konfüçyüs’ün "Li King” (Ayinler Kitabı) adlı kitabında inanç ve uyum şu şekilde vurgulanıp aşılanmıştır: “İnsanlar, ileride onların da kendilerine bakmaları için çocuklarına ve akrabalarına bakmakla yetinmemelidirler. Aynı zamanda topluma yardımcı olmak için diğerlerine de bakmalıdırlar. Yaşlıları, dulları, yetimleri, dışlanmışları ve hastaları desteklemelidirler”.
Kur’an-ı Kerim’de de şöyle denmektedir: “Mü'minler ancak kardeştirler. Öyleyse iki kardeşinizin arasını düzeltin ve Allah'tan sakının. Umulur ki merhamet olunursunuz”.
İnsan odaklı bakıma önem vermek ve herkesin refahını güvence altına almak, Çinliler ile Arapların kültürel düşüncelerinin derinlerinde birleşmektedir.
Yaşama ve kalkınma hakkı temel bir insan hakkıdır. İnsan yaşamı ve güvenliği garanti edilmezse, istikrarlı bir sosyal çevrenin tadı çıkarılamaz, sosyal kalkınma gündemine anlamlı bir şekilde katılamaz, elde edilen faydalar adil bir şekilde paylaşılamaz, dolayısıyla da diğer tüm haklar söz konusu olamaz.
Pandemi ile mücadele konusunda Çin ve Suudi Arabistan, bilim ve bilgiye dayanarak insanların sağlık ve güvenliğini her zaman önceliklerinin en başına koydular. Bilimsel korumayı yaygınlaştırmak için önleyici ve ihtiyati tedbirler aldılar. Tanı ve tedavi kapasitelerini yükseltmeye çalıştılar. Her hastayı tedavi etmek ve vatandaşlarının sağlıklarını ellerinden geldiğince korumak için her türlü çabayı gösterdiler. Çin ile Suudi Arabistan ayrıca, salgınla mücadele ve yoksul ülkelere yardım alanındaki uluslararası iş birliğine de katıldılar. Çin, araştırma ve geliştirme aşamalarında başarılı olmalarından sonra aşıların, uluslararası bir genel ürün haline geleceğini taahhüt ediyor.
17 Ekim Dünya Yoksullukla Mücadele Günüydü. İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Bağımsız Daimi İnsan Hakları Komisyonu bu günde yayınladığı bildiride; yoksulluğu, basit bir gelir veya gerekli mali kaynaklar eksikliği olarak düşünmek yerine, bir tür temel insan haklarından mahrum kalma durumu olarak ele alınması gerektiğini vurguladı. Yoksulların sadece “ihtiyaç” değil, aynı zamanda “hak ve ayrıcalıklar” sahibi oldukları, dolayısıyla bu haklara saygı duyulması ve gerektiği gibi korunması ihtiyacı olduğu mantığından hareketle, yoksullukla mücadelede insan hakları temelli bir yaklaşım benimsemenin öneminin altını çizdi.
Çin de yoksulluğun azaltılmasına ve sınırlandırılmasına büyük önem veriyor. 70 yıldan fazla bir süre içinde Çin, 850 milyon kişiyi yoksulluktan kurtardı. Bu, dünya genelinde yoksulluktan kurtarılanların yüzde 70'inden fazlasını oluşturuyor. Çin, 2013 yılında yoksulluğu azaltma hedeflediğinden beri, 99 milyon olan kırsal kesimde yaşayan yoksulların sayısı 2019'da 5,51 milyona düştü.
Bu yılın sonuna kadar her bakımdan müreffeh bir yaşamı olan bir toplum inşa etmek ve yoksulluğu azaltmak için çabalıyoruz.
Dünya tarihi boyunca, medeniyetlerin gelişmesi ve insanlığın ilerlemesi ortak zemin arayışında olmuştur. Bunu yaparken farklılıklar, ötekine açık olmak, hoşgörü, medeniyet alışverişi ve karşılıklı öğrenmek korunmuştur. İnsan hakları meselesi uluslararası ilişkileri demokratikleştirmeyi üstlenmelidir. Küçük büyük, zengin fakir tüm ülkelerin eşit olmasını sağlamalıdır. İnsanlık için ortak bir geleceği olan bir toplum kavramı oluşturmalıyız. Bunun için, medeniyetler arasında "uyumlu ama farklı" alışverişler çağrısında bulunuyoruz. Yaşadığımız dünyadaki kültürel engelleri birlikte kaldırmak ve insan haklarının gelişimini teşvik etmek amacıyla diyalog ve derin istişare yoluyla güveni artırma ve şüpheleri ortadan kaldırmaya davet ediyoruz.
