Modernistlerin keskinliklerine İslami kesimlerden de aynı mukabeleyi gösterenler ve aynı keskinlikle karşılık verenler var. Oysa ki keskinlikleri törpülemek gerekir. Modernist ya da İslamcı zeminden gelsin ‘keskin sirke küpüne zarar’ dedikleri gibi bu kimseler kendi bünyesine de zarar verebilir. Sözgelimi Afganistan’da laik zeminli bir Emanullah Han dönemi yaşanmıştır. Bir de bunun karşılığı olan Taliban dönemi teşekkül etmiştir. Bu iki tablo madalyonun iki yüzüdür. Emanullah Han’ı Afganistan’daki kabile sistemiyle birlikte Taliban’ın bağlı bulunduğu dini akım olan Diyobendi akımı yıkmıştır. Çünkü haddini aşmış ve Kemalist inkilaplardan mülhem olarak geleneksel kıyafetlere karşı savaş açmıştır. Bu ise önce infiale ardından da devrilmesine ön ayak olmuş ve yol açmıştır. Daima ifrat tefrit ve bir de itidal noktaları olagelmiştir. Bunlara ifrat tefrit ve hadd-i vasat demek mümkündür. Bu anlamda İslam tarihinde itidal noktasını aşan ve ifrata varan akım ve zümrelerin ilkleri arasında Hariciler göze batmaktadır. Haricilik aniden ve birden teşekkül etmiştir. Şiilik ise hala teşekkül devrini tamamlamamıştır. Emeviler ise ehli tefriti temsil ederler. Her iki zümre karşısında yer alanlar da itidali temsil ederler. Emeviler kendi sıfatlarını bazen başkalarına yakıştırmış ve kondurmuştur. Sözgelimi Yezid’in Kufe Valisi Ubeydullah İbni Ziyad, Hani gibi Hüseyin Bin Ali (R.Anhu) temsilcilerine ‘sen Haruralısın yani Haricisin ve kanın bile helaldir’ demektedir. Günümüzde de benzeri davranış kalıpları ve teamülleri devam etmektedir. Kısaca Müslümanlar arasında aşırılar çıkabilir. Çıkmıştır da. Bu İslam’ın değil coğrafya ve şartların ürünüdür. Tarihte Emeviler ve günümüzde Batılılar gibi bunları nahak yere kullananlar, istismar edenler de çıkmaktadır. Şiiler ile Hariciler İslam fırkaları arasında aşırılık arazları gösteren ilk sosyal, siyasi ve inanç kümeleridir.
Afganistan gibi ülkelerde ise aşırılık bazen İbni Haldun’un ifadesiyle coğrafi karakter kazanır ve taşır. Çöller, kutuplar ve zor arazi şartları bazen sert mizaçlı insan tipleri üretebilir. Vikingler, Moğollar ve Hariciler bu insan tiplerine örnek teşkil eder. Bu açıdan hanefilik gibi gayet akla ve kıyasa dayalı ılımlı mezhepler bile Afganistan coğrafyasında tanınmaz hale gelir ve ayrıştırıcı özellikler kazanabilir. Batı’nın göbeğinde Bosna’da ise farklı karakter yansıtabilir. Bundan dolayı bazen Boşnaklar geniş meşrepli insanlar olarak anılırken mukabilinde Afgan hanefilerine de sıkı meşrepli denilebilir. Kısaca insanları sadece mezhep yönlendirmez coğrafya da mezhebin anlaşılmasına ya da pratik olarak uygulanmasına ve yaşanmasına katkı sunar.
Buradan nereye gelmek istiyoruz? Taliban’ın esnemeyen uygulamalarına bazıları övünme babında müstebit Sünnî, müstebit Hanefi, müstebit Matüridi unvanını kullanıyor. Tabiri caizse bu sıfatlar, kimseyi takmaz ve başına buyruk hareket eder anlamındadır. Başkalarını umursamayan bir tarzı akla getirir. Bu da tam da Taliban anlayışını yansıtmakta ve temsil etmektedir. Belki bu uygulamalar Afganistan’a özgü kalabilir ama küreselleşme dalgalarının duvarlarımıza vurduğu günümüzde çağdaşlığın tortularından masun kalmak mümkün değildir. Müstebit tabirini olumlu anlamda kullananlar bunun zıddını acziyet olarak kabul ediyor. Onlara göre müstebit ifadesinin tefriti vardır ama haddi vasatı yoktur.
