Ekrem Bunni
Suriyeli yazar
TT

Suriye sahnesindeki gelişmeler

Suriye’nin uluslararası gelişmelerden ve değişimlerden etkilenmeye en açık sahnelerden biri olduğu söylenebilir. Harici etkenlere fazlasıyla bağımlı olan Suriye’de aktif olarak yer alan tarafların uluslararası değişim ve gelişmelerden etkilendikleri ölçüde, durum Suriye’ye de yansımaktadır.  
Birincisi; Moskova'nın Ukrayna'ya yönelik savaşla meşgul olması ve bu ülkede beklendiği üzere hızlı bir zafer elde edememesinin Suriye’deki rolü ve nüfuzu üzerinde etkileri oldu. Suriye rejimine yakın büyük bir kesim arasında ve iktidar çevrelerinde Rusya’nın mutlak gücüne olan inanç sarsıldı. Eşzamanlı olarak Suriye ihtilafına dahil olan taraflarla rekabette ve içerideki güçlerle yürüttüğü ilişkilerde karar verme üstünlüğü zaafa uğradı. Ayrıca ülkedeki ekonomik ve sosyal krizi hafifletme noktasında rejime sunduğu destekte de düşüşler yaşandı. En önemlisi de Suriye’deki askeri güçlerinin bir kısmını, Şam kırsalı, Deyr ez-Zor, Dera ve Süveyda gibi stratejik bölgelerden geri çekmek ve bir kısmını yeniden konumlandırmak ihtiyacı hissetmesi idi. Muhtemelen Suriye savaşında deneyim kazanmış olan bazı subayları ve askeri uzmanların deneyimlerinden Ukrayna savaşında istifade etmek isteği bu karara yol açtı.  
İkincisi, Tahran ve Moskova arasında Suriye ekonomisi üzerindeki ‘nüfuz çatışması’ bağlamında, İran ve milislerinin Rusya’nın bıraktığı boşluğu doldurma fırsatıyla ilgilidir. İran, Ukrayna savaşıyla birlikte Suriye’de daha fazla söz hakkına sahip oldu denilebilir. Esed’in kredi talebiyle Tahran ziyaretinin zamanlaması da bu kanıyı destekler niteliktedir. Suriye rejiminin, bütçe açığını kapatmak, maaşları ödeyebilmek ve temel gıda maddelerini alabilmek için düşük faizli İran kredisine muhtaç olduğu açıktır. Buna karşılık mutlaka İran’a yeni ekonomik imtiyazlar tanınacaktır. Bu imtiyazlar sadece sanayi, ticaret ya da kamu topraklarının peşkeş çekilmesiyle değil, ülkenin doğal zenginliklerini de kapsayacaktır. Daha da kötüsü, nükleer anlaşma yeniden canlandırılabilirse, Tahran’a yönelik yaptırımlar kaldırılacak, böylelikle geniş ekonomik imkanlara sahip olacak olan İran rejimi, bölgesel nüfuzunu ve Suriye'deki rolünü geliştirmek için daha fazla kaynak ayırabilecektir. Buna karşılık ekonomik sıkıntılar yaşamaya başlayan Moskova’nın ülkedeki nüfuzu ve ekonomik etkisi zayıflayacaktır. Bütün bunlar, Suriye rejimine bağlı güvenlik görevlileri ve iş adamları ile Hizbullah milisleri ve Devrim Muhafızlarına yasadışı ekonomik faaliyetlerini genişletme imkânı sağlayacaktır. Tarihi eser ve uyuşturucu (esrar ve Captagon hapları) kaçakçılığı eylemlerini arttıracaktır.  
Üçüncüsü, Batılı hükümetlerin Kremlin liderliğine yönelik sert tutumlarının Suriye rejimine de yansımaları olacaktır. Batı, bir aşamada adeta Suriye dosyasını Moskova’ya devretme eğilimi sergilemekteydi. Suriye’nin Ukrayna savaşında teoride Rusya’yı desteklemesi, bu ülkeye olan Batılı yaptırımların daha da sıkılaştırılmasına neden olacaktır. Batı, Ukrayna’da olduğu gibi Suriye sahasında da Rusya ile bir mücadeleye girişecektir. Bu bağlamda Batılı ülkeler, Suriye’nin yeniden inşası ya da Astana, Soçi benzeri süreçlerin başarısız olması için ek bir çaba sarf edecektir. Dikkat edilirse Amerika Birleşik Devletleri sadece BM kararlarının uygulanması değil, aynı zamanda rejimin işlediği katliamlardan sorumlu tutulması yönündeki baskılarını son dönemlerde arttırmış durumdadır. Avrupa Birliği dış ilişkiler yetkilisi de Brüksel Konferansı oturum aralarında yaptığı açıklamada, Avrupa Birliği’nin, BM Güvenlik Konseyi’nin 2015’te yayınlanan 2254 sayılı kararı uyarınca kapsamlı bir siyasi geçiş olmadan, Suriye'nin yeniden inşasına katkıda bulunmayacağını, yaptırımları kaldırmayarak, diplomatik ilişkiler kurmamayı taahhüt ettiğini ifade etti.  
