Sam Mensa
TT

Mikati hükümeti ve seçim mayını

Başbakan Necib Mikati'nin hükümeti ne form, ne de yapı ve içerik olarak bir sürpriz oluşturmuyor, aksine onlarca yıla uzanan vatan ve devlet kalıntıları üzerindeki ganimet paylaşımı ve kota uygulamalarında aşırıya gidişi teyit ediyor. Bu oluşumla birlikte Hizbullah'ın Lübnan'da yönetimin kılcal damarlarını ele geçirmeye yönelik kademeli darbesinin son bölümünün perdesi de oynanmış oldu. Aslında bu darbe, oluşumun kimliğini sistematik olarak değiştirmeye yönelik arzu ettiği hedeflerini gerçekleştirmek için, anayasa ve kanunlara karşı çıkan kanlı darbe yöntemlerinden kaçınarak tamamen güvenli ve barışçıl bir şekilde gerçekleştirildi.
Bu hükümet başarılı kişisel özgeçmiş ve yüksek ahlak ile öne çıkan birkaç yetkin unsurla süslenilse de, gerek ülke içinde gerekse dışında genel izlenim, son 10 yılda görev yapan selefleri gibi Hizbullah’ın hegemonyasını tahkim etmekle kalmayıp, meşrulaştırdığı, iktidarın dizginlerini açık ve net bir şekilde ona teslim ettiği yönünde. Bu hükümet ayrıca Avrupa ve özellikle de Fransız örtüsüne de sahip oldu. Nitekim Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron hükümetin kuruluşunun açıklanmasından birkaç dakika sonra Elysee Sarayı'ndan yaptığı açıklamada, "bu hükümet için kendisini tebrik ettiğini" söyleyerek sevincini dile getirdi. Lübnan’ın dahil olmadığı konularla meşgul ABD ise buna kayıtsız kaldı. Kısmi Arap memnuniyeti veya eksikliğine gelince, üstesinden gelinmesi zor olan bu Arap soğukluğu göz ardı edilemez.
Lübnan'da bir hükümetin olmasının olmamasından daha iyi olduğuna şüphe yok. Özellikle de doğumunu çevreleyen koşullar, Lübnan'ın bedenini halsiz bırakan pek çok yaranın bir kısmını az da olsa iyileştirebileceğine dair biraz umut verdiği için. Ancak bu, söz konusu oluşumun ne anlama geldiğini, hem iç hem de dış düzeylerde ne anlamlar taşıdığını görmezden gelmemiz anlamına gelmiyor.
İlk sonuç, bölgesel destekçileri ve yerel müttefikleriyle birlikte Hizbullah'ın, hegemonyası için Başbakan Necib Mikati’nin temsil ettiği dengeli bir Sünni örtüyü güvence altına almayı başardığıdır. Mikati, güçlü bir siyasi ve ekonomik figür, sivrilikleri törpüleyebilecek, popüler olmasa da hükümete saygın bir Sünni örtü temin ederek mevcut darbeyi tahkim edecek ılımlı bir şahsiyet. Hizbullah tüm bunları atlayamaz. Parti ve destekçilerinin, Başbakan Saad Hariri'yi kontrol altına alıp taleplerine uymasını sağlamayı tercih edecekleri doğru, gelgelelim Başbakan Mikati kabinesi ile "bir taşla iki kuş vurmayı" başardılar. Birincisi, Başbakan Hariri gibi sembolik bir Sünni figürü dışlamak ve zayıflatmak, en az onun kadar önemli, değerli ve bir ağırlığa sahip, bölge ve yabancı ülkelerle ilişkileri bu aşamada Başbakan Hariri kadar büyük değilse de en azından ona paralel  olan bir başkasını yerine getirmek. İkincisi, eski başbakanlar kulübüne acı bir darbe indirmek.
İkinci sonuç, hükümetin oluşumuna eşlik eden çekişme ve tartışmaların, Cumhurbaşkanı ve partisi Özgür Yurtsever Hareketi’nin maruz kaldığı zayıflıktan sonra “güçlü cumhurbaşkanı” sloganına aldatıcı da olsa güçlendirici bir doz sunması. Avn ve partisinin zayıflamasının nedeni, 5 yıllık iktidar döneminde herhangi bir başarının yokluğunun yanı sıra, bu dönemde ülkenin başına gelen ve ekonomik durumu, vatandaşların acil günlük ihtiyaçlarını etkisi altına alan eşi benzeri görülmemiş ve Avn’ın kendisinin "cehennem!" olarak nitelendirdiği felaketlerdir.
Hizbullah tarafından desteklenen Cumhurbaşkanı’nın hükümeti kurmakla görevlendirilen üç başbakanının karşısında durması ve istediğini doğrudan veya dolaylı olarak elde etme gücü, kendisi ile hareketinin gücü, metaneti ve bölgesel, uluslararası ve yerel güçlere, özellikle de Sünni güçlere karşı koyma yeteneği hakkında pazarlamaya çalıştığı iddialarını doğruladı ki can alıcı nokta da bu. Sonuç olarak, güçlü ve güvenilir bir müttefik olan Hizbullah'a yaslanan Cumhurbaşkanı Avn, Başbakan Mikati ağırlığında bir şahsiyeti kontrol altına alabildi (ki bu konuda  Cumhurbaşkanı Macron'a teşekkür etmeli) ve çökmekte olan dönemini kurtaracak bir hükümet kurabildi. Bunun yanı sıra hükümetin kuruluşu, Avn’ın kendisini destekleyen Hristiyan tabana, Taif Anlaşması ile ellerinden alındığını düşündükleri haklarını geri almaya en muktedir lider olduğu izlenimini vermesini sağladı. Bu da görev süresinin bitiminden sonra aynı politikanın devam ettirilmesinin önünü açıyor.
