Latin Amerika devrimler, darbeler ve acılar arasındaki dönüşümlerin ve değişimlerin toprağıdır. Ancak son yıllarda göreli bir istikrar durumu yaşıyor.
Peru Cumhuriyeti geçtiğimiz günlerde, Devlet Başkanı Pedro Castillo'yu görevden alan ve yerine başkan yardımcısını getiren bir parlamento darbesine tanık oldu. Castillo, Latin Amerika'da hüküm süren solcu başkanlar grubundandı. 13 Latin Amerika ülkesi, bu ülkelerin çoğu sol görüşlü başkanları tarafından yönetiliyor. Sadece üç ülkenin yönetiminde sağcı başkanlar var: Uruguay, Paraguay ve Ekvador.
Sol, Latin Amerika'da erken bir dönemde doğdu. İspanyol ve Portekiz sömürgeciliğine karşı direniş, hayali Kıta ülkelerini birleştirmek ve Amerika Birleşik Devletleri'ne benzer güçlü bir devlet kurmak olan silahlı solcular tarafından yönetildi. Simon Bolivar, özgürlük ve birlik için silahlı bir devrime öncülük etti ancak bunu başaramadı. Küba'daki Castro ve Che Guevara devrimlerinin başarısının ardından Latin solu yeniden canlandı ve bazı liderleri iktidara geldi. Solcu yönetimlere diktatörlük ve şiddet damga vurdu ve bu, halk arasında hoşnutsuzluğa neden oldu.
1990'larda sol kanat dalgası güçlü bir şekilde yükseldi. Venezuela'da Hugo Chavez, Brezilya'da Lula da Silva, Arjantin'de Foster Kirchner ve Bolivya'da Evo Morales, Nikaragua’da Daniel Ortega başkanlığa geri döndü ve Uruguay'da Jose Mujica yönetime geldi. Sonra Brezilya’da Dilma Rousseff Lula da Silva'nın, Venezuela'da da ölümünden sonra Maduro Hugo Chavez'in halefi oldu. Bu başkanların çoğuyla Libya'da, kendi ülkelerinde veya Birleşmiş Milletler toplantılarında görüştüm. Ortak noktaları büyük ulusal özlemler ve iddialardı. Bunları nesnel bir vizyondan ve realist gerçekçilikten yoksun hayaller ya da daha doğrusu emeller olarak da tanımlayabiliriz. ABD’ye düşmanlık her zaman konuşmalarında belirgin şekilde yer alırdı. İroni şu ki, Latin Amerika sahip olduğu muazzam potansiyele rağmen yoksulluk bataklığından çıkamadı. Solcu bir liderin önemli başarılar elde etmeyi başardığı tek istisna, Cumhurbaşkanı Lula Da Silva'nın Brezilya'da başardıklarıydı. On milyonları yoksulluktan kurtardı, eğitim ve sağlık reformlarını gerçekleştirdi, Brezilya'nın endüstriyel kapasitesini artırdı, ülkesini IMF borcundan kurtardı ve Amazon Ormanları’nı korudu. Lula, ABD ile doğrudan bir çatışmaya girmedi, Asya ve Afrika ülkelerine açıldı. Aralarında büyük iş insanlarının da bulunduğu Brezilya sağının şiddetli saldırısına maruz kaldı, yolsuzlukla suçlandı ve hapse girdi. Ancak son cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aşırı sağcı lider Bolsonaro'ya karşı çok küçük bir oy farkıyla zafer kazanarak başkanlığa geri döndü.