Çin ve Suudi Arabistan dünyadaki insan haklarının önemli destekçilerindendir. BM İnsan Hakları Konseyi'nin 2006 yılında kurulmasından bu yana Çin, üst üste 5 kez Konsey'e seçildi. Çin ayrıca uluslararası insan hakları yükümlülüklerine ciddiyetle bağlıdır.
Dünya genelinde, 40’tan fazla ülke ile bu konuda diyalog ve görüş alışverişinde bulunmaktadır. Kendini insan hakları alanında teknik işbirliğine adamıştır. Birçok gelişmekte olan ülke, Çin ile paylaştıkları yoksulluğu azaltma deneyimini memnuniyetle karşılamıştır.
Çin-Afrika iş birliğini örnek alalım. Afrika ülkeleriyle iş birliği içinde inşa edilen Mombasa - Nairobi ve Addis Ababa-Cibuti demiryolları hatları gibi projeler, yerel ekonomik, sosyal ve geçim kaynaklarının gelişimine etkin bir şekilde katkıda bulunmuştur. Nitekim BM Genel Sekreteri Antonio Guterres de bu konuda şunu söylemişti: “Çin'in kazan-kazan temeline dayanan iş birliği ve Afrika ülkeleri gibi gelişmekte olan ülkelerle ortak kalkınma politikası, küresel yoksulluğun azaltılmasına yönelik bir başka önemli katkısıdır”. Suudi Arabistan da Afrika kıtası ve diğer gelişmekte olan ülkelere cömert yardımlarda bulunmaktadır.
İnsan haklarına gelince, bireylerin kendi aralarında ve diğerleri ile toplum arasında olmak üzere önemli bir ilişki ağı vardır. Bu, haklar ve yükümlülükler arasındaki ilişkinin temelidir. İnsan hakları sosyal düzeyde inşa edilmelidir ve herkes haklarından yararlanırken, başkalarının haklarına ve devletin, toplumun ve topluluğun çıkarlarına zarar vermekten kaçınmalıdır.
Alman filozof Kant şöyle der: “Özgürlük, her istediğini yapmak değildir.”
Antik çağlardan günümüze, Doğu'dan Batı'ya özgürlük ile haklar, yükümlülükler ve öz disiplinin birleştirildiği görülmektedir.
Çin ve Suudi Arabistan salgınla mücadele konusunda ortak bir bilinçte buluştular. Bu nedenle iki ülkenin hükümetleri de, insanların sağlığını ve yaşamlarını korumak için ihtiyati tedbirler aldılar.
Vatandaşlar da bu konudaki farkındalıkları ve katı öz disiplinleri ile bu önleyici tedbirlere uydular. Böylece, toplumun birey, bireyin topluma karşı sorumluluklarından oluşan iyi bir döngü ortaya çıktı.
İşte ülkenin, halkın ve geleceğin özgürlüğünün temel koruyucusu budur.
Sosyal, tarihi ve kültürel nedenlerden dolayı, ülkeler arasında insan hakları anlayışında nesnel farklılıklar vardır. Çin antik çağlardan beri "farklılıklar ile uyum" çağrısında bulunmuştur. Kuran’ı Kerim’de de, “Sizin dininiz size, benim dinim bana” diye buyrulmaktadır. Dünyanın bütün ülkelerine aynı insan hakları modeli uygulanamaz. Bütün ülkelere tek bir insan hakları modelini uygulamak mantıksız ve imkansızdır. Bunun yerine tüm ülkeler tarafından tanınan uluslararası insan hakları standartlarına uymalıyız. Ülkelerin egemenliğine saygı göstermeliyiz. Bütün ülkelere kendi ulusal koşullarına, tarihlerine ve kültürel geleneklerine göre kendi insan hakları süreçlerini izleme çağrısında bulunmalıyız.
Bir Çin özdeyişinde şöyle denir: “Bir ayakkabının uygun olup olmadığı ancak denenerek öğrenilebilir”.
Nitekim, Ipsos tarafından 8 Ekim'de yayınlanan 2020 Global Mutluluk Araştırmasına göre, Çin ve Suudi Arabistan sırasıyla birinci ve üçüncü sırada yer almıştır.
Çin'in ulusal kalkınma stratejisi, insan haklarına saygı ve onları korumaya yönelik değer odaklı yönelimine bağlıdır. Başlangıç noktası ve hedef olarak, insanların refahını pekiştirme, haklarını koruma ve bireylerin kapsamlı gelişimini destekleme sorumluluğunu üstlenmektedir.