Üçüncü sonuç ise, yaklaşan yasama seçimlerinin sonuçlarını Hizbullah ve ekseni lehine güvence altına almaktır. Kurulduğu şekliyle hükümet, güven oyu alması, Lübnanlıların yaşamsal talepleri düzeyinde kısmi de olsa gerçekleştirebileceği iyileştirmeler ile Mayıs 2022’deki milletvekili seçimleri arasındaki zaman 8 aydan az. Bu yönetim, iki şeye uymak için seçimleri zamanında düzenlemekte ısrar edecek; birincisi, seçimlere tamamen naif, yüzeysel ve teorik bir gözle bakan,  tek başına seçimlerin iktidarın yenilenmesine ve değişimli olmasına katkıda bulunacağına inanan uluslararası toplumun ısrarlı arzusunu tatmin etmek. İkincisi, bu yönetimin aslan payına sahip olacağı bir meclis oluşturmaya çalışmak. Büyük olasılıkla bu yönetim seçimlerde Temsilciler Meclisi sandalyelerinin yarısından fazlasını kazanacak, hatta bazılarına göre, üçte iki çoğunluğu elde edecek. Bu da onu, anayasa ve yasamanın yanı sıra idari ve güvenlik atamaları düzeyinde değişikliklere olanak tanıyan bir çoğunluk ile Temsilciler Meclisi'ni kontrol etmeye ehil kılıyor. Daha açık bir ifadeyle, bu yönetim Hizbullah’ın net silah gücünü meşru bir yolla ve Batı'nın açık onayıyla yeni bir siyasi gerçekliğe dönüştürmeyi amaçlıyor. Bu da seçim ve iktidar devri kisvesi altında ülkenin kimliğinin değiştirildiğini kanıtlıyor ve destekliyor.
Yönetimin çoğunluğu nasıl elde edebileceğini sorgulayanlar olabilir. Cevap çok fazla zahmet gerektirmiyor, çünkü karşıt güçlerin durumuna hızlı bir bakış cevabı görmek için yeterli. Yönetime karşı duran ekip bölünmüş ve dağınık güçlerden oluşuyor; geleneksel muhalefet bölünmüş durumda. Tabiri caizse bağımsız güçler, kendi içinde bölünmemiş olsalar da, dağınık olmaya devam ediyor ve birleşemiyorlar.17 Ekim devrimi güçleri ise sayılamayacak kadar çok hale geldiler. Sonuç olarak, üç taraf da, birleşik ve tutarlı bir güç oluşturarak yasama seçimlerine  katılma gücü ve arzusundan yoksun.
Dördüncü sonuca gelince, bu hükümet, Lübnan’ın gireceği ve ana başlığı eski Lübnan'ın ölümü olacak yeni bir aşamayı başlatıyor. Ölüm, bildiğimiz iyi ve kötü yönleriyle eski Lübnan’ın geri dönmemecesine sona erdiği anlamına geliyor. 100 yıllık bir deneyim silindi ve Lübnan'ın temel payandaları arasında yer alan önceki rollerini kaybettiği yeni bir aşamaya girdik. Lübnan, bölgenin bankası, üniversitesi, hastanesi, bölge halkının turizm mekanı, medyatik ve kültürel özgürlükler alanı olma rollerini kaybetti. Bu hükümete ve genel olarak yönetime hakim olan taraflar, Lübnan'ın yeni yüzünü ve onun için gelecekte hazırladıkları rolleri müjdeliyorlar. Bu roller özetle, yanlış bir şekilde Doğu olarak adlandırılan eksen içindeki ülkelerle Lübnan’ın ekonomik, siyasi, güvenlik ve kültürel ilişkilerini güçlendirmek ve onu yavaş yavaş Batı'dan olduğu kadar Arap derinliğinden de uzaklaştırmak. Bu eksenin yanlış bir şekilde Doğu olarak adlandırıldığını söylüyoruz çünkü aslında İran ile Çin, Rusya ve diğerleri gibi anti-demokratik müttefiklerin yörüngesinde dönen bölge ülkelerinden oluşan bir gruptur.
Bütün bunlar yaşanırken, Lübnan en az üç yıldır çoğu ülkelerindeki mevcut koşulları ve siyaset yönetimi kalıplarını protesto eden nitelikli ve yetenekli genç erkek ve kızların kaçışa benzeyen eşi görülmemiş bir kitlesel göçe tanık oluyor. Bu bir kez daha, krizden çıkışın bir yolu olarak yasama seçimlerine oynanan bahsin yanlış hatta ölümcül olabileceği anlamına geliyor. Çünkü Lübnan'dan ayrılmayanların çoğu ya gidişattan razı olanlar ya da göç edemeyenler, dolayısıyla bu gidişata teslim olanlar. Sonuç olarak, Hristiyan varlığı ve temelini attığı çoğulculuk ve özgürlükler, Lübnan'ı dünyanın bu bölgesinde seçkin kılan özellikler ise, bugün bizzat yönetimin Hristiyanları, Lübnan’ın işte bu seçkinliğinden ve benzersizliğinden geriye kalanların üzerine perdeyi indiriyorlar.