Lula da Silva'nın Brezilya deneyiminin tam aksi bir solcu deneyimi ise hayalperest devrimci solcu cumhurbaşkanı Hugo Chavez ve ardından halefi Maduro tarafından yönetilen Venezuela'da yaşandı. Venezuela, onların iktidar dönemlerinde korkunç bir yoksulluk uçurumuna düştü ve ülke korkunç bir kıtlık noktasına geldi. Milyonlarca insan, bir petrol okyanusu üzerinde yüzen ülkede kolaylıkla ulaşamadığı bir somun ekmek için komşu ülkelere göç etti. Rejim yandaşlarından sadece çok azı geçim gereksinimlerini karşılayabiliyor. Ülkeye sloganlar ve sol popülizm hakim olurken kalkınma programları olmadı. Ne elektrik ne de insanların ihtiyaçlarını karşılayan diğer hizmetler olmadığı için ülke tamamen karanlığa gömüldü. Parlamento içinde ve dışında geniş muhalefet güçleri oluşturuldu ancak güvenlik baskısı muhalifleri yordu ve onlar da ülkeyi terk etmeye yöneldiler. ABD, Venezuela'nın sağcı muhalefet güçlerini destekledi ancak Maduro ve partisi direnmeyi ve iktidarda kalmayı başardı. Venezuela'nın tuhaf durumu hakkında çok şey yazıldı. Dünyanın en büyük petrol rezervlerinden birine sahip bir ülke ve halkı, bugün dünyanın tanık olduğu en büyük kıtlıklardan birinden muzdarip. İşin garibi ülkenin hükümeti, solcu cumhurbaşkanları tarafından yönetilen bazı ülkelere bedava petrol temin ediyor. Venezuella sağı, maruz kaldığı ve kalmaya devam ettiği baskıya rağmen halen sol hükümete karşı pusuda bekliyor ve onunla yüzleşmek için kendisini yeniden örgütlüyor.
Latin solunun bazı liderleri ve düşünürleri, gerçekliğin üzerinde yüzen bir dizi gerçeğin, solcular tarafından yönetilen ya da korunan ülkelerde insanların çektiklerinin farkına vardılar. Özellikle gelişme, insanlara hizmet sunma, özgürlük ve yaratıcılık alanını genişletme konularında cesur eleştirilerde bulundular. Bilhassa ekonomi ve özgürlükler alanında bir gelecek vizyonu sundular, dış politikalarını gözden geçirdiler.
Sol, egemenliği altında Latin Amerika'nın tanık olduğu tüm olumsuzluklara rağmen halen geniş bir halk desteği buluyor. Solcular, halk ve özellikle de işçi sınıfı arasında güçlü bir şekilde hareket ettiler, sosyalist Hristiyanlık sloganını yükselten teolojik soldan destek buldular. Ancak sağ halen solun ekonomik başarısızlıklarına bel bağlıyor. Dünyadaki değişimlerden, neo-liberalizmi benimseyen, ülkelerini yabancı sermayeye açan ülkelerin başardıklarından, ABD ile bir barış ve iş birliği ilişkisi kurmanın öneminden hareketle insanlar arasında yeni bir farkındalık yayıyorlar. Latin sağı, siyaset sahnesine hakim olan solun gücünü dizginleyen genel bir eğilim bulmak için dinamik bir ulus-ötesi sistem aracılığıyla halen pusuda bekliyor ve güçlü bir şekilde hareket ediyor.
Latin solunun karşı karşıya olduğu sorunlar çok çeşitli. Özellikle Sovyetler Birliği'nin dağılmasından ve Doğu Avrupa'daki sosyalist rejimlerin sona ermesinden sonra dünyanın tanık olduğu ve olmayı sürdürdüğü değişiklikleri, Komünist Parti'nin iktidar piramidindeki varlığına rağmen Çin'de yaşanan açılım ve gerçek kapitalist gelişimi özümseyen bir program oluşturamadı. Latin Amerika'da ana akım ve yükselen sol ile pusuda bekleyen ve öngörülebilir gelecekte değişim rüzgarlarının kendi lehine estiğine inanan sağ arasındaki savaş sessiz ama güçlü.
TT
Yükselen sol ile pusuda bekleyen sağ arasında Latin Amerika
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة