Abdurrahman Şalkam
TT

Muhammed Arkun’un uzak hümanizmi

20’inci yüzyıl tüm önemli olaylarıyla geçip gitti. Ancak felsefenin ve düşüncenin adımlarının yankısı zihinlerde halen duyuluyor. Sahadaki başarıları her gün devam ediyor. Arap bölgemizde bağımsızlık, sömürgecilikten kurtuluş ve devlet inşası, tüm Arapların onun için mücadele ettiği bir rüyaydı. Bağımsızlık elde edildi ve bu kez elitlerin aklına büyük bir soru geldi: Bizi geçenlere özellikle de Batı ülkelerine yetişmek için nasıl bir kalkınma ve ilerleme yolu seçmeliyiz?
İkinci savaşa, yani kalkınma savaşına bir aydınlar safı öncülük etti. Bu aydınlar, hayatlarını bu büyük ve önemli soruya düşünsel bir cevap arayarak geçirdiler. Tarih, çoğu için cevaplarını topladıkları bir ormandı. Ancak soru bugüne kadar sesini yükseltmeye devam ederken tarih ormanından cevap toplayanlar da yorulmadı.
Dr. Muhammed Arkun tarihe dayalı bir düşünce ekolü kurdu. Muhammed Abid el-Cabiri'nin gayretlerinin özünü, ömür ve sağlığını verdiği eleştiri akımına katılarak "İslami Aklın Eleştirisine Doğru" adlı kitabında İslam mirasını eleştirme yolunu takip etti.
Fransız Sorbonne’da akademik eğitim alan Cezayirli bir düşünür olan Arkun, Sorbonne'un diliyle yazdı ve bazı metotlarını takip etti. İnsan aklının değişim ve ilerlemeyi sağlayan, istenen kalkınmayı gerçekleştiren eylem yeteneğine bahis oynadı. Hümanizm onun büyük projesiydi ve onun için savaşlar verdi. Arkun fikri savaşlarını, hümanizm adını verdiği kavramsal bir ikiz yaratmaya çalıştığı iki alanda verdi; Arap İslam sahası ve Avrupa sahası. Hümanist felsefe, Avrupa'da gördüğümüz gibi ilerlemenin ve kalkınmanın yoludur ve Araplar ile Müslümanlar da geçmişte aynı felsefeye sahiplerdi.
Büyük düşünür Muhammed Arkun birçok kitap yayımladı. Ancak hümanist projesini merkeze alan kitaplarından bazılarını şu şekilde sıralayabiliriz:
İslam Düşüncesi: Eleştiri ve İçtihat, Çağdaş İslam Düşüncesi Nerede, İslam, Avrupa, Batı, Arap Düşüncesinde Hümanizm Eğilimi, Fundamentalist Düşünce ve Kökleştirmenin İmkansızlığı, İçtihattan İslami Aklın Eleştirisine, Laikleşme ve Din, İslami Bağlamlarda Hümanizm Savaşları, İslam'ın İnsani Oluşumu.
Arkun, diğer düşünürlerle birlikte iki önde gelen Müslüman düşünür et-Tevhidi ile İbn Miskeveyh'in felsefesini aktarmaya çalıştı. Bu ikisinde İslami hümanizm düşüncesinin özünü buldu.
Muhammed Arkun'un eserlerinin daha erken bir dönemde beni cezp ettiğini söylemeliyim. Kendisi ile İtalya'da Venedik Üniversitesi'nin düzenlediği bir seminerde ve daha sonra da Trablus'ta görüşmüştük. Aşırı alçakgönüllülüğünden, bazı genç yazarlara bulaşan ve yanılsamalarının onları filozoflar kürsüsüne kurulmaya sürüklediği profesörlük kibrinden uzak olmasından etkilenmiştim. Trablus'taki sohbetimiz, İslam düşünce tarihinde hümanizmin yeri ve bugün kendisinden ne kadarını canlandırabileceğimiz hakkındaydı. Dr. Muhammed Arkun, taşkın bir şekilde bugünkü fikri, politik ve bilimsel gerçekliğimizi analiz etmiş, kalkınma ve ilerlemenin kapılarını çalmamız, bilgisizlik, geri kalmışlık ve hoşgörüsüzlük çukurlarını kapatmamız için rasyonel cesaretle silahlanmanın zorunluluğundan bahsetmişti.
