Cemile Bayraktar
Gazeteci-Yazar
TT

Hindistan’da Müslüman olmak yasak!

Soğuk Savaş sonrası ABD-İngiltere ortaklığı sonucu üretilen güvenlik politikalarının temel amacı, Batı’nın yeni bir düşman ihdas ederek kendi varlığını tehdit altındaymış gibi göstererek müdahale etmek istediği bölgelere nüfuz etmesini kolaylaştırmak, yeni dünya düzeni oluşturmak, küreselleşmeyi yaygınlaştırmak nihayetinde Soğuk Savaş’ın etki etmediği coğrafyaları da kontrol altına almaktı. Tüm bu başlıkların görünen kısmında, kimlik temelli güvenlik endişeleri dile getirilirken, arka planda elbette ekonomik hakimiyet arzusu yatmaktaydı.
Bugünden o günlere baktığımızda, ABD’nin ve İngiltere’nin kazanımdan çok kayıpla çıktığı bir süreç geçmiş olabilir, özellikle ABD’nin Irak ve Afganistan yenilgileri bu kaybın en net göstergesi olarak karşımızda durmakta. Ancak diğer yandan Müslümanlar çok fazla sayıda kayıp verdi, bu kayıp sadece öldürülen sivillerin sayısıyla ifade edilen bir kayıp değil aynı zamanda Müslümanlar, sık sık şiddetle bağlantılı gösterildiği için, Çin, Hindistan, Myanmar gibi ülkeler de bu uluslararası İslam karşıtlığından ilham alarak ve yüz bularak, Müslüman karşıtı politikalar geliştirip soykırıma varan suçlar işledi, işlemeye de devam ediyor.
Soğuk Savaş sonrası, yukarıda ifade ettiğim amaçları gerçekleştirmek için Avrupa ve ABD’nin kendilerinin dışındaki coğrafyalarda demokrasi hamallığı yaptığı da bilinen bir durum… nihayetinde komplo üretmeye gerek yok, ekonomik pazar hakimiyeti için, çatışma olan bölgelere Batılı kapitalist ülkelerin çatışma önleyici formüllerle gittiği bir sır değil. Ancak bunu neo-kolonyal ve oryantalist perspektifle yaptıkları için, çatışmaları kısa süre önleseler de ilerleyen zamanlarda daha derin çatışmalara neden oldular. Çatışmalara neden olması yanında Batı, kendi dışında kalan coğrafyalara müdahale etmek isterken sık sık insan hakları ihlalleri gibi konuları dile getirdi. Bazen insan hakları ihlallerini önlemeye çalıştıkları, önledikleri de doğrudur ancak aynı zamanda İslam karşıtı politikalar kendi icraatları olduğu için, fail kendileri çıkacağı için Müslümanlara yönelik ayrımcı politikalar konusunda önleyici davranmadılar zira Müslümanlara karşı cadı avı başlatan kendileriydi.
Bugün Çin, Doğu Türkistanlı Müslümanlara karşı kelimenin tam anlamıyla her tür zulmü işliyor. Batı’nın Çin’i sınırlamak istediği bir gerçek, bu uğurda sık sık Çin’i insan hakları konusunda farklı amaçları olsa da kınıyor. Doğu Türkistanlılar’a yapılanları gerekçe göstererek ambargo da uyguluyor. Ancak konu Hindistan olunca, Hindistan’ın Batı ile en azından Çin gibi bir problemi olmadığı için, Çin’e karşı Hindistan’la iyi ilişkiler kurmak isteyen ABD, Rusya’nın, Ukrayna’ya saldırısı sonrası Rusya’ya karşı Hindistan ile iyi ilişkiler kurmak isteyen AB için Hindistan “dokunulmaz” statüsünde. Ayrıca hatırlatmakta fayda var, Hindistan, 1991’e kadar korumacı politikalar üzerinden ekonomisini şekillendiriyordu. Yaşadığı ekonomik problemler sonrası kademeli olarak liberal ekonomiye geçme kararı aldı. 1995’te Dünya Ticaret Örgütü’ne üye oldu, özelleştirmeleri arttırdı, yabancı yatırımların önünü açtı, bunlara bağlı olarak ekonomisi dünyada ilk ona girecek kadar büyüdü, istikrarlı bir şekilde büyümeye de devam edeceği söyleniyor. Yani, şu durumda Hindistan, ABD ve Avrupa için oldukça önemli. (Daha fazla bilgi için https://www.indyturk.com/node/422881/t%C3%BCrki%CC%87yeden-sesler/hindistan-d%C3%BCnyan%C4%B1n-y%C3%BCkselen-yeni-ekonomik-g%C3%BCc%C3%BC )Bu nedenle ilişkileri iyi tutmak istiyorlar, Hindistan’daki genel insan hakları ihlallerinden tutun da, Modi yönetiminin Müslümanlara karşı sistematik olarak işlediği suçlar bu nedenle gündem olmuyor.
