Fayez Sara
Suriyeli gazeteci-yazar
TT

Trajedi ve efsaneler!

Bilenler, on birinci yılını geride bırakan Suriye’deki trajedinin derinliği ve genişliği konusunda hemfikirler. Bu trajedi bir yanda genişleyerek ve diğer yandan derinleşerek yolunu takip etmeye devam ediyor. Daha da kötüsü çevresi üzerindeki etkilerini sürdürüyor. Devletlerin yapıları ve politikaları ile siyasi ve sosyal oluşumlar üzerinde yansımaları da oluyor. Aynı durum kurumlar ve ittifaklar için de geçerlidir. Tüm bunlar, Suriye meselesinin son yirmi yılda, dünyada başka hiçbir meselenin ulaşmadığı bir karmaşıklığa ulaşmasına katkıda bulundu. 
Suriyelilerin trajedisi, kendi özel boyutuyla, çatışmanın ilk on yılında yaşanan acı ve kayıpların bir kısmını aştı. Suriyeliler, rejim ve müttefiklerinin yanı sıra dini ve etnik aşırılıkçı gruplardan ortakları tarafından katledilen kurbanları, yüzbinlerce tutukluyu, kaybolanları ve yerinden olan milyonlarca insanı unutmamış olsalar da hayatlarını yeniden düzene koymaya başladılar. Bunu gerek komşu ülkelerde ve yakınlıklarında oturanların düşündüğü gibi geçici bir düzenleme gibi gerekse kendilerine kabul edilebilir bir yaşam alanı sunan ülkelere göç edenlerin çoğunluğunun düşündüğü gibi nihai bir düzenleme gibi gerçekleştiriyorlar. Suriye’dekiler yaşamlarını mevcut gerçeklik ve olasılıkları ışığında düzenlemeye çalışıyorlar.
Suriyelilerin trajedisi geçmişten çok gelecekle alakalı hale geldi. Çünkü hayat, geçmişi giderek daha fazla geçmiş olmaya itiyor ve geleceği şimdiki zamana daha da yaklaştırıyor. Bunun yanı sıra trajediyi en iyi şekilde ifade eden pek çok mevzuyu da beraberinde getiriyor. Buradaki asıl mesele, nerede olurlarsa olsunlar Suriyelilerin hayatlarını değiştirecek çözümün olmamasıdır. Bu bekleyişin ortasında geleceğe uzanan trajedinin pek çok yönü vardır. Bazıları daha derin bir trajediye dönüşmenin eşiğindedir. Bu, eğitim, sağlık, güvenlik ve adalet sistemlerinin çökmesi örneğinde açıkça görülmektedir. Suriyelileri sistemlerini yeniden düzenlemeye veya yenilerini tasarlamaya sevk eden bir çözüm bulunmadıkça bu çöküş durmayacaktır.
Milyonlarca Suriyeli için endişe kaynağı olan ve geleceğe uzanan bu trajedide iki önemli husus var. Birincisi, tutuklular ve kaybolanlar meselesidir, yani tutukluların sevdiklerine dönmesi ve kayıpların akıbetinin ortaya çıkmasıdır. İkincisi yerinden olanlar, mülteciler ve onların evlerine, köylerine ve şehirlerine dönme hakları meselesidir. Bu mesele sadece mülteciler ve yurt dışında ikamet edenlerle ilgili değildir. Bunun yanında ülke içinde yerinden edilmiş milyonlarca insan bulunmaktadır. Birçoğu rejimin ve fiili yetkililerin kontrolü altındaki bölgelerde yaşamaktadır. Onların, bazıları sadece yüz metre uzak olmalarına rağmen, evlerine ve mülklerine dönmelerine izin verilmiyor. 
