“Peygamber bizi ziyaret etti”; bu, hacıların ve ziyaretçilerin dönüşlerinde yapılan toplu bir kutlama eşliğinde söylenen bir ifadedir. Kutlamada çocuklar ellerinde hurma ağaçlarının yeşil yapraklarıyla dans ederken genç kızlar da def çalıp dönen hacı ve ziyaretçiler için ilahiler söylerler. Bu sahne, Peygamberimizin (s.a.v.) Medine’ye giriş yaptığı günkü karşılamayı andırır. Tıpkı o günkü gibi ‘Taleal bedru aleyna’ (Ay doğdu üzerimize) ilahisi söylenir. Birisi peygamberimizi (s.a.v) ziyaret edip dönüşünde elbiselerinin kıvrımlarında kutsal mekanın rayihasını taşıdığında, sanki halkımızdan biri kendisini ziyaret edince Peygamberimiz (s.a.v) de bizi ziyarete gelmiş gibi olur.
Bizim köyden sözüne güvendiğimiz ve saydığımız Sufi bir adam “Peygamberimiz iade-i ziyaret yapıyor” demişti. Sonra “Evlatlarım, bu insanlar, Medine’ye kalplerinin açılıp ameliyat olması için gittiler” diye eklemişti. Bana bilmediğim bir şeyi, Peygamberimizin (s.a.v) başına bu hadisenin iki kez geldiğini söylemişti. Biri ilk seçimde, diğeri de İsra ve Miraç’ta. Kalbin tabiatının birincisinde vahyi taşımak, ikincisinde Sidretü’l- Müntehâ’ya hazırlanmak üzere değiştirildiğini söylemişti. Ziyaret sırasında kalbi açılıp ameliyat edildikten sonra dönenler, Resulullah’ın cüppesinin rayihasını taşırlar. Kimileri, nübüvvet kokusunu aldıklarına yemin ederlerdi. Bu yüzden halkımızın kabrini ziyaret ettiği gibi Peygamberimiz (s.a.v) de bizi ziyaret etmiş olurdu.
Adam sözlerine şöyle devam etmişti:
“Evladım, Peygamberin ziyareti bir kez olur. Çünkü Peygamberimiz ne zaman kalbini ziyaret etse, bir daha ebediyen orada kalır. Ancak insanlar defalarca kez ziyarette bulunur. Oysaki, gereken tek bir ziyarettir. Zira O, hep orada kalır.”
Bu benim için yeni bir kavramdı. Sadece Peygamberimizi (s.a.v) sevmekle ilgili değil genel olarak sevgiyle alakalı yeni bir kavramdı. Kalbini sevdiğine açarsan seni asla terk etmez. Açık kalp, ancak Allah’a kalbi temiz bir şekilde gelenlerindir.
Köyde kutlamalar devam ederdi. İnsanlar hacıların evlerine gelerek onları selamlar, tebrik eder ve üzerlerinde Peygamberimizin kokusu bulunan hediyelerini alırlardı. Bazılarının nasibinde tesbih, bazılarınınkinde ise seccade olurdu. Bir hacı, verdiği tesbihi Medine’deki meşhur bir yerden satın aldığını ve ‘dolu dolu’ kullanılmış bir tesbih olduğunu söylemişti. Yani, daha önce onu kullananlar nimetlendirilmişlerdendi. İçinde yalnızca Allah’ın bildiği şeyhlerinden aldıkları sırlar ve virdler vardı.
Hacılar, ruhlarının Mekke ve Medine’de şahitlik ettikleri şeyleri anlatırlar ve insanlar sanki tüm sahneyi izliyormuş gibi kalpleri afallamış bir şekilde dinlerlerdi. O zamanların manevi selfiesi buydu denilebilir. Günümüzdeki hacıların kameraları, cep telefonları ve modern selfieleri yerine ruhların selfieleri ve hacıların kendi kokuları ve Hac kokusu içinde döndüklerinde anlattıkları hikayeler vardı. Hikayeleri anlatırken seslerinin çatlaması, bugünlerde trendlere öncülük eden ölü selfielerden çok daha anlamlı bir şeydi. Bugün kısa videolarda ve selfielerde genel olarak görüntü değersizleştirilirken, doğrudan anlatım, hac deneyimine güzellik katıyordu. Parlak yüzler, manevi deneyimlerini anlatıyorlardı.
Hac deneyimlerinin ardından, köy halkının üzerine adeta rüyalar yağmaya başlardı. Kimileri, Medine tesbihleriyle tesbih çektikten sonra rüyasında peygamberi gördüğünü söylerdi. Bazıları rüyalarını anlattıktan sonra “Beni rüyada gören gerçekten beni görmüştür” hadisini hatırlatırdı. Köydeki bu manevi hava birkaç ay daha devam ederdi. Ancak hacılar, başka bir evreye girerek hallerinin değiştiğini gösterirlerdi. Hacdan önce yaptıkları şeyleri yapmaları doğru olmazdı. Dürüstlük yoluna girerlerdi. Çünkü yalan söylerlerse toplumdaki herkes onlara “Nasıl yalan söylersin? Sen Kâbe’ye hacca giden ve peygamberin kabrini ziyaret eden birisin!” derdi. Böylece hac, toplum baskısı ve hacının gittiği ve döndüğü güne şahitlik edenler sayesinde kötülüklerden ve yanlışlardan uzak durmayı sağlardı.
Ne zaman köyümüzden biri kabrini ziyaret etse Peygamberimiz (s.a.v) de bizi ziyaret etmiş olurdu. Böylece ahid yenilenmiş olurdu. Toplumumuz böyle düşünür veya kalplerine böyle ilham olurdu. Allah kullarını görendir. Kalbi açık olan şeyh böyle söylemişti.