Hindistan’daki Müslümanlarla ilgili çalışmalara bakarsanız, ilk problemin Müslümanların “azınlık” olarak ifade edilmesiyle oluştuğunu görürsünüz. Tabi buradaki azınlık ifadesi, sadece sayıyla değil ayrımla da alakalı… Hintli Müslümanlar, Hindistan’ın temel unsurları olduğu halde, sömürgecilerin etkisiyle maalesef azınlık muamelesi görüyorlar.
Hindistan’ın “bağımsız” olmasından bu yana Hindistan’da Müslümanlar maalesef her tür ayrımcılığın muhatabı. Ancak 2014’te Modi’nin, bir Hint ırkçısı olan Modi’nin, yönetime gelmesiyle birlikte bu ayrımcılık sistematik bir hal aldı ve her gün dozunu arttırarak yükselmeye devam ediyor.
Hindistan’daki Müslümanlar; sokak ortasında Budist çeteler/mafya tarafından dövülerek öldürülme, başörtüsü yasağı, Modi politikalarına karşı gelenlerin evlerinin yıkılması, vatandaşlıktan çıkarılma ve hatta Covid-19 salgını sırasında, virüsün yayılmasında etkili oldukları gerekçesiyle çok ciddi baskıları tecrübe ediyor, akla gelebilecek her tür ayrımcılığa muhatap oluyor. Üstelik bir yandan Hindistan yönetimi bunu politika olarak uygularken, sokaktaki Hintli “siviller” kolluk kuvvetlerinin göz yumması ve hatta cesaretlendirmesi sonucu devletin işledikleri suçların bir benzerini sivil olarak yapıyor. Diğer yandan resmi düzey de dahil olmak üzere, İslam inancı sık sık tahkir edilerek Müslümanlar provoke edilmeye çalışılıyor. Arada sırada “İslam ve terör” gibi sihirli kelimeleri, Batılı abilerinden öğrendikleri şekliyle de telaffuz ediyorlar.
Hindistan’da Müslümanlar daha ne kadar ayrımcılığa uğrayabilir, bundan fazlası olamaz derken, zaten ekonomisi büyüse de halkı insani imkanlardan eşit ölçüde faydalanamayan, sağlık hizmeti gibi en temel insani sistemin dahi yetersiz olduğu aşırı kalabalık bir ülkede, Müslümanların sağlık hizmeti alması da engelleniyor. Evet, doğru okudunuz, engelleniyor.
Hindistan’daki İslamofobi, İslam karşıtlığı dünyanın birçok yerine oranla oldukça yüksek, Hindistan yönetimi bu durumun sebebi ama yalnız da değiller, İslam karşıtlığı konusunda ilham aldıkları Batı, ekonomik nedenlerle Hindistan’daki İslam karşıtı politikaları ve İslamofobik refleksleri görmezden geliyor. Şimdilerde Hintli Müslümanlar için bir şey yapmak isteyen ya da yapmaya cesaret eden kimseler yok, bazılarımız ise sorunu çözemesek de duyurma/yazma sorumluluğunu yerine getirmeye çalışıyoruz, o kadar.