Birkaç hafta önce Dr. Boutros Boutros Ghali'nin doğumunun 100. yılının kutlanması, yalnızca anavatanı Mısır, bölgesel, Arap, Afrika ve uluslararası seviyelerde benzersiz bir deneyim sahibi değil, aynı zamanda Soğuk Savaş'ın sona ermesinden bu yana hâlâ şekillenmekte olan uluslararası bir düzen ışığında Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri rolünü üstlenen bir şahsiyetin kariyerini iyice düşünmek ve incelemek için bir fırsattır.
Dr. Boutros Ghali, kendisinden önce bir Mısırlı, Arap veya Afrikalının sahip olmadığı zengin bir sicile ve çeşitli deneyimlere sahip. Seçkin bir akademisyen, iki özel derginin (el-Ahram’ın ekonomi eki ve Uluslararası Politika Dergisi) seçkin yazı işleri müdürü, dışişlerinden sorumlu devlet bakanı, ardından BM Genel Sekreteri, Uluslararası Frankofoni Örgütü Genel Sekreteri oldu ve kariyerini Mısır İnsan Hakları Konseyi'nin ilk başkanı olarak noktaladı. Hepsi ancak farklı niteliklere sahip bir insanla birleştirilebilecek konumlar ve bu nitelikler de yaratıcılık, inisiyatif, esneklik, liderlik, bağımsızlık ve azimdir. İroni şu ki, BM Genel Sekreteri olarak seçilmesini sağlayan bu niteliklerin çoğu, bu pozisyona yeniden seçilmemesinin de nedeniydi.
Boutros Ghali ayrıca istisnai uluslararası koşullarda genel sekreterlik görevini üstlendi. O, Soğuk Savaş'ın sona ermesinden ve bunun sonucunda ortaya çıkan, bazılarında dahili ile harici olan arasındaki ayrım çizgisinin ortadan kalktığı krizlerden sonra seçilen ilk genel sekreterdi. Bu krizlerin en öne çıkanları; Balkan krizi, Somali ve Ruanda, Irak'ta “gıda karşılığı petrol” programının başlaması, Libya ile yaşanan Lockerbie krizi, BM'nin İsrail'i açıkça kınayan ilk raporu olan Kana Katliamı Raporu.
Tüm bunlar BM’nin karşı karşıya olduğu zorlukları daha da büyüttü. Dr. Boutros Ghali'nin barış planı, kalkınma planı ve ardından demokrasi planı gibi BM çalışmalarının gelişimine önemli entelektüel katkıları oldu. Tüm bu girişimler bilhassa uluslararası barış ve güvenliğin korunması, kalkınma ve insan hakları arasındaki ilişki gibi tartışmalı olsa da merkezi sorunları gündeme getirdi. Söz konusu sorunlar sadece BM için değil, tüm uluslararası sistem için halen en büyük meydan okumayı temsil eden üçgendir.
Boutros Ghali, bu tezleri aracılığıyla ister uluslararası barış ve güvenliğin sürdürülmesi, ister ekonomik kalkınma alanında olsun, üye devletlerin arzuları ile bu arzuları gerçekleştirmek için gerekli mali sonuçlara katlanma isteksizlikleri arasındaki tutarsızlık başta olmak üzere BM'nin rolünü hâlâ engelleyen sorunları öngördü. Ayrıca önleyici diplomasi kavramının genişletilmesine katkıda bulundu ve çatışma sonrası barışın inşası kavramını devreye soktu. İnsani yardımların ulaştırılmasını güvence altına almak ve insanları korumak için barışı koruma operasyonlarını geliştirdi ki, bu da hükümetlerinin rızası olmadan ülkelere müdahaleyi meşrulaştıran koruma sorumluluğu kavramını yerleştirmek için bir dayanak olarak kullanıldı. Buna ilaveten Ghali, BM Sekreterliği'nde reform yapmak ve performansını iyileştirmek için örgütün faaliyetlerinin bir kısmını merkezden çalışma alanına aktararak, yönetimde ademi merkeziyetçilik kavramı gibi önemli fikirler ortaya attı. Mevcut Genel Sekreter Antonio Guterres gibi halefleri tarafından da benimsenen BM'nin üye devletler, özellikle de gelişmekte olan ülkelerdeki temsilini birleştirmek de bu önemli fikirlerinden biriydi.
