Abdurrahman Raşid
Suudi Arabistan’lı gazeteci. Şarku’l Avsat’ın eski genel yayın yönetmeni
TT

Cidde zirvesinden sonra Tahran zirvesi

İran'ın, 10 ülkenin katılımıyla Suudi Arabistan'da üzerinde mutabakata varıldığını kabul ettiği geniş cepheye karşılık vermek için planlanan zirvesini Cidde zirvesi ile aynı hafta yapmakta acele etmesi tesadüf değil.
Bu, Joe Biden'ın başkanlığa ulaşmasıyla birlikte çok arzuladığı nükleer anlaşmaya geri dönüşten umudunu kesmesinin ardından, İran’ın çaresiz bir davranışı gibi görünüyor. Biden, eski Viyana Anlaşması'nın zamanla değerini kaybettiğini ve İran rejiminin eski başkan Barack Obama'nın başkanlığının sonunda imzalanandan daha fazlasını istediğini tespit etti.
Tahran rejimi fırsatları değerlendirmekte geç kalmayı adet haline getirmiş. Biden anlaşmaya dönmek için ona kollarını açtığında, Tahran Biden’ın buna zorunlu olduğunu düşündü ve ‘Devrim Muhafızları’nın terör listelerinden çıkarılması ve anlaşmanın askıya alındığı dönemde uğradığı zararların tazminatı gibi daha fazlasını talep etti. Bu talepleri yerine getirmek mümkün değildi. Böylece müzakereler çöktü ve İran köşesine döndü ki normal olan da buydu. İki gün önce eski İran cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, İran parlamentosunu suçlayarak, "Parlamentonun nükleer dosyaya ilişkin kararı olmasaydı, ülkemize yönelik yaptırımları Mart 2021'de kaldırabilirdik" dedi.
Parlamento daha fazlasını istediğinde, durum karmaşıklaştı demek istiyor. Ruhani bu eleştirisinde aslında Dini Lider'i kastediyor, çünkü müzakere dosyasından doğrudan o sorumlu ve parlamento sadece onun bir yankısıydı.
İran, Rus ve Türk liderlerinin ziyareti ile herkese izole olmadığını ve karşı bir cephesi olduğunu telkin ediyor. Ancak ilk bakışta konunun böyle olmadığı görülüyor. Türkiye NATO üyesi, Körfez ülkeleri ve İsrail ile ilişkilerini geliştirdi, çatışma istemiyor ve Erdoğan ülkesinin zorlu ekonomik koşullarını çözmeye çalışıyor. 
Buna karşılık ekonomik ve siyasi olarak tükenmiş Tahran rejimi, Ukrayna savaşı, petrol piyasası, yatırımlar veya diplomatik arabuluculuk gibi en acil meselelerinde Rusya’ya çıkarlarına hizmet edecek hiçbir şey sunamaz. Arap Körfez ülkeleri, Mısır ve Ürdün gibi büyük ülkeleri İran ile ilişki karşılığında satmak Rusya'nın çıkarına değil. Bu ülkeler, askeri savunma ihtiyaçları nedeniyle ABD ile anlaşmalarına ve Riyad’da zirveler düzenlemelerine rağmen Moskova ile iş birliği kapısını kapatmadılar. Ukrayna ihtilafında tarafsız bir pozisyon aldılar. Üçlü bir komplo yoksa Tahran’ın kendisi mi bu zirveyi bir gösteriye çevirdi? Her şey, özellikle de Riyad zirvelerine reaksiyon olarak alelacele düzenleneceğinin deklare edilmesi bunu gösteriyor.
Tahran rejimi, Hindistan ve Ermenistan gibi ülkeleri de katılmaya ikna etmeye çalıştı, ancak başarısız oldu.
İran güçlü ve izole olmayan bir devlet olarak görünme hevesinin yanı sıra ki bu gerçekte doğru değil, bugün Moskova'yı kullanarak ABD'ye müzakere masasına dönmesi için baskı yapmak istiyor. Ruslar, geçmişte Suriye'deki çatışmalardan sonra İran rejimi yine onları Viyana'ya ulaşmak için kullandığından, bunu yapmaya çalıştığını çok iyi biliyorlar. Washington’a baskı yapmak için aynı şekilde Tahran, Çin ile olan ilişkisinden de abartıyla bahsediyor, geniş stratejik anlaşmalar deklare ediyor. Evet, bu ülkeler arasında iş birliği var, ancak mütevazı kalıyor, Rusya ve Türkiye'nin İran ile bölgedeki diğer ülkelerin çoğuna karşı düşmanca bir cephe kurması için hiçbir neden de yok.
Eski İran Dışişleri Bakanı Zarif'in Moskova ile ilişkilerin her zaman zor olduğunu ve Suriye'deki askeri iş birliğine rağmen aralarında karşılıklı güvensizlik olduğunu söylediği önemli bir ses kaydı var. Uzun ses kaydı, belki de bakanın rejim içindeki muhalifleri tarafından medyaya sızdırıldı. Zarif’in hükümetteki görevinin sona ermesinden sonra ayrılmaya hazırlandığı bir sırada yayınlandı. Ses kaydı o sırada bir sansasyon yarattı ve bakan, ses kaydının gerçek olduğunu kabul ederek, yayınlanmak için değil dahili belgelemede kullanılması için gizlice kaydedildiğini açıkladı. Zarif’i ciddi bir krizle karşı karşıya bırakan sorun, Moskova ile ülkesi arasındaki kötü ilişkiyi ifşa etmesi değil, Irak'ta Amerikan güçleri tarafından öldürülen General Kasım Süleymani'nin müdahalelerini eleştirmesiydi. Son olarak şu soruyu soralım; Körfez ve Ortadoğu iki kutup ABD ve Rusya arasındaki çatışmanın dışında tutulabilir mi? Umut edilen bu, zira bölge fiilen çatışmanın bir tarafı değil. Pozitif koordinasyon, ekonomik piyasaları sarsan ve dünya barışını tehdit eden uluslararası gerilimleri azaltacaktır.