Cuma Bukleyb
TT

Macron ve Fransa'nın yeniden birleştirilmesi

Avrupa ve Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’nde (NATO) korkulduğu üzere, 24 Nisan tarihinde, Fransa siyasetinde beklenen deprem gerçekleşmedi. Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, 2017 seçiminde aldığı oylardan daha azıyla rakibi Marine Le Pen'i ikinci kez mağlup etti. Böylece Fransa'yı 5 yıl daha yönetecek olan Macron, iki büyük partinin dışından katılan ve iki dönem üst üste Fransa'yı yöneten en genç Fransız cumhurbaşkanı olacak. Aynı zamanda Macron, 1962'de mevcut seçim yasasının yürürlüğe girmesinden bu yana Elysee Sarayı’nı ve hükümeti tamamen kontrol eden ilk Fransız cumhurbaşkanı olma unvanını da taşıyor. Önceki cumhurbaşkanları, parlamentoda çoğunluğa sahip olmadıkları için iktidarı diğer partilerle paylaşmak zorunda kalıyordu. Bu yüzden başbakanlar, kendilerine muhalif olan partilere mensuplardı. Macron bu kural için bir istisna oldu. Macron’un 2017'de başlattığı şeyin devamını sağlayıp kontrolü tamamen elinde tutmaya devam etmesi için önümüzdeki haziran ayında yapılacak parlamento seçimlerini kazanması gerekiyor.
Fransız seçim yönetmelikleri, belirlenen seçim barajını (oyların yüzde 5’i) aşan adayların cumhurbaşkanlığı seçimleri için harcadıkları paraların devlet tarafından ödenmesini garanti altına alıyor. Son Fransa seçimlerinin beklenmedik sonuçlarından biri, beş yıldan fazla bir zamandır ilk kez Cumhuriyetçiler Partisi ile Sosyalist Parti’nin adaylarının bu barajı aşamamış olmalarıdır. Bu durumdan dolayı harcadıkları para geri verilmeyecek.
Beşinci Cumhuriyet'e liderlik eden ve 1958'den beri Fransa'nın yönetimini paslaşan iki ana partinin 2022'de dışlanmış partilere dönüşeceğini ve aşırı sağ bir partinin, yüzde 40’ı aşan bir oy oranıyla iktidar mücadelesinde ciddi bir rakibe dönüşeceğini kim hayal edebilirdi? Yaşasaydı, Beşinci Cumhuriyet'in kurucusu General Charles de Gaulle buna ne derdi?
Evet, dünya ile birlikte Fransa da değişiyor. Değişim, doğası gereği genellikle ya tarihin hareketiyle aynı doğrultuda ya da tam tersi olmak üzere iki yönde gerçekleşir. Adet olduğu gibi zaman, bazı şeyleri açıklığa kavuşturma görevini üstlenecek. Tarihçilerin beklemekten başka çareleri yok.
Son cumhurbaşkanlığı seçimindeki ikinci ve daha önemli beklenmedik gelişme, Cumhurbaşkanı Macron'un veya Le Pen'in zaferinden ziyade, demokrat sosyalistlerin adayı Jean-Luc Melenchon'un ilk turda yüzde 22 oy kazanarak güçlü bir şekilde sahneye çıkması oldu. İkinci sıradaki Le Pen ile Melenchon'un arasında küçük bir fark vardı. Fas'ın Tanca kentinde doğan 70 yaşındaki Melenchon, radikalliğe geçen eski bir senatör. Destekçilerinin çoğu gençlerden oluşuyor. Melenchon, Fransa'nın toplumsal ve siyasi alanda radikal bir reform yapılmasına duyduğu açlığı ve aynı zamanda iktidar tabakasına karşı derin bir hayal kırıklığını simgeliyor. Seçimlerde güçlü bir şekilde öne çıkması, Fransa cumhurbaşkanlığı seçimlerinin 'bir adayın beklenmedik bir şekilde ortaya çıkması' şeklindeki zamanla güçlenen özelliğinin bir yansıması sayılıyor. Örneğin, 2002'de aşırı sağ Ulusal Cephe Partisi'nin (FN) kurucusu Jean-Marie Le Pen'in ortaya çıkması ve 2017'de mevcut Cumhurbaşkanı Macron ve seçimlerin başlamasından bir yıl önce kurduğu partisinin ortaya çıkması da bu özelliğin bir göstergesi.
Üçüncü beklenmedik sonuç ise merkezde birleşen üç siyasi (demokrat sosyalistler, anti-kapitalist solcular ve aşırı sağcılar) bloğun ortaya çıkmasıdır. Bu blokların ortaya çıkmasının, popülist hareketlerin ve partilerin ortaya çıkması, İngiltere'deki ‘Brexit’ sürecinin etkileri ve 2016 yılında eski ABD Başkanı Donald Trump’ın iktidara gelmesi ile ilişkili olarak Avrupa sahasında meydana gelen değişimlerle bağlantısı var.
Son cumhurbaşkanlığı seçimleri, Fransa'nın ikiye bölündüğünü kanıtladı. Cumhurbaşkanı Macron bunun tamamen farkında ve birçok seçmenin kendisine, politikasına duyduğu sevgiden değil de aşırı sağın iktidara geleceği korkusundan oy verdiğini kabul etti. Macron, kaybettiği kesimi geri kazanmak için çalışacağına söz verdi.
General de Gaulle bir keresinde Fransızların yönetilemez (ungovernable) olduğunu söylemişti. Bu yüzden Fransızlar arasındaki mevcut bölünmenin, Cumhurbaşkanı Macron'un görevini daha da zorlaştıracağı açık. Kendisi bunu biliyor ve salgın belasından perişan bir şekilde çıkıp Rusya-Ukrayna savaşı ile başı derde giren dünyada üstlendiği bu görevin niteliğinin ve ağırlığının farkında.
Macron söz verdiği gibi Fransa'yı yeniden birleştirebilecek mi?