Suriye trajedisinin geleceğe dönük yüzünün pek çok yönü var. İç ve dış boyutlarda çok tehlikeli olan bu yönler, onu büyük ilgi konusu yapıyor. Ancak aradan geçen 11 yılı aşkın süre zarfında ortaya çıkan etkileşimler, yansımalar ve sonuçlar, bu meseleyi ve özellikle trajik yönlerini ele almayı her geçen gün daha da zorlaştırdı. Aktörler ve sorumluluk üstlenenler, siyasi bir çözüme gitmenin faturasının ağır olacağını ve askeri bir çözüm kabul edildiğinde bu faturanın iki katına çıkacağını düşünüyorlar. Suriye trajedisi, gelecekteki boyutları ve uluslararası alanda kesin bir çözüm bulunamaması ışığında mevzunun etrafındaki hurafeler ve efsaneler artmakta ve bunları tasarlayanlar da çoğalmaktadır. Esed rejimi bunların başında gelmektedir. Bu rejim, her zaman “terörist” ve “selefi” olarak nitelendirdiği ve iktidarı ele geçirmeye çalışmakla itham ettiği çoğu Suriyeliye karşı mücadeleyi kazandığına dair en önemli efsanelerden birinin yazarıdır. Kendisi de bunların sadece asılsız iddialardan ibaret olduğunu biliyor. Rejim, bu zafer efsanesine, ulusal ve yurtsever tutumu nedeniyle kendisini uluslararası bir komployla devirmeye çalışmakla itham ettiği dünyaya karşı da bir zafer kazandığını ekliyor. Ayrıca öncekinden daha az yanlış olmayan “azınlıkları koruma” efsanesi gibi bir başka efsaneyi de gündeme getirdi. Oysa kimliği ne olursa olsun Suriyelileri öldüren, tutuklayan, yerinden eden, kaçıran ve kör füzeler, patlayıcılar ve bir dizi kimyasallar ile insanları hedef alan rejimin kendisidir.
Dürüst olmak gerekirse, efsaneler Esed rejimiyle sınırlı değil; diğerlerine uzanıyor. Bunlardan biri muhaliflerinden bazılarının uluslararası müdahaleye ilişkin efsanesidir. Bu, rejimin etkileri Suriye alanını aşan suçlarına rağmen, uluslararası toplum tarafından yanlış ve imkânsız olduğu kanıtlanmış bir şeydir. Bir diğeri kimyasal silahların kullanımıdır ki rejim, ABD ve Rusya’nın suç ortaklığıyla, uluslararası ve bölgesel sessizlikle bunun yaptırımlarından kurtulmuştur. Diğer taraftan Rusya da Suriye meselesiyle ilgili efsaneler yaymaktan geri durmadı. Bunlar arasından en öne çıkanı Moskova'nın Suriye-Suriye çözümü aradığına dair efsanesidir. Oysa kendisi rejim safında yer alıp rejimi düşmekten korurken ve rejime yönelik her türlü uluslararası önlemi veya yaptırımı engellerken; şehirleri ve köyleri yok edip muhalifleri, hatta politikacıları ve barışçıl olanlarını bile “terörist” olarak nitelendirdi. Suriye ile ilgili efsaneler dizisinin bir diğeri, rejimi Arap kucağına geri döndürme ve onu İran'ın bağrından çıkarma efsanesidir. Bu efsanenin arka planındaki gerekçeler ne olursa olsun doğrulanabilir olmadığı kanıtlandı. Bunun üzerinden dört yıl geçti ve rejim bu süreçte İran'dan kopamayacağını ve aslında kopmak istemediğini gösterdi. İran, Suriye'yi stratejisinin merkezine yerleştirdi ve varlığını sürdürmek için her şeyi yapacağını gösterdi. Tüm bunlar Arapların yapmak istemediği şeylerdir.
Suriye konusunda ortalıkta dolaşan belki de en büyük ve en önemli efsane, Birleşmiş Milletler (BM) denetiminde yapılan ve uluslararası çoğunluk tarafından desteklenen Anayasa Komitesi görüşmelerinin Suriyelileri 2254 sayılı karara dayalı bir çözüme götüreceği ve barışçıl bir geçiş çözüme varacağıdır. Bu fikir esasen uluslararası kararla ilgili olmasa da kuruluşundan yaklaşık üç yıl sonra ve sonuçsuz geçen sekiz turluk müzakerelerin ardından görünüşte de olsa herhangi bir ilerleme sağlamadı. Ancak efsanenin büyük destekçileri ve oyuna dahil olan küçükler, bunu korumak için her türlü çabayı gösteriyor ve bunun gelecekteki bir çözüme giden yol olduğunu düşünüyorlar.
Suriye ve trajedisi hakkındaki efsanelere kısaca da olsa değinmek önemli ve faydalı olabilir. Çünkü bu gerçekleri tahrif etmenin bir yolu, kamuoyunu veya bir kısmını yanıltma girişimidir. Aynı zamanda asıl gerekliliklerden kaçmanın ve daha küçük meseleleri bunlarla değiştirmenin bir yoludur. Bu efsaneler asıl meselenin üzerini örter, kamuoyunu oyalar, onu ilgilendirmeyen ayrıntılarda boğar. Belki de efsane, bu zikredilen hususların dışında var olan boşluğu gürültüyle doldurma girişimidir!