Bir yanda bölge hükümetleri arasında, diğer yanda hükümetler ve şirketler arasında üretim ve ihracat programları hakkında müzakerelerin yürütüldüğü bir belirsizlik döneminden sonra eldeki veriler, Doğu Akdeniz gaz havzasında yaşanan ve gelecekte önemli etkileri olan gelişmelere işaret ediyor.
Söz konusu verilerden ilki, Lübnan kara suları içinde yer alan 9. Blok’ta faaliyet gösteren Total Energy firmasının kiraladığı offshore platformun ağustos ortasında Lübnan’a ulaşacak olması. Platformun yaklaşık iki hafta sonra, ay bitmeden sondaj faaliyetlerine başlaması planlanıyor. Bu olayın, tünelin ucunda bir umut ışığı görmeyi dört gözle bekleyen Lübnan halkının omuzlarına yükünü ve kronik sorunlarını yükleyen durağan siyasi suları harekete geçirmesi bekleniyor. Ayrıca, sondaj çalışmalarının başlamasının, Lübnan'ı sıkıntılarını çektiği ekonomik felaketten kurtaracak ‘keşfin’ potansiyeli hakkında bir söylenti yağmuruna ve medyada abartılara yol açması bekleniyor.
Yakın zamanda ticari bir keşif yapılsa bile (ki 9. Blok rezervler açısından umut verici bir bölge) keşfedilmesi halinde doğalgazdan ekonomik olarak faydalanmaya başlamanın daha yıllar alacağı biliniyor. Bunun için öncelikle herhangi bir yolla ekonomik olarak ihraç edilip edilemeyeceğine karar verilmesi, milyarlarca dolarlık maliyet aralığının belirlenmesi, keza gazı dahili olarak kullanma olasılığının araştırılması gerekecek.
Bunlar Lübnan'da dikkate alınması gereken uyarılar. Çünkü bazı Lübnanlı politikacılar, daha keşifler başlamadan önce Lübnanlılara bir petrol zenginliği vaat etmişken, şimdi, sondajın başlamasıyla kim bilir Lübnan halkına neler vaat edilecek? Uyarı gerektiren bir diğer husus, bazı yerel medya araçları tarafından doğruluğuna ilişkin gerekli inceleme ve gözden geçirme yapılmadan söylentilerin yayılmasıdır. Tabii bütün bunlara ek olarak, ülkeyi yıkıma götüren siyasi çekişmelerden bahsetmiyoruz bile…
Bu sondaj aşamasına ulaşmak ve ondan önce de İsrail ile güney deniz sınırının çizimi için bir anlaşmaya varmak kolay olmadı. Yaklaşık 10 yıl sürdü. İsrail ile deniz sınırı anlaşmasına siyasi örtü sağlanmış olsaydı, gaz dosyasının gündeme gelmesinden itibaren siyasi güçler arasında bir uzlaşmaya varılması, en başından hemen hemen aynı sonuçlara ulaşılması oldukça mümkündü. Elbette Lübnan'ın karşı karşıya olduğu tüm zorluklar sona ermiş değil. Lübnan'ın hem Kıbrıs adası hem de Suriye ile deniz sınırlarının belirlenmesini de tamamlaması gerekiyor. Bu sınır çizimi bilhassa mevcut sondaj faaliyetini etkilemese de sürecin tamamlanması küresel petrol endüstrisine istikrar sinyali verecek ve bu da petrol şirketlerini Lübnan'da çalışmaya teşvik edecek. Kara sularındaki keşif faaliyetlerini tamamlamak için Lübnan’ın bu uluslararası şirketlerle görüşmeleri yıllarca ve hatta on yıllar boyunca sürecek. Zira arama faaliyetleri sadece açılan bir veya iki kuyunun sondaj sonuçlarına bağlı değil. Keşif ve sondaj teknikleri hızla gelişmekte olduğundan, bu gelişmeler daha önce mümkün olmayan olumlu sonuçlara ulaşılmasına yardımcı oluyor.
Şu an Güney Lübnan'da İsrail ile karada askeri çekişmeler yaşanıyor. Bunların sadece kara ile sınırlı kalmaması halinde, denizdeki petrol faaliyetlerini ne ölçüde etkileyebileceği de bilinmiyor.
İkinci veri, İsrail'in bu yüzyılın başındaki keşfinden yıllar sonra, alışılmadık bir ‘sakinlikle’ Haziran 2023'te Gazze açık deniz sahasının geliştirilmesini onayladığını açıklaması. Gazze deniz sahası o dönemde devlet başkanı olan Yaser Arafat tarafından açılmıştı. Gazze açık deniz sahasının rezervlerine ilişkin tahminler, şimdiye kadar Doğu Akdeniz'de keşfedilen en küçük gaz sahalarından biri (yaklaşık 1 milyar fit küp gaz) olduğunu gösteriyor.
