Uluslararası Enerji Ekonomistleri Birliği, konferanslarında açılış konuşmasını yapma onuruna bu yıl bir kez daha Kuveytli nükleer bilim adamı Dr. Adnan Şihabeddin’i layık gördü. Dr. Şihabeddin’e bu onur ilk kez, geçtiğimiz baharda Riyad'da düzenlenen birliğin 44. yıllık konferansında ve yine yakın zamanda Avrupa'da düzenlenen yıllık 18. Avrupa Konferansında verilmişti.
Aşağıda Dr. Şihabeddin’in enerji geçişi yol haritasına ilişkin kapsamlı bir perspektif sunduğu Avrupa Konferansı'ndaki konuşmasını özetleyeceğiz. Bu konuşmasında Dr. Şihabeddin, son küresel olayları ve bunların enerji geçiş süreçlerini değiştirmedeki rollerini dikkate alarak, dünyanın çok sayıda ve farklı ülkesinin çıkarlarını içeren küresel bir perspektifi açıklayan net bir vizyon sundu.
Dr. Şihabeddin’e göre, ‘enerji güvenliği’ konusu bu hayati konuyla ilgili tartışmalara ilk başta hakim oldu ve enerji güvenliğinin çeşitli yönlerinde ‘arz ve talep’in önemini gösterdi. Başarılı olması için küresel iş birliği ve katılım gerektiren karmaşık küresel enerji geçişi süreci ve elbette bununla ilgili uluslararası çıkarlar arasındaki ihtilaflar konusunda tüm katılımcıların görüşlerini yansıtan açık bir tartışmanın benimsenmesi gerektiğini ortaya koydu.
Karbondioksit emisyonlarının azaltılması konusu daha sonra büyük önem kazandı. Son zamanlarda kendisine Ukrayna'daki savaşın yanı sıra Kovid-19 pandemisi de eklendi. Sonra ilgiler üç boyuta yöneldi. Ama aynı zamanda önce koronavirüs pandemisi, şimdi de Ukrayna savaşı ve bunun yansımaları ve gelecekteki potansiyel gelişmeleri nedeniyle görüşlerimiz değişti.
Nitekim birçok ülke, endişelerini ele alırken, uluslararası ittifaklardaki değişimler, maliyetli ekonomik ve askeri tahsisler, milyonlarca mültecinin göçü, savaşın küresel tahıl ticareti üzerindeki etkisine ek olarak, küresel tedarik zincirlerinin iyileştirilmesi hakkında küresel pazarlarda hüküm süren kaygı gibi Ukrayna savaşının sonuçlarını ön planda tutmaya başladı.
Bugün, bu uluslararası gelişmeler ışığında, 2015 yılında iklim değişikliği ile mücadele için imzalanan Paris Anlaşması'nın nasıl uygulanacağına ve sıcaklık artışını 1.5 derecenin altında tutma imkanlarına ilişkin yaklaşık bin 200 senaryo var. Bu senaryoların çoğu, 2050 yılında sürdürülebilir enerji alternatiflerinin temel enerji ihtiyacını karşılayabileceğini varsayıyor. Senaryolar aynı zamanda bu alternatiflere o tarihten önce öncelik verilmesi ve bunlara yatırımın teşvik edilmesi gerektiğini farz ediyor.
Ancak Dr. Şihabeddin’e göre, bu senaryolar aynı zamanda sürdürülebilir enerjilerin istisnai zamanlarda enerjiyi güvence altına alma sorumluluğunu ne ölçüde üstlenebileceği konusunda soru işaretleri uyandırıyor.
Bu senaryoların çoğu, bilhassa güneş ve rüzgar enerjisine yönelik devlet desteğinin artması nedeniyle, son 20 yılda güneş ve rüzgar enerjisi tesisleri inşa etme maliyetindeki kademeli düşüşten dolayı bazı ülkelerde hükümetlerin ve kamuoyunun dikkatini çekti.
Ancak bilindiği gibi bu senaryolar, bu iki sektörün depolanma kabiliyetlerini veya acil durumlarda bunu destekleme kabiliyetine, yani her durumda enerji talebini düzenli ve sürekli bir şekilde karşılayacak dengeli bir enerji sistemi sağlama kapasitesine sahip olup olmadığını yeterince dikkate almıyorlar.
OPEC Genel Sekreter Yardımcısı ve eski Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu uzmanı Dr. Şihabeddin şu uyarıda da bulunuyor; Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri ve Uluslararası Enerji Kurumu tarafından talep edildiği gibi, diğer enerji kaynakları (petrol ve gaz) pahasına sürdürülebilir enerji alternatiflerine gereğinden fazla önem vermemeye dikkat edilmeli.
Dr. Şihabeddin, enerji geçişinin hedefinin sıfır emisyonla sınırlı olmadığını unutmamamız gerektiğini vurguluyor. Enerji geçişinin hedefi aynı zamanda artan küresel enerji talebini karşılamak için yeterli miktarlarda karbon salınımı içermeyen enerji kaynaklarını güvence altına almaktır. Bu noktada petrol sektöründeki yatırımların devamlılığının sağlanması, sanayileşmiş ülkelerin politikalarının ısrar ettiği gibi bu yatırımlara yönelik caydırıcı politikaların desteklenmemesi yönü de göz önünde bulundurmalı. Öte yandan ABD, Çin, BAE ve Suudi Arabistan'da olduğu gibi petrol üretimi sırasında karbondioksit geri dönüşümüne yönelik araştırmaların ve yatırımların geliştirilmesi teşvik edilmeli. Bu endüstrinin küresel enerji endüstrisinin geleceği için önemi nedeniyle, aynı zamanda diğer ülkelerdeki petrol endüstrilerinin karbondioksit geri dönüşümü endüstrisine olan ilgisi ve bu ülkelerde bununla ilgili yatırımlar da artırılmalı.
Özetle, istikrarlı bir enerji arz ve talep dengesi sağlanmalı ve bunu başarmak için enerji geçişi sürecinde karbon emisyonlarından arındırılmış petrole de yer verilmeli. Bu çözüm, sürekli ve dengeli bir sıfır emisyon dünyasında enerji güvenliğini ve tasarrufunu, aynı zamanda devletlerin çoklu çıkarlarını da dikkate alıyor.
Enerji geçişi sürecinde sorumluluklar adil bir şekilde dağıtılmalı. Örneğin son 150 yılda, sanayileşmiş ülkelerden kaynaklanan emisyonlar yaklaşık 2 bin 500 gigawatt karbondioksit miktarına ulaştı. Bu, sanayileşmiş ülkelerin sıcaklık artışını 1.5 derecenin altında tutma sorumluluğunu taşımaları gerektiği anlamına geliyor. Bunun için de karbondioksit emisyonlarını azaltma bütçesinin yaklaşık yüzde 15'ini üstlenmeyi ya da kendilerinin yol açtığı emisyonlardan kaynaklanan bu maliyeti karşılamak için gelişmekte olan ülkelere trilyonlarca dolar yardım sunmayı kabul etmeliler.
Sanayileşmiş ülkelerin emisyonlardan kurtulma sorumluluğunu üstlenmeyi kabul etmesi, gelişmekte olan ülkelere sorumluluklarını daha uzun bir süre boyunca üstlenme fırsatı verecektir.