Görev süresi boyunca, ekonomik ve sosyal alanlarda halen uluslararası faaliyetlerin gündemini oluşturan konularda birçok uluslararası konferans düzenlendi. Örneğin, “Paris İklim Zirvesi”nin (1993) başlangıç noktası ve çevreyi korumaya yönelik uluslararası çabaların temeli olan 1992 yılında Rio de Janeiro'daki “Dünya Zirvesi”, 1993'teki Viyana İnsan Hakları Konferansı, 1994'teki Kahire Nüfus ve Kalkınma Konferansı, Kopenhag'daki Sosyal Zirve ve 1995'te Pekin'deki Kadınlar Konferansı.
Boutros Ghali, çeşitli faktörlerin etkileşimi ile oluşan ve bazıları kişisel, profesyonel oluşumuyla, bazıları da istisnai uluslararası koşullarla ilgili bir ortam ve özel koşullar içinde çalıştı. Bu faktörlerin en önemlileri şu şekilde tanımlanabilir:
- Birincisi, aktif bir dış politikaya sahip, birçok uluslararası konuda spesifik ve bağımsız pozisyonları, inisiyatif alma konusunda önemli bir birikimi olan bir ülkeden seçilmiş ilk BM genel sekreteri olması.
- İkincisi, teorik olarak daha geniş hareket alanları açması beklenen Soğuk Savaş'ın sona ermesinden sonra seçilen ilk genel sekreter olması. Ghali de bundan faydalanmaya çalıştı ama Washington buna izin vermediği için durum farklı gelişti.
- Üçüncüsü, bir yanda barışı koruma operasyonlarındaki benzeri görülmemiş artış, diğer yanda ülkelerin kalkınmaya yönelik artan istek ve gayretleri, ABD'nin BM ve barışı koruma operasyonları bütçelerinde payına düşeni ödeme konusundaki isteksizliği nedeniyle mevcut mali kaynakların yetersiz kalması sonucu BM'nin mali krizinin şiddetlenmesi.
- Dördüncüsü, ilk iki genel sekreter Trygve Lie ve Dag Hammarskjöld dönemlerinde BM bürokrasisinin henüz işleyiş tarzı yerleşmemişti. Boutros Ghali’nin hem selefi hem de halefi olan diğer genel sekreterler, örgüt içinde ülkelerinin daimi temsilcisi olarak (U Thant, Kurt Waldheim, Brady Queer ve Ban Ki-mun) veya BM teşkilatlarından birinin başkanlığını (Antonio Guterres, Mülteciler Yüksek Komiseri) üstlenen ya da Kofi Annan gibi kurumun hiyerarşisinde yer alan bir çalışan olarak BM bürokrasi ile başa çıkma konusunda doğrudan deneyime sahiplerdi. Bürokrasi henüz yerleşmemiş olduğu için ilk iki genel sekreteri bir yana bırakırsak, yukarıda saydığımız genel sekreterlerin BM içinde çalışma deneyimlerinin aksine, Boutros Ghali’nin BM bürokrasisi ile ilişkileri ülkesinin dışişlerinden sorumlu devlet bakanlığını yaptığı sıradaki deneyimleriyle sınırlıydı. Bu onun için aynı anda avantaj ve bir zayıf noktaydı; alışıldık sekreterlik çalışma tarzına bağlı kalmamasına olanak tanıdığı için bir avantajdı. Çok uluslu ve bağlantılı saygın bir bürokrasisiyle başa çıkma konusundaki deneyim eksikliği açısından ise bir kusurdu.
- Beşincisi, o zamanlar tek süper güç olan Amerika Birleşik Devletleri'nin desteğine sahip değildi. Kanada başbakanı Brian Mulroney gibi müttefik bir ülkeden genel sekreter seçmek istediği için ona gönülsüzce oy veren Başkan Baba Bush yönetimi onunla çalışmakta hevesli değildi. Başkan Clinton döneminde ise ABD ile ilişkiler giderek açık bir düşmanlığa dönüştü.
Boutros Ghali'nin ABD ile ilişkisi, onun BM genel sekreterliği deneyimini tarif etmekte çok önemli bir role sahip olan ana konudur. ABD ile BM arasındaki ilişki, tarih boyunca her zaman belirsizlik ve netlik eksikliği nedeniyle gölgelendi. Başkan Ronald Reagan döneminde ise muhafazakar sağın etkisinin artmasıyla daha olumsuz bir hal aldı. Zira bu eğilim BM’yi uluslararası sistemi kontrol etmek için bir araç, sadece dünyada değil, kendi iç egemenliğinde de Amerikan liderliğini değersizleştirmenin bir yolu olarak tasvir etti. Bu, o zamandan beri hiçbir yönetimin aşamadığı bir konu oldu.