Suudi Arabistan’ın “2030 Vizyonu” da herkesin kişisel ve sosyal değerinin farkına varabileceğini, insan haklarının korunduğu yerde, insanların fikirlerini ifade etme hakkına da sahip oldukları anlamına geldiğini onaylıyor ve vatandaşların vatandaşlık duygusunu pekiştiriyor.
İnsan hakları, diğer devletlerin içişlerine karışmak için bir bahane olarak kullanılmamalı ve çifte standarda yol açmamalıdır.
Bazıları, kendi insan hakları sorunlarını görmezden gelerek çifte standart uyguluyorlar. İnsan hakları bahanesiyle İslamofobi ve Çin tehdidi gibi teoriler üretip yayıyorlar. İnsan haklarını çarpıtıyorlar. Bu gibi kişilerin mantıklarının yanlış, eylemlerinin felaket olduğunu söyleyebiliriz.
Batı ülkelerinde şiddet olayları meydana geldiğinde, hükümetleri ve halkları ile Çin ve Müslüman ülkeler, bu ülkelerin yanında durup onları destekliyorlar. Dolayısıyla, terör ve radikalizm Çin ve İslam ülkelerini tehdit ettiğinde de Batılı ülkeler bizim yanımızda durmalı ve desteklemelidir.
Bazılarının yaptığı gibi, kendi siyasi düşüncelerine dayanarak, terörizm ve aşırılıkla mücadele çabalarımızı damgalamamalı, seçici körlüğü, hatta çifte standardı benimsememelidir.
Çin ile İslam dünyası arasında bir çatlak yaratmak amacıyla sözde "Uygurların hakları" meselesini yaymaya devam edenler var. Sincan meselesi etnik ve dini bir mesele değildir. Özünde terörizmle, aşırılıkçı ve ayrılıkçı eylemlerle mücadeledir. Ulusal güvenlik ve istikrarı koruma ve insan haklarının gelişimini pekiştirme meselesidir.
Doksanlı yıllardan bugüne, Sincan’da binlerce şiddet olayı yaşandı. Sincan’da 5 Temmuz 2009’da gerçekleşen terör saldırılarından kısa bir süre sonra ailemle birlikte Sincan’ı ziyaret etmiştik. Halkının terörist faaliyetlerin ekonomi, toplum ve insanlarda yol açtığı ağır etki ve zararlardan duyduğu acıyı bizler de hissetmiştik.
Çin, terörün her türüyle kararlılıkla mücadele etmektedir. Aynı zamanda, halkının tamamı için ortak bir kalkınma gerçekleştirmek amacıyla, istihdamı iyileştirme ve ekonomik kalkınma yoluyla tüm etnik kökenlerden insanlar için istihdam kanallarını ve gelir kaynaklarını genişletmeye çalışmaktadır. Son zamanlarda ve 4 yıldır, Sincan'da hiçbir şiddet ve terörizm vakası yaşanmadı. Genel güvenlik durumu büyük ölçüde iyileşti ve tüm etnik milletlerden insanlarda bir refah ve güvenlik duygusu oluştu.
BM İnsan Hakları Komisyonu ve İnsan Hakları Yüksek Komiserliği'nin yayınladığı ortak mesajlar yoluyla, İslam ülkeleri de dahil olmak üzere birçok ülke, çeşitli vesilelerle, Sincan'da insan haklarının geliştirilmesi, terörizm ve aşırılıkçılıkla mücadelede elde edilen olumlu başarıları değerlendirmiş ve övmüşlerdir. Bu, adaletin tamamen insanların kalbinde olduğunu göstermektedir.
Çin, Suudi Arabistan, diğer G20 üye ülkeleri ve uluslararası toplumla iletişimi ve işbirliğini güçlendirmeye hazırdır.
Salgının neden olduğu sisleri dağıtmaya yönelik erken küresel çabalara olumlu katkılarda bulunmak, bütünleşmiş, dengeli ve sürdürülebilir ekonomik ve sosyal kalkınma sağlamak, uluslararası insan hakları davasını desteklemek, herkesin 21. yüzyılın fırsatlarından yararlanmasını sağlamak amacıyla, başarılı bir G20 liderleri zirvesine ev sahipliği yapması için Suudi Arabistan’a tam destek vermektedir.
TT
Kazanılmış insan hakları ve 21. yüzyıl fırsatları
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة