İmil Emin
Mısırlı yazar
TT

Washington'un güvenilirliği ve Ortadoğu barışı

Amerikan dış politikası, onlarca yıldır taahhütlerini yerine getirirken güvenilirliğe dayandı. Ortadoğu da 1970'lerin sonlarında, Mısır ve İsrail arasındaki ilk Ortadoğu barış sürecini destekleyen ve teşvik eden Jimmy Carter'ın başkanlığı döneminde bundan nasibini aldı.

Bugün, Gazze'deki savaşı sona erdirme planının başlatılmasıyla bu güvenilirlik yeni bir sınavla karşı karşıya görünüyor. Söz konusu öneri, Başkan Trump tarafından “büyük bir gün, güzel bir gün ve belki de insan medeniyetinin en büyük günlerinden biri” olarak nitelendirildi.

Başkan Trump'ın barış planının çıtası yüksek ve değerli ve bu nedenle takdire şayan. Zira kendisi “Anlaşmanın binlerce yıllık sorunları çözeceğine ve ebedi bir barışı sağlayacağına” inanıyor. Burada da durmuyor, aksine daha da ileri gidiyor ve: “Sadece Gazze'de değil, tüm Ortadoğu'da barıştan bahsediyorum” diyor.

Bu, Washington'un karmaşık ve iç içe geçmiş Ortadoğu barış sürecinde dürüst bir arabulucu ve adil bir hakem imajını yeniden kazanması için gerçek bir fırsat mı?

Bazıları, tüm bunların Trump'ın Nobel Barış Ödülü listesindeki yerini sağlamlaştırmak için oynadığı bir oyundan başka bir şey olmadığını söylüyor.

Bu önemli değil. Bilhassa Gazze'deki geçiş süreci barışçıl ve sakin bir şekilde ilerler ve iki yıllık imha savaşını bitirirse, onu ilk tebrik edenlerden biri biz olacağız. Beyaz Saray’ın efendisi, o zaman daha da ileri giderse, yani çabaları İsrail Devleti ile birlikte emniyet içinde yaşayan bağımsız bir Filistin devletinin kurulması yönündeki son zamanlarda artan uluslararası çağrılarla örtüşürse, adını gururla taçlandırma hakkına da sahip olacaktır.

Washington'un Ortadoğu'daki güvenilirliği, küresel jeopolitik çerçeveler dönüşüp değişirken, küresel nüfuz alanları boşaltılıp yeniden doldurulurken ve Gramsci’nin canavarlarının hüküm sürdüğü, eskinin yok olduğu ve yeninin doğmakta zorlandığı bir çağda, siyasi ve askeri ittifaklardan söz edilirken, kaçınılmaz olarak dünya genelindeki Amerikan çıkarlarına da yansıyor. Dolayısıyla, modern bir diasporanın hüküm sürdüğü bu dönemde, Washington'un Ortadoğu ve Asya'daki, hatta dünya genelindeki Arap ve İslam ittifaklarını kaybetmemesi olumlu bir gelişmedir.

 Başkan Trump, gelecekteki bir Filistin devletinin temellerini oluşturacak etkili Filistin kurumlarının (parlamento, mahkemeler, mali otoriteler ve polis güçleri) kurulmasına kararlılıkla ve azimle yardımcı olursa, haklı olarak tarihe geçecektir. Bu, söz konusu devletin inşasının herhangi bir siyasi çözüm veya ateşkesten önce gelmesi veya en azından bunlara eşlik etmesi gerektiği anlamına geliyor.

Şimdiye kadar, Başkan Trump'ın karizmatik çekiciliği ve varlığı güçlü bir şekilde duruma hakim görünüyor. Selefi Joe Biden'ın uygulayamadığı baskıyı Netanyahu'ya uygulamayı başardı.

Ancak tartışmasız gerçek şu ki, gerçek, adil ve kapsamlı barış, ateşkesin veya İsrailli rehinelerin Filistinli tutuklularla takas edilmesinin ötesindedir.

Trump yönetimindeki Amerikan politikalarının güvenilirliği, Oslo Anlaşmaları'ndan günümüze kadar tekrarlayan krizleri sona erdirmek için yeni çatışmaları önleyecek mekanizmalar kurulması ve net vizyonlar oluşturulmasıyla pekişecektir.

Beyaz Saray’ın efendisi, ilk döneminde ABD büyükelçiliğini Tel Aviv'den Kudüs'e taşıma kararını alabilen Amerikan başkanı olmakla övünüyor. Ancak gerçek şu ki, bu karar Arapların ve Müslümanların, hatta Doğu Kudüs'ün işgal altındaki bir toprak olduğunu kesin olarak bilen dünyadaki tüm özgür insanların kalplerini en derinden yaralayan bir karardı. Bu nedenle, belki de Trump'ın adını Amerikan imparatorları tarihine yazdırmasının altın kapısı, bağımsız bir Filistin devletinin doğuşu ve gelişimi için gerekli düzenlemeleri başlatmaktır.

Washington'un güvenilirliği artık genç nesil Amerikalıların gözünde apaçık ortada. Onlar, bir tarafın çıkarı uğruna bir diğerine karşı adaletsizliğin ve aşağılanmanın devam etmesinin adaletsizce olduğuna inanıyorlar. Dahası Amerikan Yahudileri arasındaki akıllı kişiler, sağcı İsrail baskı politikalarının, dünyanın ırkçılığını ve vahşetini onaylamadığı İsrail Devleti'nin varlığına yönelik en büyük tehdit olduğuna, bunun Orta Çağ Avrupası'nda birkaç yüz yıllık acı deneyimden sonra, bir kez daha gettoya dönmesi anlamına geldiğine inanıyor.

Trump, Washington'a güvenilirliğini geri kazandırabilecek mi?

Amerikan medyasında Netanyahu'nun Trump'ın çabalarını engellemesi konusunda uyarıda bulunan birçok ses yükseldi. Dahası Yedioth Ahronoth'tan İsrailli gazeteci Jonathan Lis birkaç gün önce şöyle yazdı: “Savaşın başlangıcından bu yana Netanyahu, defalarca görüşmeleri rayından çıkarma ve ilerlemeyi engelleme yolunda adımlar attı. İsrail, kabul edilemez taleplerle zehirli haplar teklif etti.”

Netanyahu, Washington'a zafer kartlarını sunarak ateşi yeniden mi alevlendirecek, yoksa Washington Olimpos Dağı'ndaki ışığını geri mi kazanacak?