Emel Abdulaziz Hezzani
Suudi yazar
TT

Savaş barışın imtihanıdır

Hamas hareketinin askerî kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları’nın Gazze muhitine ve içindeki yerleşimlere beklenmedik baskını, sağcı Başbakan Binyamin Netanyahu’nun başına çekiç darbesi gibi geldi. Netanyahu, sadece bir başbakan sıfatıyla değil, aynı zamanda yargı kararlarını işine gelecek ve onu yaklaşan yolsuzluk suçlamalarından koruyacak şekilde ayarlamak için yargı ve Knesset ile girdiği çocukça maceraları ve de kibriyle İsrail’in içini istikrarsızlaştırdı. Böylece kendisine karşı, halen düşmanları arasında uyuduğunu ona unutturan bir iç cephe ateşlediği için ilk sorumlu olduğunu biliyor.  7 Ekim’den önce İsrail’de genel algı, sınırların dışında güvenliğin istikrarlı olduğu yönünde idi. Çünkü Hamas, yaklaşık iki yıldır gizleniyor, diğer gruplar da ondan neredeyse hiç ses almıyor, ateşkes devam ediyor, yani her şey yolunda gidiyordu. Bu algı, Hamas’ın operasyonlarını finanse eden İran’ın zayıf durumda olduğu ve Lübnan Hizbullah’ının, Lübnan dışından ve içinden izlendiği kanaatini pekiştirdi. Tüm bunlar, İsrail genel ve askerî istihbaratının saflığını ortaya koyan büyük bir stratejik hataydı.

Olanlar oldu ve İsrailliler öldürülmeyi, yerinden edilmeyi ve esareti tattı. Ama ne yazık ki hikâye, adil görünen bu sonla bitmeyecek. En önemli mağdurlar, güvenliklerini yakın zamanda geri alacak olan İsrailliler değil, Hamas’ın ikincil hasarlar olarak adlandırdığı Gazzeli sivillerdir. Filistinli ölülerin sayısı on binlere de ulaşsa, Filistinli grupların liderleri bu durumu umursamayacak ve Hamas, İsraillilere yönelik saldırısına karşılık Gazze halkından binlerce kurban sunacak. Bu, iki taraf arasında bir savaş değil. Bu, zayıf tarafın güçlü tarafa yaptığı beklenmedik bir baskındır. İsrail’in kibri ve onlarca yıldır uyguladığı baskıya karşı kin besleyen herkes bu sürprize sevinecek. Ama bir sonraki sahne korkutucu. Zira Gazze, İsrail’in peş peşe gelen saldırıları karşısında çökecek ve Gazze halkı karanlık geceler yaşayacak. Belki İsraillileri öldürmenin sevinci, zihinlerde bir 50 yıl daha yaşayacak; bunu her yıl anacak ve bunun için şiirler ve filmler yazacaklar. Ama her zamanki gibi kimse denklemin diğer tarafına bakmayacak.

Bu saldırının -Hamas’a değil de- Filistin davasına getirisi nedir? Netanyahu tarihini parçalamayı bekleyen İsrail iç cephesi; Netanyahu’nun safında, Hamas’ı kökten bitirmeyi hedefleyip, bundan daha azını kabullenmeyecek olan tek cephede birleşecek. Netanyahu’nun ordusu, bir hava desteğiyle Gazze’ye karadan müdahale edip, burayı bir harabeye çevirebilir. İster uzun ister kısa olsun, hepsi de ürkütücü birçok senaryo var. Gelgelelim bu korkunç gelecek, düşman kalesine gol atabildikleri sürece grupların umurunda değil. Netanyahu’nun kanlı niyetleri, ABD yönetimine ve tüm dünyaya her türlü intikam eyleminin mübah olduğuna dair bir mesaj vermek için bazı İsrail medyası tarafından, 7 Ekim’in 11 Eylül’ü andırdığı ve benzer sayıda kurban alan ani bir saldırı olduğu düşüncesine hizmet edecek şekilde servis edilecek.

İsrail hükümeti, krizin dumanları dağıldıktan sonra iki devletli çözüme ulaşmak, Oslo Anlaşması’na riayet etmek ve yerleşim alanları konusunda bir anlaşmaya varmak için Filistin hükümetiyle ciddi bir şekilde çalışmalı ve gerçek çözümler sunmalıdır. Filistin hükümeti de sembolik değil, fiili olarak tüm Filistinlilerin hükümeti olmayı taahhüt etmelidir. Bu şartlar altında barıştan bahsetmek garip gelebilir ama gerçeklik bize, çatışmaların sakin durumun sunamayacağı çözümlerle sona erebildiğini öğretti. Filistin meselesinin artık sloganların sesine değil, aklın sesine ihtiyacı var. Filistin de İsrail’de de barış istemeyen taraflar mevcut; zira barış, onların çıkarlarıyla çatışıyor.  Bu taraflar şu ana dek anlaşmaların aleyhine olarak ilerlediler. Mısır ve Katar gibi arabulucu ülkeler, İsrailli çocuk, kadın ve yaşlı esirlerin serbest bırakılması için Hamas’la arabuluculuk yapmaya çalışıyor. Bu sonuç verebilir. Ama İsrail bu kez yetinmeyecek ve tepkisi farklı olacak. Üstelik sadece ölü, yaralı ve esir gibi zararlardan dolayı değil. Aynı zamanda İsrail askerî sisteminin itibarını geri kazanmak ve içerideki vatandaşların moralini yükseltmek için de çaba gösterecek.

Tüm bu gelişmeler ve olumsuz haberlerle birlikte ortaya konan veya konacak olan herhangi bir barış projesine tutunup, onu korumak gerekiyor. Bu, barış çağrısı yapanlar için zorlu bir imtihan. Çünkü asıl zafer, Filistin birliğinin tek hükümet ve iki devlet altında, üç semavi dinin ortak Kudüs’ünde teşekkül etmesidir.