Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), 2005'ten bugüne kadar 120 binden fazla çocuğun çatışmalarda öldüğü ya da sakatlandığını raporladı. Savaşın mülteci, sığınmacı, düzensiz göçmen yaptığı çocukların sayısı daha fazla… “Tüm dünyada yaklaşık 50 milyon çocuk kendi ülkelerinin sınırları dışına göç etmiş ya da zorla yerlerinden edilmiştir. Üstelik verilen bu sayı bir tahmini yansıtmaktadır. Bu kız ve erkek çocukların yarıdan fazlası şiddet ve güvensizlik ortamlarından kaçanlardır; toplam sayıları 28 milyonu bulmaktadır.” Yine bu açıklamalara da UNICEF raporlarından ulaşıyoruz.
“Avrupa'da 2018-2021 yılları arasında 18 binden fazla kimsesiz göçmen çocuk ve gencin sığınma merkezlerinde kaybolduğu belirlendi.” Bunu da çocuk göçmenlerin ortadan kaybolmasını araştıran sınır ötesi gazetecilik projesi "Lost in Europe" ile araştırma programı Argos'un raporundan öğreniyoruz. Rapora göre birçok Avrupa ülkesi kayıp sığınmacıların kaydını tutmadığı için, kayıpların gerçek sayısı daha da yüksek olabilir.
Avrupa Birliği (AB) üyesi 30 ülke ile Norveç, İsviçre ve Moldova'nın resmi raporlarına göre, 2018-2020 yılları arasında 18 bin 292 kimsesiz çocuk, sığınma evlerinden bilinmeyen bir yere gitti.
Hepsi çatışmaların sonucu… Üstelik bunlar bir iki yıl önceki raporlar, maalesef sayılar daha da artmış durumda.
Raporlara göre en fazla çıkış da Afganistan ve Suriye’den…
Savaşın çocukları, ne kendi ülkelerinde ne de gittikleri yerde olması gereken şartlara kavuşmuş değiller. Hemen hemen hepsi savunmasız, korunmaya muhtaç… Araştırmalara göre, kayıp çocuk ve gençler, insan kaçakçılığı ve köleliğin kurbanı olma riskiyle karşı karşıya…
Yazıp geçiyoruz, ama öyle değil; düşününce insanın dünya ile tüm bağını kopartabilecek raporlar bunlar. Korunması gereken çocukları koruyamıyoruz; savaştan, hastalıktan, yoksulluktan, yetimlik ve öksüzlükten, istismardan tacizden ve hatta tecavüzden koruyamıyoruz.
Korunmaya en fazla muhtaç olanları, en temel güvenlik tehditleri konusunda koruyamıyoruz ve çocukların birinci derecede korunmaya muhtaç olmalarının nedeni çatışmalar. Buna mukabil tüm ülkeler, silahlanma yarışı içinde, en fazla bütçeyi silahlanma ve savunmaya harcıyorlar, en büyük işbirlikleri silahlanma ve savunma üzerinden yapılıyor, en büyük ticaret yine bu alanda dönüyor. Sonra bize, çatışma sonucu ölen, sakat kalan, kaybolan, tehlikeye açık hale getirilen çocuklarla ilgili rapor tutup, ah vah diye üzülmek kalıyor.
Bunun anlaşılabilir bir yanının olmaması yanında, önlenebilecekken buna imkan tanınması ve bunun önlenmemesi gerçeği altında çocuklarla birlikte insani olan her yerimizi kaybediyoruz.
Çatışmanın çocuklarından biri de Muhammed Temimi, İsrail işgal güçlerinin başından vurarak ölümüne neden olduğu Muhammed 2 yaşındaydı. En fazla birkaç oyuncağı olan, en fazla anne, baba, mama gibi birkaç kelime bilen, hiçbir günahı olmayan, masum gözlerine bakmaya kıyamadığınız 2 yaşında bir bebek. İsrail gözü dönmüşlüğünün göstergesi.
O anne buna nasıl dayanır, o baba bununla nasıl yaşar, bilemiyorum.
Küçücük bedenini bir tabuta koymuşlar, Filistin bayrağına sarmışlar, birkaç da çiçek eklemişler.
Bir fotoğrafı var, kefenli fotoğrafından önceki son fotoğrafı olmalı, böyle kuş kadar bir şey, gözleri iri ama yavrum öyle küçük ki, iri gözleri bile küçücük görünüyor. Öyle masum, biraz da hüzünlü tebessüm ederek bakmış son fotoğrafı çekilirken.
Muhammed’in fotoğrafı karşımda, bakıp bakıp içimi çekerek ağlıyorum.
Onca çocuk ölümü okuyorum, yazıyorum, biliyorum asla alışılacak bir durum değil ya da biri bir diğerinden daha az ya da daha fazla acı değil, ama Muhammed’in bakışı içimi delip geçiyor ve önleyememiş olmamıza, çaresizliğimize bakıp daha da kötü oluyorum.
İsrail Muhammed’i güya yanlışlıkla öldürmüş.
Arap Birliği hemen açıklama yapıp uluslararası bir soruşturma yapılması çağrısında bulundu.
Birleşmiş Milletler (BM) de tam soruşturma talep etti.
Bunların hiçbirisi belki Muhammed’i geri getirmeyecek ama en azından uluslararası kamuoyu İsrail’in tüm işgalleri Filistinliler yapıyormuş gibi oluşturduğu algının, aslında öyle olmadığını bir nebze olsun göstrrebilecek.
“Milyarlarca Müslümanız, bir Filistin’i kurtaramadık” gibi ezber cümleler kurmayacağım. Gerçek öyle değil, uzun yıllar Arap-İsrail savaşları oldu, Filistin’i kurtarmak için ama gücümüz yetmedi. Çatıştık olmadı, anlaşma yaptık olmadı. Dünyanın en uzun soluklu zulmü bu. Gücümüz yetmedi, İsrail yalnız değildi, tüm Batı yanındaydı. Hatta bugünlerde Rusya ve Çin bile yanlarında, yakın ilişkiler kuruyorlar. Maalesef bu zulmü önlemeye gücümüz yetmiyor.
Çünkü karşımızda sadece İsrail yok, tüm Batı İsrail’in arkasında, İsrail’e yaptırım uygulayabilecek güçler, onun avukatlığına yapıyor. İsrail de bundan yüz bularak 2 yaşındaki çocuğu dahi öldürmekten imtina etmiyor.
Bize de o çocuğun fotoğrafına bakıp içimizi çeke çeke ağlamak düşüyor.