Liderin kaderi liderlik etmek, büyük devletlerin de etkilemektir ve Suudi Arabistan Ortadoğu'da bunu yapıyor. Medyada haberleri yapılan, küresel ve bölgesel arenada siyasetçileri meşgul eden tüm uzlaşmalar, barışmalar ve anlaşmalar birbiriyle ilişkili bir bağlamda gerçekleşiyor. Bir vizyon, amaç ve iddia ortaya koyan ve aynı hedef için yardımlaşan sonuçlara ulaştırıyor.
Herkes biliyor ki, bölgede 3 eksen çatışıyordu; ılımlı Arap ekseni, köktendinci eksen ve mezhepçi eksen. Çatışmaların ayrıntıları ve on yıllar aldığı, milyarlarca bütçeyi tükettiği, tutarlı stratejiler oluşturduğu ve binlerce insanı seferber ettiği biliniyor. Suudi Arabistan ise yeni yaklaşımı ve yenilenen vizyonuyla bunların hepsini geride bıraktı. Köktendinci eksen, Türkiye ve Katar'daki çıkarlarını ve değerlerini korudu, dünyanın tanık olduğu ve önemini kabul ettiği uzlaşmalar ve barışmalar yoluyla Arap ekseni ile anlaştı. Uzlaşmalarda kazanan ya da kaybeden yoktur, herkes kazanır. Ardından sıra mezhepçi eksene geldi ve Suudi Arabistan ile İran arasında Çin'in başkenti Pekin’de iki ülke ve halklarının çıkarına tarihi bir anlaşma imzalandı. Bunu Suriye ve Yemen'deki uzlaşmalar izledi.
Olaylar büyük olduğunda, onları tanımlama ve açıklama işi zahmetli olduğundan, özetleme ve yoğunlaşma gerekli hale gelir. Politikanın başlıca sabitelerinden biri, değişimdir. Farklı ideoloji sahiplerinin idrak edemedikleri, hakim olamadıkları budur ve bu nedenle, siyaset koridorlarında kayboluyor, karmaşık ayrıntılar ve karmaşık dosyalar dikkatlerini dağıtıyor.
Bir politikada ısrar etmek durgunluktur ve durgunluk gelişmeyi engeller. Zorluğuna rağmen alışılmışın dışında düşünmek, vizyon ve irade ile buluştuğunda faydalıdır. Ortadoğu bölgesi, eksenlerin birbiri ile çatıştığı ve dünyanın, yaratıcı çözümler sunmadan veya önemli atılımlarda bulunmadan sadece bu eksenler arasında dengeyi koruyacak ölçüde müdahalelerde bulunduğu ve izlediği on yıllar geçirdi. Bu yıllar içinde hem Suudi Arabistan hem de bölge değişti ve dünya bunu izlemeli.
Birkaç yıl içinde Suudi Arabistanlılar vaatlerin, fikirlerin, dileklerin ve hayallerin önlerinde şekillendiğini, gerçekçi verilere ve üzerine diğerlerinin inşa edileceği mevcut projelere dönüştüğünü ilk elden gördüler. Sadece Suudi Arabistanlılar değil, tüm bölge ve dünya onlarla birlikte bunu gördü. Rakamlar yalan söylemez ve her gün her alanda harika sonuçlar duyuruluyor. Bugün bölge halkları ve onlarla birlikte dünya halkları, barış, uzlaşma, kalkınma, ilerleme ve yükselme çabası çatısı altında bölgenin yeniden şekillenmesine tanık oluyorlar. Bu, Suudi Arabistan Veliaht Prensi'nin bölgeye yönelik vizyonunda “yeni Avrupa” olarak adlandırdığı şeyi, büyük değişiklikler, entegre politikalar ve cesur kararlarla vaat eden gerçek bir tarihsel dönüşüm.
Siyasi boşluk büyük bir ikilem, bölge bundan muzdarip olmasa da dünyanın büyük güçlerinin bölgeyi ilgilendirmeyen meselelerle meşgul olmasından zarar gördü. Onlarca yıldır bölgenin sorunlarına gerçek bir ilgi gösterilmemesinin ve aktif bir çözüm arayışı içinde olunmamasının sıkıntısını çekti. Müttefik Batılı ülkeler onlarca yıldır herhangi bir ilerleme kaydedemediler ve tüm çabaları, birinin diğerine baskın gelmemesi için taraflar arasındaki dengeleri korumak oldu. Bu, bölgenin, ülkelerinin ve halklarının güç ve zenginliklerini tarihi bir şekilde tüketti.
Güçlü ülkeler fark yaratır ve Suudi Arabistan, müttefiklerinden önce rakiplerinin tanıklığıyla güçlü bir ülke ve yeni Suudi Arabistan daha da güçlü hale geldi. Suudi Arabistan’ın gücünün kriterleri köklü ve sağlam, “Vizyon 2030”da açık ve net. Bu kriterlerden kimlik, tarih ve kültür birbiriyle başarılı. Coğrafyaya ve Suudi Arabistan'ın 3 kıtayı birbirine bağlayan eksen olmasına gelince, Suudi Arabistanlıların düşüncesinde bir prensibe dönüştü. Nüfusu büyük ve artıyor. Yetenekleri cezbetmekte hızlı. Ekonomiden, yeni ekonomiden ve ufku geniş yatırımlardan ise bahsetmiyoruz bile.
Suudi Arabistan'ın tanık olduğu büyük dönüşümler, güç unsurlarını gizliden aktif hale getirdi. Güvenilen kavramlardan motive edici ve hareketli öğelere dönüştürdü. Bütün bunlar tamamlanıp harekete geçince Suudi Arabistan zorla değil, tüm tarafların çıkarlarını garanti eden, daha büyük hedefler gerçekleştiren, herkes için daha iyi hedefler umudu oluşturan barışmalar, uzlaşmalar ve anlaşmalarla bölgedeki durumu düzenlemeye başladı.
Suudi Arabistan-İran anlaşmasının ardından Suudi Arabistan heyetleri Tahran'a gitti, muhatapları da Riyad'a geldi. İlişkileri yeniden tesis etmeye yönelik kararlar ve detaylı uygulamalarla birlikte düzenlemeler gündelik bir nitelik kazanmaya başladı. Bölgedeki durum sakinleşmeye başladı ve KİK (Körfez İşbirliği Konseyi) ülkeleri ile Mısır, Ürdün ve Irak dışişleri bakanları, Suriye'nin Arap Birliği’ne dönüşünü düzenlemek için Cidde'de toplandı. Suriye Dışişleri Bakanı Cidde'yi ziyaret etti. Suriye'nin toprak bütünlüğü ve karar alma mekanizmasının bağımsızlığı vurgulanmaya devam ediliyor.
Onlarca yıllık yoksulluk, yolsuzluk, kaybolmuşluk ve yıllarca süren kanlı savaş ve çatışmalar yaşayan Yemen'de, Batılı ülkelerin krizden çıkış yolu bulamamasının ardından Suudi Arabistan, tüm tarafları bir araya getirme, tüm Yemenliler için tatmin edici bir çözüm adına bir yol haritası çizme görevini üstlendi. Heyetler gidip gelmeye başladı, esir değişimi tüm dünyanın gözü önünde gerçekleşti. Mutlu Yemen'i yeniden inşa etmek için siyasi, sosyal ve mezhepsel gerilimleri ortadan kaldırmanın bir yolunun bulunmasından herkes mutlu.
Sorulması gereken ciddi sorular şunlar: Bu uzlaşmalar nereye kadar gidecek? Gelecekteki gerçek sonuçları nelerdir? Kendisine karşı çıkacak ve reddedecek iç ve dış taraflar var mı? İlk olarak, nereye kadar gidebileceği niyetlerin içtenliğine, çıkarların gerçekleşmesine ve sonuç alınmasına bağlı. Sonuçların tüm insanlar tarafından görülmesi ve halklar tarafından hissedilmesi için yıllara ihtiyaç var. Bununla birlikte, çekişmeli politikalar ve karşılıklı tüketmeler sona erdiği anda, başlangıçlar cesaret verici ve hızlı bir etkiye sahip olacak ve bu da daha iyi bir gelecek için gerçekçi bir vizyon çizebilir. Bazı iç ve dış tarafların bu büyük barışma ve uzlaşmaları reddetmesi sorunu devam edecek, zira bu tarihin ve insanın doğasında var. Zarar gören ülkeler, partiler, gruplar ve semboller bunu tamamen reddedecek, ne zaman bir fırsat ortaya çıksa ve anlaşmazlık yaşansa -ki bu kaçınılmaz- uzlaşıların çarklarına çomak sokmaya çalışacaklar. Çıkarların gerçekleştirilmesi ve sürekliliğinin sağlanması bu sesleri dizginleyebilecek ve etkilerini sınırlayabilecek bir teminat olmayı sürdürecek. Bir diğer önemli soru şu: Bu barışmalar ve uzlaşmalar geçmişi ortadan kaldıracak mı, onun karmaşık, iç içe geçmiş ve derin çatışmalarını unutturacak mı? Elbette hayır, çünkü bu hafızalardan ve tarihten silinmeyecek. İleri tüm milletler ve devletler bunun üstesinden gelinebileceğini kanıtladılar ama üstesinden gelme, geçmişi unutmak veya iptal etmek anlamına gelmez. Son olarak, çatışma bağımlısı bir bölgede umut ve gelecek yaratmak göz korkutucu bir görev gibi görünse de, hiçbir şekilde imkansız bir görev değil.
Bu uzlaşmalar, barışmalar ve anlaşmalar yeni değil ve bir gecede olmadı. Aksine bunlar hakkındaki tartışmaların aylarca ve belki de yıllarca sürdüğü pek çok ayrıntı, kompleksler ve çakışmalar içeren incelikli çalışmalar, kapsamlı incelemeler ve kolay olmayan müzakerelerdir. Tüm bunlar sonunda uzun süre çatışmaların hakim olduğu ve onu ilerleme, yükselme etmenlerinden uzaklaştırdığı bir coğrafyada bu tarihi ana ulaşıldı.
TT
Ortadoğu'daki büyük uzlaşılar
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة