Salih Kallab
Ürdünlü yazar. Eski Enformasyon, Kültür ve Devlet Bakanı
TT

İran kararı ve Esed’in ‘hain’ dediği örgütle birlikteliği!

Filistin Ulusal Kurtuluş Hareketi “Fetih” dışındaki diğer tüm Filistinli gruplar ve örgütler, Arap rejimlerin -ya da bazıların Arap olmadığını söylediği rejimlerin- Filistin işlerine müdahalesinin bir sonucudur. İslami Direniş Hareketi’nin (Hamas), bu iddialı ve yankı uyandıran isme rağmen bölgesel hesaplarda -ya da bazılarının daha ileri giderek söylediği gibi uluslararası hesaplarda- koz olarak kullanılmış olması gerçekten üzücüdür. Fakat bu doğrudur ve yaşanan bundan ibarettir.
Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed ve babası Hafız Esed’in “Fetih” dışındaki Filistinli grupları Filistin direnişi olarak görmedikleri biliniyor. Onlara göre bu gruplar, hiçbir işe yaramayan ve esas olarak bazı Arap rejimlerinin Filistin halkının işlerine müdahalesi neticesinde ortaya çıkan oluşumlardır. Aynı şekilde Devlet Başkanı Beşşar Esed ve babası Hafız Esed’in, “Fetih” dışında diğer tüm Filistinli grupları Filistin durumuna müdahalede başvurulan kozlar olarak gördükleri de biliniyor. Bu gerçekten de doğru, açık ve iyi bilinen bir gerçektir. Nitekim “Filistin Kurtuluş Örgütü” ve fraksiyonlarının toplantılarındaki Arap varlığı, Filistinli gruplarla bir araya gelmek için değil; aksine solcu, Marksist ve Leninist olduklarında ısrar eden Arap rejimi fraksiyonları içindi.
Örnek vermek gerekirse -ki mesele bununla sınırlı değildir-, Suriye Devlet Başkanı Esed, İslami Direniş Hareketi’ni Suriye'yi bıçaklayan ve hatta ihanet eden bir örgüt olarak görüyordu ve halen de öyle görüyor. Fakat veliyi fakih devleti olan İran’ın baskısı altında onu kabul etmek ve irtibata geçmek zorunda kaldı. İyi bilindiği üzere Tahran kendini, Arap örgütlerinin tamamı olmasa da çoğunun -özellikle de Filistinli örgütlerin- sorumlusu olarak görmeye başladı. Kesin olan şu ki Suriye Devlet Başkanı Esed, İran baskısı dolayısıyla, kendisini yüz üstü bırakan bir örgüt olarak gördüğü İslami Direniş Hareketi'ni “kullanmak” zorunda. İran, son derece gerekli ve önemli bu konularda “her şey” haline geldi. Bunun nedeni, Arap realitesinin ve tüm durumların tamamen değişmiş olmasıdır. Örneğin Esed rejiminin “kabul edilemez”, “hain”, “düşman” ve “gerici bir örgüt” olarak gördüğü İslami Direniş Hareketi’nin Suriye’ye dönüşü kararı, veliyi fakih devleti tarafından Suriye Devlet Başkanı’nın iradesine aykırı olarak alınan bir karardır. Bu, bugüne dek devam eden bir sorundur ve sebebi ise Tahran’ın kendini Ortadoğu’nun en güçlü ülkesi olarak görmesidir.
İran’ın çıkarları her şeyin önündedir ve her şeye açılan tek pencere de odur. Dolayısıyla İslami Direniş Hareketi’nin Suriye’ye dönüşü kararı, Devlet Başkanı Beşşar Esed’in arzusuna ve hatta iradesine aykırı olarak İran tarafından verilen bir karardır. Kararlar tamamen ona aittir. Burada, burnunun bulutlara değdiğini hisseden Suriye Devlet Başkanı’nın işitip itaat etmekten başka bir çaresi yoktur. Tarihin hareketi statik değildir ve dünya sürekli değişmektedir. Esed’in de babası gibi istediği şey “şerden” uzak durmaktı. Ancak denildiği gibi; ortada bir hile yok. Karar, veliyi fakihin elinde. Tahran, bu bölgedeki bazı ülkeleri çözen ve bağlayan unsurdur. Bu nedenle Şam, veliyi fakihin kararını kutsamalı ve desteklemelidir. Dolayısıyla Şam'da halen terör örgütü olarak nitelendirilen “Hamas”, “Müslüman Kardeşler”in “askeri” kanadı olarak görüldüğü için Beşşar Esed kabul etmek zorunda kaldı. Bu aşamadaki karar İran’ın aslında Tahran’daki veliyi fakihin kararıdır ve hiçbir şekilde ihlal edilemez.
Şüphesiz şu an önemli bir rol oynayan Türkiye, bu bölgedeki birçok meseleyi kontrolü altına aldı. Bu nedenle İslami Direniş Hareketi “Hamas”ın Türkiye’de ve başka yerlerde herhangi bir askeri harekat yapması yasaklandı. Hamas’ın “İhvancı” ve Filistin direnişiyle ilgisi olmayan bir hareket olarak eski gerçekliğine dönmesi onun için daha iyidir. Bölgede artık eskisinden farklı bir gerçeklik var ve mevcut güçler artık eski güçler değil. Artık siyasi ve ekonomik gerçeklerin değiştiği, mevcut partilerin artık eskisi gibi olmadığı ve kuşakların artık eski kuşaklarla hiçbir ilişkisinin kalmadığı bir dönemdeyiz. Avrupa’da da mevcut toplumların artık eski toplumlarla hiçbir ilgisi yok. “Hortlak, Anka kuşu ve sadık dost” masalının artık hiçbir etkisi yok. Artık ne Anka var ne de sadık dost. Yeni nesiller bu konularda hiçbir şey bilmiyorlar ve artık bu dille ve tüm bunlarla hiçbir ilgileri yok. Kendilerini bu yeni gerçekliğe yabancılaşmış buluyorlar. Yaşı ilerlemiş olanlar ise artık kendilerini bu yeni toplumlara ve değerlerine yabancı buluyorlar.
Evet, babalarının ve dedelerinin köylerine dönen gençler, kendilerini köylerine ve toplumlarına yabancı hissediyor, babalarının ve dedelerinin ne hakkında konuştuklarını anlamıyorlar. Bazısı geceleri keçilerin seslerini duyduğunda, kurtların ve sırtlanların saldırdığını, bu mağara ve -babalarının ve atalarının yaşadığı- kıl çadırlardan bir an önce kaçmaları gerektiğini düşünüyor.  Akşam yemeğinin “roşof” olduğu söylendiğinde kahkahalar atıyor ve sırt çeviriyorlar!