Bunun yanı sıra, Clinton yönetiminin önceliği iç koşullardı. Geriye kalan alanda ise çabaları, Soğuk Savaş sonrasında, iki ülkedeki liderlikler yeniden dengelerini sağlamadan önce hem Rusya hem de Çin'i kısa sürede sınırlamak yoluyla Amerikan hegemonyasını güvence altına almakla sınırlıydı. Bu, Somali ve Balkanlar'da açıkça görüldüğü üzere, çelişkili ve tutarsız politikalara yol açtı ve çeşitli başarısızlıklarla sonuçlandı. Clinton yönetimi için bunların sorumluluğunu BM'ye, özellikle de Genel Sekreterine yüklemek daha kolaydı ve bu eğilim 1996 başkanlık seçim kampanyası sırasında doruğa ulaştı.
Nihayetinde Madeleine Albright ve Dr. Boutros Ghali arasındaki kişisel ilişki de bunda belirleyici bir rol oynadı. Albright, ABD'nin BM daimi temsilcisi ve ardından başkanlık seçiminden sonra dışişleri bakanı adayı olarak, Dr. Boutros Ghali'nin yeniden seçilmesini engelleme başarısını, BM'deki görevinde elde ettiği başarısının ve dolayısıyla dışişleri bakanlığını üstlenmeye uygun olduğunun kanıtı olarak sunmakta istekli ve gayretliydi.
ABD'nin bu tutumu karşısında, dünyadaki çoğu ülkenin Boutros Ghali'nin yeniden seçilmesine verdiği desteğe rağmen (Güvenlik Konseyi'nde 14 üyenin oyuna karşılık ABD'nin veto hakkını kullanması sonucu), Dr. Ghali, yeniden seçilemedi. BM tarihinde şimdiye kadar bunun bir emsali görülmedi.
Dr. Boutros Ghali’nin performansı hakkındaki hükmü sadece tarih verecek. O, eksik kalan BM liderliği kariyerinde birinci ve ikinci genel sekreterler ile ortak. Trygve Lie, BM'nin Kore Savaşı'na müdahalesi sebebiyle Sovyetler Birliği ile ilişkisi bozulduğu için seçilmemişti. Dag Hammarskjöld, BM Genel Sekreterliğini üstlenen en iyi kişi sayılıyor çünkü Kongo krizini sona erdirme çabaları sırasında hala gizemini koruyan bir olayda hayatını kaybetti. Ayrıca, hem Boutros Ghali hem de Hammarskjold, istisnai uluslararası koşullarda bu pozisyonu üstlendiler; Hammarskjöld’in ikinci dönemi 1958'de, yani 1956'da Mısır'a yönelik Üçlü Saldırı’nın (Süveyş Krizi) ardından sömürge döneminin fiilen bitmesinden sonra başladı. Boutros Ghali ise Soğuk Savaş'ın sona ermesinin akabinde bu görevi üstlendi. Her ikisi de Genel Sekreterin yetkilerinin genişletilmiş bir tanımını benimsedi.
Boutros Ghali, BM'nin belki de en iddialı ve cüretkar genel sekreteri olduğu, başta ABD olmak üzere büyük güçlerin arzularına ve kabul edebilecekleri sınırlara meydan okuduğu şeklinde özetlenebilecek önemli bir miras bıraktı. Aynı zamanda, BM çalışanlarının görevlerini yerine getirirken bağlı kalmaya alışkın oldukları kapasite ve alana da meydan okudu.
Sonuç olarak, Boutros Ghali'nin deneyiminden çıkarılabilecek en önemli ders, bir devletin uluslararası sistemin kontrolünü tekeline almasının BM'nin rolünü baltaladığı, yine Genel Sekreterin rolünü baltalamanın ve genel sekreterliği politize etmenin, BM’yi kontrol etmenin en iyi yollarından biri olduğudur.
Şimdi, uluslararası sistemin çok kutupluluğa doğru ilerlediği görülürken, BM’nin Antlaşmasını hazırlayanların arzu ettiği rolü oynayacağına dair hâlâ umut var.
TT
Soğuk Savaş sonrası ilk BM Genel Sekreterinin kariyerini inceleme
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة