Fayez Sara
Suriyeli gazeteci-yazar
TT

Doğanın gazabı ve çatışmanın yansımaları arasında Suriyeliler

Son iki ayda, doğanın gazabı Suriyelilere en şiddetli ve yıkıcı iki felaketini yaşattı. Şubat ayında, Kahramanmaraş merkezli deprem 11 Türk şehrini yanı sıra Suriye’nin, Halep, İdlib, Lazkiye, Tartus şehirlerini ve çevresindeki yerleşim bölgeleri de felaketi yaşadı. Deprem, Suriyelilere hem insani hem de maddi ağır kayıplar verdirdi. Bu kayıplar depremi 12 yılda Suriyelilerin başına gelen en ağır felaketlerden biri haline getirdi. Suriyeliler yaralarını saramadan, depremin kayıplarını ve maliyetlerini hesaplayamadan, bu kez aşırı yağışlar nedeniyle Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu bölgesi ile Suriye’nin kuzeydoğusunu sel felaketi vurdu. Türkiye'de Suriyelilerin de yaşadığı bölgeleri, şehirleri, kırsal bölgeleri, Suriye’de de Haseke, Rakka ve Deyrizor şehirlerinde yerinden edilmişlerin yaşadığı kampları ve komşu bölgeleri etkiledi. Deprem felaketi gibi, sel de Güneydoğu Anadolu ve Kuzeydoğu Suriye bölgelerinde yaşayan Suriyelileri etkiledi; çok sayıda insan öldü, yaralandı veya kayboldu. Sellerin vurduğu yerleşim ve tarım alanlarında, özellikle de Kuzeydoğu Suriye'de tahıl yetiştirilen ve Suriyelilerin büyük bir bölümü için temel gıda maddesi olan buğdayın temel miktarlarda ekildiği alanlarda büyük hasar meydana geldi.
Uluslararası kuruluşların başta tahıl olmak üzere gıda mahsullerinde tarım mevsimlerinin gerilemesinden bahseden raporlarla aynı zamana denk gelmesi, sel felaketinin etkisini daha da büyüttü. Rapora göre gerilemenin sebebi, yağmurla beslenen tarım için gerekli yağış oranının düşmesi, bir yanda yağışların az olması diğer yanda Türkiye'nin Doğu Anadolu'daki barajlarında su tutma kapasitesini artırması nedeniyle başta Fırat ve Dicle olmak üzere nehirlerdeki su akışının düşmesi, ekili alanların azalmasıdır. Diğer faktörlere ek olarak tüm bunlar, bir kıtlığın yaşanmasına yol açacak ve bunun en belirgin tezahürü, şu anda gıda güvensizliği sıkıntısı yaşayan 12 milyondan fazla kişiye yaklaşık 3 milyon kişinin daha eklenmesi.
2023'ün ilk aylarında meydana gelen ve devam eden 3 afette de doğanın etkisi açık ve net olsa da, sonuçlarını Mart 2011’den bu yana devam eden çatışma yıllarında yaşananlardan soyutlamak mümkün değil. Özellikle de afetlerin nüfusun en büyük bölümünü etkiledikleri, etkilerini en fazla Suriyelinin bulunduğu Türkiye'de çoğu deprem ve sellerin yaşandığı bölgelerde ikamet eden Suriyeli topluluklara kadar genişlettikleri göz önüne alınırsa.
Çatışmanın meydana gelen doğal afetler üzerindeki etkisinin en belirgin yanı, başta Suriyelilerin yaşadıkları can ve mal kayıpları olmak üzere afetlerin sonuçlarını ağırlaştırmasıdır. Çevrenin koşullarına ve ayrıntılarına girmek nasıl zorsa, yaşananların ve sonuçlarının ayrıntılarına girmek de zordur. Her iki nedenden ötürü, çatışmanın yansımalarının felaketlerin sonuçlarını nasıl derinleştirdiğini ve çeşitli bölgelerdeki Suriyeliler üzerinde daha etkili ve zararlı hale getirdiğini gösteren kısa verilerle yetinmek mümkün.
Uzun yıllar süren çatışma, Suriyelilerin imkanlarını zayıflattı ve her alanda durumlarını kötüleştirdi. İdare açısından baktığımızda, örneğin artık tek bir idare değil, idareler var. Her birinin içinden de genellikle ideolojik, siyasi ve hatta dini-mezhepçi dengelere ve anlaşmazlıklara mahkum idareler çıktı. Bu durum, de facto idarelerin mevcut yönetimlerini kasıp kavuran idari ve mali yolsuzluk ve başarısızlık durumunu bir bakıma pekiştirdi ve onları politikalarıyla çelişmeye itti.
Doğal olarak idare gerçeği, kurumların durumu ile de yakından bağlantılı, nitekim idare gibi artık birleşik kurumlar da kalmadı, aksine her bölgenin kendi vizyonuna ve tecrübesine göre istediği gibi kurduğu kurumlar var. Aynı alanda uzman kurumlar bile idari bağımlılık, görevler gibi ayrıntılarda birbirlerinden farklılık gösteriyorlar ve her halükarda, açıklanan ortak çıkarlara ve hedeflere rağmen, birbirleriyle herhangi bir düzeyde iletişim ve temastan yoksunlar.
İdare ve kurumlar alanındaki zayıf kapasitenin, içlerindeki yolsuzluk ve adam kayırmacılık, birilerini hesaba katma hastalıklarının doğrudan etkisi, idareleri, kurumları ve buralarda çalışanları aşarak işleri daha da kötüleştirme noktasına varıyor. Örneğin, üç bölgede de fiili idareler ve kurumları başarısız oldular. Esed rejimi ile Suriye’nin kuzeybatısındaki idare, gönderilen yardımları yönetmekte ve bölgelerindeki ihtiyaç sahiplerine ulaştırmakta başarısız oldular. Kuzeybatıdaki geçici hükümet, Türkiye ile sınır kapılarından yardımların girişini depremden ancak günler sonra sağlayabilirken, kendisine bağlı barikatlar Fırat'ın doğusundan gelen yardımların girişini engellediler. Suriye hükümetine teslim edilen Arap yardımlarının bir kısmının çalınarak pazarlara sızdığı ve tüketicilere satıldığı ortaya çıktı. Doğu Fırat’taki idare ve kurumları, bölgelerindeki sel baskınlarıyla baş edemediler ve afetzedelere ciddi bir yardımda bulunamadılar.
İdareler ve kurumlar konusunda yukarıda zikredilenlerden daha da önemli olan husus, depremin vurduğu ve selin yaşandığı Türkiye illerinde sayıları 2 milyona yaklaşan Suriyeli afetzedelere yardım konusunda Suriyeli herhangi bir idare veya kurumun neredeyse mutlak yokluğudur. Türkiye hükümeti bağımsız bir Suriye varlığını kabul etmeyecek veya teşvik etmeyecek olsa da, Suriyeli kurumların sembolik de olsa yardımlarını reddetmeyeceği kesin.
Aralarındaki farklılıklar ve anlaşmazlıklarla kuzeybatı ve kuzeydoğu idarelerinin gerçeği, onlar için hesaplarla, hassasiyetlerle, siyasi yaklaşımlarla bağlantılı vatani bir görev olmadan önce, insani olan bir görevi yerine getirmekte herkesin başarısız olduğunu somutlaştırdı. Tüm bunların aksine, çeşitli bölgelerde yaşayan Suriyeliler arasında olumlu bir etkileşim görüldü. Suriye'nin çeşitli bölgelerinde depremden etkilenen bölgeler için fedakar yardım kampanyaları düzenlendi. Aktivistlerden, sivil ve yerel gruplardan ekipler oluşturuldu ve bunlar felaketzedelerin felaketle ve sonuçlarıyla yüzleşmesine yardım etmekte önemli rol oynadılar.
Ancak felaket bölgelerine müdahale konusunda en önemli ve şaşırtıcı husus, Beyaz Baretliler olarak bilinen Suriyeli sivil savunma ekiplerinin rolü ve çabasıydı. Beyaz Baretliler birkaç yıl önce Suriye’nin kuzeybatısında kuruldu, varlığını ve çalışmalarını diğer bölgelere de yaymaya çalıştı, ancak o bölgeleri kontrol eden güçler buna engel oldular. Beyaz Baretliler, Suriyeli kadınların sembolik varlığı ile birlikte 3 bin gönüllüden oluşuyor. Birincil görevi sınırlı arama kurtarma ve yardım çalışmaları yapmak, ancak depremle birlikte Suriyelilerin ana arama kurtarma gücüne dönüştü. Muazzam insan enerjisinin, mütevazı ve hatta zayıf tekniklerinin tümünü bunun için seferber etti ve deprem felaketi ile mücadelede en önemli Suriyeli katılımı oluşturdu.
Sözün özü; doğanın gazabı ve çeşitli felaketlerinin sonuçları, etkilediği çevrenin koşullarına göre az veya çok olabilir. Son iki felaketin en kötü sonucu ise ufukta görülen kuraklık ve kıtlığı daha da kötüleştirebilecek olması. Nedeni de sadece çatışmanın Suriyelilerin hayatında ortaya çıkardığı maddi gerçekler değil, arkasında bıraktığı ve tüm iddialarına rağmen aciz, başarısız ve yozlaşmış otoriteler, idareler ve kurumlardır. Buna karşılık çok az sayıda Suriyeli kurum ve kişi, afetlerle yüzleşmekte bir fark yaratma gücünü kanıtlayabildi.