İstemi Yılmaz
TT

Türkiye gerçekten Ege’de yalnız mı?

Ege Denizi’ndeki Yunanistan-Türkiye gerginliği geçtiğimiz haftaya damga vurdu. Bölgedeki enerji kaynaklarına kimin hâkim olacağına ilişkin rekabette taraflar artık askeri hamlelerle üstünlük kurmaya çalışıyor. Türk SİHA’larının çektiği ve pazar günü kamuoyuyla paylaşılan görüntülere göre, Atina yönetimi gayri askeri statüdeki adalardan Midilli'ye 23, Sisam'a ise 18 zırhlı araç sevk etti. Görüntülere konu olan olay önceki haftaya dayanıyor ancak etkisi daha sürecek gibi.
Türkiye’nin iddiasına göre sevk edilen zırhlı araçlar Pentagon’un Dedeağaç’taki üste konuşlandırdıkları arasından seçilmiş. Eğer bu doğruysa Ankara, NATO müttefiki komşusu tarafından bir başka NATO üyesi “stratejik ortağı” ABD’den gelen silahlarla hedef alınıyor demektir. Nereden bakılırsa bakılsın diplomatik bir skandal. Atılan adımların Ankara nezdinde ne kadar tehlikeli bir hal aldığını idrak etmiş olacak ki Washington da çareyi gerilimi düşürme çağrısı yayınlamakta buldu.
Ankara büyümesi muhtemel krize müdahale ederek taraflara -Washington ve Atina’ya- nota verdi. Dışişlerine çağrılan Yunanistan'ın Ankara Büyükelçisi'nden adalardaki ihlallere son verilmesi ve gayri askeri statüyü ihya etmesi istendi. Fakat Yunanistan’ın geri adım atmaya niyeti yok. Atina’dan gelen açıklama bunun en net örneği.
Ankara’nın sert tepkisini değerlendiren Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis, “Karşı taraf yalan ve tehditlerine devam edebilir, ama bu oyunda yalnız... Onlar sadece Yunanistan'la değil, Avrupa Birliği (AB), Avrupa'nın bütünü ve NATO'daki müttefiklerimizle de mücadele içerisindeler” diyerek neden Türkiye’nin üzerine oynadığını açık etti.
Peki Türkiye gerçekten yalnız mı?
Evet bir yanıyla AB’deki en önemli müttefiki Almanya’yı kaybetmesiyle -Fransa’nın da Ankara’ya dostane bakmadığını hesap edersek- Ankara Batı cephesinde büyük bir yara aldı. Cumhurbaşkanlığı seçimlerine bir yıldan az bir süre kala artık Brüksel, uzun süreli ekonomik ortağında dümenin başına kimin geçeceğini görmek ve oyunu ona göre kurgulamak istiyor. Ancak bu bir kayıp değil. Zira AB-Ankara ilişkileri 2016’dan bu yana gerilimli bir şekilde seyrediyor. Türkiye’nin elinden Birlik içerisindeki güç dengelerini bozmaktan başka bir şey gelmiyor.
AB’nin bir “kayıp” olarak değerlendirilemeyeceği dengelerde Türkiye’nin en büyük avantajı Kafkaslardan Ortadoğu’ya değin bir dizi coğrafyada takip ettiği dengeli siyaset. Bugün hem NATO Zirvesi’nde hem Şangay Beşlisi’nde masaya ağırlığını koyabilecek başka bir ülke yok. Avrupa Rus gazının kesilmesi sebebiyle tarihinin en zorlu kışına hazırlanırken, Ankara Kiev-Moskova hattına tek bir telefonla bağlanarak krize çözüm arayışlarını sürdürüyor. Yani bir anlamda son yılların en büyük krizinde Avrupa ve Batı, Türkiye’nin arabuluculuğuna mahkûm.
Bununla birlikte ABD açısından da Libya, Suriye, Karabağ gibi çatışma alanlarında varlığını sürdüren ve NATO’ya katkı sunmaktan geri adım atmayan bir müttefiki kaybetmek geri döndürülemez bir risk olacaktır. Üstelik Ukrayna’daki savaş nedeniyle Avrupalı müttefiklerin pozisyonlarını sorguladığı ve Batı’nın yekvücut durmakta zorlandığı bir ortamda. Kısacası Türkiye, Miçotakis’in sandığı kadar yalnız ve çaresiz bir durumda değil. Kılıçların kınından çıktığı Ege’de suların durulması uzak ihtimal.