Dördüncüsü, Batı'nın rejime ve İran'ın Suriye'deki artan nüfuzuna ilişkin katı tutumu, Suriye rejimine karşı esneklik gösteren Arap ülkelerinin bu tutumlarını değiştirmesine de neden olabilir. Bu bağlamda son dönemlerde bazı Arap politikacılar, İran-Suriye bütünleşmesine yönelik kaygılarını dile getirmeye başladılar. Ürdün yönetiminden üst düzey isimler, Suriye ile normalleşme yönünde atılan adımların, İran’ın ülkedeki etkinliğini tolere etmeye yönelik olmadığını ve bir zaaf olarak değerlendirilmemesi gerektiğini teyit ettiler. Ürdün yönetimi, Devrim Muhafızları’nı ve Hizbullah’ı kendi sınırları yakınlarında faaliyet göstermemeleri ve kuzey sınırlarını bir uyuşturucu rotası olarak kullanmamaları hususunda uyardı. Son haftalarda uyuşturucu kaçakçılarıyla Ürdün güvenlik güçleri arasındaki çatışmalar önemli ölçüde arttı. Bu süreçte Hizbullah’a yakın olduğu iddia edilen bazı kaçakçılar öldürüldü ve büyük miktarlarda ‘captagon hapı’ ile ‘esrar maddesi’ ele geçirildi.  
Beşinci olarak, Washington'ın güçlerini doğu Suriye'nin yeni bölgelerine konuşlandırmasından da anlaşılacağı üzere, ABD uzun bir süre daha Suriye’de kalma niyeti sergiliyor. ABD, kontrolünde tuttuğu bölgelerdeki ekonomik ve sosyal düzeni dizayn etmek için muhtelif girişimlerde bulunuyor. En son Kürtlerin kontrolündeki özerk bölgelerin ABD yaptırımlarının dışında tutulması için öneriler gündeme getirildi. Bu bağlamda, sağlık hizmetleri, eğitim, imalat, tarım, iletişim, altyapı, inşaat ve ulaşım sektörleri yaptırımlardan muaf tutuldu. Ayrıca Suriye menşeli rafine edilmiş petrol ürünlerinin satın alınmasına ve bu alanlarda yabancı yatırımların etkinleştirilmesine de istisna getirildi. 
Altıncısı, Türkiye’de yaklaşan seçimler arifesinde, muhalefetle iktidar arasında Suriyeli mültecilerle ilgili tartışmalar alevlenmiş durumda. Bazı muhalifler Suriyeli mültecilerin haklarına yönelik düşmanca tavırlar sergilemeye başladı. Ankara hükümeti, bir milyona yakın mültecinin geri dönüşünün sağlanabilmesi için Batılı ülkelerden, güvenli bölgelerin tesisinde destek talep etti. Türkiye’nin, Kürt güçlerin, kendi kontrolündeki alanları ihlal etmesi nedeniyle ‘güvenli bölgeleri’ genişletmeye yönelik muhtemel operasyonlarına ABD’nin sessiz kalıp kalmayacağı ise bilinmiyor. Muhtemel bir operasyon durumunda bölgenin demografik yapısının değişeceği ve yeni düşmanlıkların ortaya çıkacağı açıktır.  
Yukarıdaki gelişmeler ışığında Suriye ufkunda istikrar ve çözümün olmadığını söylemek doğru olacaktır. Aksine Suriye sahnesinde daha fazla ulusal kayıp, toplumsal çözülme ve ekonomik çöküşe tanık olacağız. Daha da kötüsü, belki de Suriye’de kimse kalmayana kadar, yabancı güçlerin ülkedeki nüfuz çatışması ve konumlarını pekiştirme mücadelesinin sürecek olmasıdır.