Gazze Savaşı, karmaşık dinamikleri ve şok edici yansımalarıyla güvenlik, jeopolitik ve insani durumlar üzerinde büyük bir etki yarattı. Söz konusu etki medyada da ortaya çıktı. Bu, insanların uzun süre hakkında konuşacağı birçok tartışma ve anlaşmazlığa yol açacak bir etkidir.
7 Ekim'de başlayan Gazze Savaşı'nın medya alanına yaptığı en önemli etkiler arasında şunlar yer aldı: Bir meslek ve endüstri olarak medyaya ilişkin temel soruları yeniden gündeme getirdi. Bu bizi, “gazeteciliğin tanımını” yeniden hatırlamaya zorlayabilir.
Doğu ve Batı'daki eleştirmenler ve analistler, bu savaşla ilgili medya özetiyle büyük ölçüde rahatladılar.
Batı medyasındaki etkili bir sektör (bir endüstri, bir hizmet sistemi ve bir dizi taahhüt ve standart), bunu temsil eden önde gelen kurumlar tarafından işlenen felaket niteliğindeki hatalara ilişkin raporların devam etmesinden sonra, konumunu korumada veya geçerliliğine ikna etmede başarısız oldu. Bunu izlemek hiç de zor değildi ama savunmak ve meşrulaştırmak çok zordu.
Buna dayanarak bazıları, Batının prestijli medya kurumları ve ciddi akademileriyle oluşturmak, netleştirmek ve benimsenmesini teşvik etmek için çok çalıştığı mesleki yükümlülüklerden tamamen vazgeçme fırsatının bulunduğunu ve bunun da medyanın profesyonelliğinin arttırılmasına olumlu yansıyacağını buldu.
Gazze'de yaşananlardan etkilenen Arap medya profesyonellerinin söylediklerine göre, “Örneğin; Doğu'da bizim, onları geliştirenlerin ve onlarca yıldır bizi onlarla istismar edenlerin yerine getiremediği ve ilk zor sınavda terk ettiği değerlere ve standartlara tutunmamız doğru değil.” Medyaya yaklaşımda tarafsızlık veya nesnellikten bahsetmenin, bu standartları iddia edenlere ve kendi sorumluluklarını yerine getirmeden basitçe ihlal edenlere karşı ‘kibir’ ve ‘boş yere teklifte bulunmadan’ başka bir şey olmadığını gördüler.
Geçtiğimiz hafta Kahire'de düzenlenen Mısır Medya Forumu’na katılan bazı medya profesyonelleri bunu söyledi. Biz de aynı akordu çalan diğer birçok kişiyi birçok platformda bu şekilde okuyup duyduk.
Bu forumda ‘Batı medyasının çöküşünü’, ‘mesleki değer ve standartlardan kopuşunu’ ve medya tarafsızlığı fikrinin çöküşünü ya da denge, nesnellik ve bağlamı gözden kaçırmamak gibi diğer mesleki değerlerle birlikte gerçeklikle bağdaşmazlığını yeniden işitebildik.
Bazıları, Batı medyasının büyük bir bölümünün mesleki yükümlülüklerini yerine getirmedeki başarısızlığına dayanmak istiyor. Bu durum, özellikle Batı medyasının Gazze Savaşı’nın başladığı ilk haftadan itibaren savaşa ayak uydurduğu ve bazılarının “Doğu'daki medya profesyonellerinin hesaplarını bitirdiği” sonucuna vardığı ve artık kimsenin çatışmalarla ilgili haberlerindeki ön yargılarını eleştiremediği zamanlarda da yaşandı.
Onlara göre, İnsanlara mesleki açıdan dürüst olmalarını emreden Batı medyası, kendini unutarak önyargı bataklığına düşmüş ve dünyanın diğer bölgelerindeki medya profesyonellerine haberlerinde önyargılarını dile getirmeleri halinde hiçbir kısıtlama veya mesleki yükümlülük bırakmamıştır. Çünkü önyargıların çokluğu ve çeşitliliği kamuoyuna kendi fikrini oluşturma ve gerçekleri ortaya çıkarma fırsatı verebilir.
Böyle bir teklif birçok sebepten dolayı kabul edilemez. Bu nedenlerden ilki, bu sonuca teslim olmanın, gazeteciliği, konum ve çıkarların propaganda aracı olarak yeniden tanımlamamız anlamına gelmesidir. Kamuoyunun elindeki tek fırsat bu önyargılara ulaşmaktır. O halde mesleğin temellerini yıkan, varlık sebebini baltalayan, misyonunu ve çalışanlarının görevlerini değiştiren doğru bilgiye ve bu bilgilerde teyit edilen gerçeklere ulaşmak için aklı ve vicdanı kullanmalıyız.
Gazetecilik mesleğinin içerdiği mesleki standartlar ve yükümlülükler; tarafsızlık, denge, bütünlük, nesnellik ve editoryal bağımsızlık gibi şeyler, açık bir görecelik derecesi ile karakterize edilir. Bu, davranış kurallarında, onur kurallarında ve kurumsal kurallarda görünür. Açıklamaya göre ‘değer’ ve ‘standart’ olarak karşımıza çıkar. Bildiğimiz gibi değer, gerçekleşme yolunu teşvik etmek, motive etmek, ilham vermek ve düzenlemek için oluşturulmuştur ve her uygulamada ve her bağlamda takip edilmesi gereken bir hedef olarak sunulmamaktadır.
Davetçinin çağırdığı değer ve erdemlerden vazgeçmesi, o değer ve erdemlerin etkisiz ve boş olduğu anlamına gelmez. Batı medyasının büyük bir bölümünün Ukrayna, Gazze veya Sudan'daki savaşa objektif bir şekilde yer vermedeki başarısızlığını kabul ederken, onun yükümlülüklerini yerine getirmedeki başarısızlığı, herkesin bunu reddetmesi ve ona ağırlık vermemesi gerektiği anlamına da gelmiyor. Mesleki hatalar yapmaktan veya basın özgürlüğünü ihlal etmekten başkalarını sorumlu tutmak yeterli düzeyde ahlaki duruş kazandırmaz.
Gazetecilik propagandadan farklıdır ve onun bu dünya için önemi de bu farklılıkta yatmaktadır. Sıcak çatışmayı kapsayan objektif ve doğru bir haber, bir çatışma ortamında halkın alabileceği en iyi haber olmaya devam ediyor. Gazeteciliğin değerlerine ve bağımsızlığına bağlı olduğunu iddia eden herkes, başkaları ne kadar vazgeçerse geçsin, bunlara uymak ne kadar zor ve maliyetli olursa olsun, çalışmalarında bu standartlara uymak zorundadır.