İsrail, Hamas'ın gaz gelirinden pay almaması garantisinin verilmesinde ısrar ederek o sırada bu sahanın geliştirilmesine karşı çıkmıştı. Bu nedenle, bu yüzyılın başında sahayı keşfeden British Gas Şirketi, sahayı geliştirmek için İsrail'in onayını alma umudunu yitirdi ve sahayı Shell'e sattı. Henüz anlaşmanın içeriğine dair kesin ayrıntılar yayınlanmadı ve yayınlanan birkaç ayrıntı da İsrail medyası kaynaklarında yer aldı. Ancak Mısırlı bir şirketin sondaj ve geliştirme operasyonlarında büyük bir Arap/Filistinli inşaat şirketi ile birlikte önemli bir rol oynayacağı netleşti. Bununla birlikte, bu gazın Mısır'ın LNG (sıvılaştırılmış gaz) ihracatını desteklemek (ki bu daha büyük bir olasılık) yoksa Gazze Şeridi ve Batı Şeria'ya enerji sağlamak için mi kullanılacağı bilinmiyor.
Şunu belirtmekte fayda var; Gazze'de bir elektrik santrali mevcut ama Batı Şeria'da yok. Enerji için sürdürülebilir enerjiye (güneş enerjisi), petrol ve İsrail şirketleri tarafından sağlanan elektriğe güveniyor (Gazze gazı kullanılmazsa Batı Şeria ve Gazze Şeridi enerji açısından tamamen İsrail'in kontrolü altında kalacak).
İsrail medyasının, radikal İsrail hükümeti üzerindeki ABD baskısının Tel Aviv'i yıllarca süren erteleme ve geciktirmenin ardından anlaşmayı kabul etmeye ve imzalamaya zorladığını iddia ettiğini belirtmekte fayda var. Bu mümkün ve aynı zamanda Doğu Akdeniz gaz endüstrisi aracılığıyla İsrail ve Arap ülkeleri arasında normalleşmeyi ve bölgesel iş birliğini teşvik etmeye yönelik ABD bölgesel politikasının bir parçası olabilir.
Üçüncü veri, Mısır Petrol Bakanlığı'nın uluslararası şirketlerle Doğu Akdeniz'de yeni bloklarda yaklaşık 38 kuyu açmak ve üretimi artırmak için bu kuyulardan bazılarını birbiri ile bağlamak konusunda anlaşması. Anlaşmanın nedeni, Akdeniz havzasındaki en büyük açık deniz sahası ve Mısır’ın denizdeki gaz üretiminin temel dayanağı olan Zohr sahasında üretimde yaşanan düşüşün ardından Mısır’ın gaz üretiminde bir sıkıntı meydana gelmesinin önüne geçmek.
Mısır'ın doğal gaz üretiminin artmasında Avrupalı ve Amerikalı şirketler önemli rol oynuyor. Ama son dönemde üretim günde yaklaşık 5,95 milyar fit küp'e düştü ve bu da GKRY (Güney Kıbrıs Rum Yönetimi) ve İsrail’den gelen gaz arzıyla da beslenen Mısır LNG ihracatında düşüşe yol açtı. Diğer yandan Mısır, ihracatın yanı sıra 100 milyona ulaşan nüfus artışı ile birlikte iç tüketiminde görülen yıllık artış nedeniyle (ki bu onu ve Türkiye'yi bölgesel gaz tüketiminin en büyük iki pazarı yapıyor), sürekli olarak gaz üretimini artırma ve yeni alanlar keşfetme ihtiyacı içinde. Mısır’ın enerji santrallerine ve fabrikalara, Kahire ve İskenderiye'deki bazı yerleşim bölgelerine ve bazı toplu taşıma araçlarına enerji sağlamak için gaza bağımlı olduğu da göz önünde bulundurulmalı.
Mısır petrol kaynakları, Nil Deltası havzasındaki gaz üretiminde yeniden bir artış ve ardından bilhassa Mısır gaz ihracatını besleyen GKRY ve İsrail gaz ihracatındaki artış potansiyeliyle birlikte Avrupa'ya LNG ihracatı oranlarında bir yükseliş bekliyor.
Diğer yandan GKRY de gazını ihraç etme yöntemiyle ilgili İtalyan Eni Şirketi ile müzakereler yürütüyor. Önerilen yöntemler arasında şunlar var, gazın sıvılaştırılması ve ardından özel tankerlerle ihraç edilmesi. Yahut inşa edilecek kısa vadeli bir boru hattıyla Mısır'ın Avrupa'ya yaptığı LNG ihracatına bağlanarak ihraç edilmesi. Ya da Hayfa'dan GKRY’ne uzanan ve ardından Avrupa Ortak Pazarı boru hattı ağına bağlanan bir boru hattı inşa edilmesi. Maliyet ve faydalara ek olarak, bu alternatiflerin her birinin önünde çok sayıda jeopolitik faktör var ve bu da yıllarca süren müzakerelere yol açıyor.