Arkun, “El-Havamil ve eş-Şevamil” adlı kitabında, Tevhidi ve İbn Miskeyevh’i Hicri 4’üncü yüzyıldaki hümanizm düşünürlerinden ikisi diye sunar. Arkun, Haşim Salih tarafından tercüme edilen “Hümanizm için Savaşlar” kitabının 105’inci sayfasında Tevhidi’nin en önemli üç eğilimini tespit eder:
1- Tasarlanmış ancak göreli ve evrensel duygu, ardından yaşanan gerçeklik ve bu gerçekliğin zorluğuna dair keskin bir duygu aracılığıyla verimlileştirilmiş ve zenginleştirilmiş rasyonellik.
2- Fikri cesaret.
3- Kültürel yönelimler.
Bu eğilimler aracılığıyla yazar, Tevhidi’nin hümanist felsefesini oluşturan düşüncelerinin ayrıntılarına giriyor ve fikirlerini rasyonel cesaret diye betimleyen bir sonuca varıyor.
İbn Miskeveyh, ahlakı insanla ilişkilendirmeye ve baskı, tahakküm ve teslimiyeti reddetmeye odaklandı. Eleştirel aklın yanında yer aldı. Felsefe, düşünce ve öğretilerini öğrenerek diğer milletlere açılma ve çoğulculuğu kabul etme konusunda çağdaşı aydınlara katıldı.
Arkun, eserlerinde 16’ıncı yüzyılda Avrupa'da ortaya çıkan ve Rönesans, Aydınlanma ve moderniteye öncülük eden hümanizm konusunda Arap ve Müslümanların Avrupalıları geçtiklerini teyit etmek ister.
Aslında Avrupa hümanizminin kendi kanalları vardı ve kendine özgü niteliksel bir güçle yolunu buldu. Avrupa 16’ıncı yüzyılda güçlü ve kapsamlı sarsıntılara tanık oldu. Matbaa icat oldu. Martin Luther devrimi gerçekleşti ve İncil Almancaya çevrildi. Felsefe ve bilim, Kilisenin egemenliğine karşı kesin zaferler elde etti. Uzlaşı kadar ihtilafları da içeren fikri ivmeyle birlikte filozofların Avrupa genelindeki gayretlerine tanık olundu. Doğa bilimleri gelişti. Laboratuvarlar ardından fabrikalar yayıldı. İnsan her şeyin merkezi oldu. Avrupa karanlığın kabuslarından çıkıp adaletsizlik kalelerini yıkmaya başladığında, Arap ve Müslümanlar bilgisizlik, geri kalmışlık, baskı ve istibdat karanlığına gömüldüler. Matbaa iki yüzyıl boyunca yasaklandı, okullar açılmadı, uygulamalı doğa bilimleri ise hiç yoktu.
Hicri 4’üncü yüzyıldaki Arap-İslam hümanizmi, sınırlı bir aydın grubunun hakkında yazdığı bir konuydu ve sarayların duvarları arasında, düşünürlerin meclislerinde kaldı ve halka ulaşmadı. Sahada hiçbir etkisi veya varlığı olmadı. Buna karşılık Avrupa'da hümanizm düşüncesi matbaa ile tanışmıştı. Kitaplar sokaklarda satılıyordu. Yeni bir zamanda yeni bir insan yaratan Aydınlanma Çağı hüküm sürüyordu. Bilgi, hayatın temel öğünü haline geldiği toplumlarda alınıp satılıyordu.
Muhammed Arkun, hümanizmin Arap ve İslam düşüncesine geri dönme olasılığı konusundaki hüsranını ve karamsarlığını dahası umutsuzluğunu gizlemiyor. Şimdi köktendinci dalganın ve ondan önce de Arap milliyetçi hareketi ile askeri darbelerin hakim olmasının, demokrasinin yokluğunun, kısacası tüm bunların insana kalkınma ve ilerleme yolunu açan rasyonel hümanizmin kapılarını kapattığına inanıyor.
Arkun, uzun savaşından düşünce çizgisine yönelik iki darbe ile çıktı. İlk darbe, kendisini sapkın bir oryantalist addeden ve hatta bazılarının kendisini tekfir ettiği radikal İslamcılardan geldi. İkinci darbeyi ise onu zamanın kumlarının örttüğü İslam mirası taraftarı bir İslamcı olarak gören bazı Avrupalı meslektaşları indirdi.