Gazetelerde okuduğumuza göre Afganistan’da kız okulları ya da laik kisveli eğitim kurumları yeraltına inmiş ya da taşınmış! Bu ne anlama geliyor? Komunizm döneminde Afganistan dahil Orta Asya cumhuriyetlerinde İslami eğitim ‘irticai eğitim’ yaftasıyla yeraltına itilmişti. Bu eğitim yuva ve kurumlarını işleten birçok hoca da ‘Vehhabi tasmasıyla’ ve benzeri yaftalamalarla tasfiye edilmiş ve ortadan kaldırılmıştır. Bu anlamda Özbekistan ve Tacikistan gibi ülkeler nice katı uygulamalara ve zorluklara sahne ve tanık olmuştur. Şu anda ise Afganistan’da tersinden bir rüzgar esiyor.
Bir Belüc ya da Peştun atasözüne göre kadının yeri evi ile kabri arasındadır. Bu nedenle de şark toplumlarında okur-yazar kadının oranı düşük kalmıştır. BBC Afgan servisinin hazırladığı habere göre, ‘Learn Afghanistan’ (Afganistan Öğrensin) adlı eğitim gönüllüleri derneğinin de dahliyle kurulan ‘yeraltı okul ağında’ genç kadınlara yüz yüze ya da uzaktan eğitim imkânı sağlanıyor.
30 kişilik sınıflarda devam ettirilen eğitim kampanyasında, okullarda çalışanların da büyük çoğunluğunu kadınlar oluşturuyor. Sınıfta eğitim alan kadınlardan birinin BBC muhabirine kullandığı, “Çaktırmadan eğitim alıyormuşum gibi. Oysaki hayatımı geri kazanıyorum” ifadeleri Afgan kadınların Taliban sonrası yaşadığı şartları ortaya koyarken, yaklaşık altı aydır bu okulda öğretmenlik yaptığını söyleyen öğretmen ise muhtemel bir Taliban baskınından korkmasına rağmen küçük kızlara yardım etmek için devam edeceğini söylüyor. Taliban yönetimi her ne kadar kadınların eğitime katılmasının tamamen yasaklanmadığını ve “gerekli müfredat değişiklikleri” sonrası kadınların eğitime katılacağını söylese de bu muhatap kitleler nezdinde pek de inandırıcı olmuyor. Kulak asılmıyor.
Eğitimin kayıt dışı hale gelmesi ve yeraltına çekilmesi ve alternatif eğitim yuvaları oluşması uzun vadede Taliban’ın altını oyar, zeminini yıpratır. Nitekim Polonya’da Komunizmin sırtını yere getiren sadece Dayanışma Sendikası değil görünmez üniversite ya da yeraltından faaliyet yürüten gizli üniversitenin ya da eğitim ağının olmasıdır. Bunun bir hikayesini de yazar Ümit Şimşek kaleme almıştır. Eğitim su gibidir inbisat kanunu vardır ve kimse önünde duramaz. Bu hususta ‘müstebit Taliban’ın itidale varması ve cıvıtmaya da mahal vermeden ölçülü olarak kadınların eğitimine taraftar olması beklenir. Aksi takdirde kadın konusu nasıl İran rejimini yıpratıyorsa Taliban’ı da yıpratacaktır.
Batılı fikir akımlarına kapılmadan şark normlarına uygun eğitim vermek her zaman mümkündür. Belki doğru olan da budur. Muayyen nispette de olsa sınırlardan modern dalgaların sızmasına engel olamadığınız gibi aynı zamanda kadınların tümden eğitimine de engel olamazsınız. Astarı yüzünden pahalı hale gelebilir. Zamanın da bir hükmü var. Buna ilcaat-ı zaman yani zamanın icapları, gerekleri de denmektedir.
Orta yol, İslami değerlerle zamanın gereklerinin buluşma noktasıdır.