Semir Ataullah
Lübnanlı gazeteci - yazar
TT

Üçüncü teori değil, ilk gerçek

Husiler ile Kuzey Kore arasında bir karşılaştırma yapma düşüncesine karşı koymak mümkün değil. Füze atışlarıyla daimî bir festival havası ve yoksulluk endüstrisinde sürekli bir boğulma. Başka hiçbir şey yok. Güney Kore, benzersiz bir bina inşa ederken, Kim Jong-Un da sevinç içinde Japonya’ya füze fırlatıyor. Kutlanacak başka bir şey yok. Hiçbir şey. Sadece füze…

Tabi Kuzey Kore’nin sahibi, füzeleri üretip suda, havada veya kıyıda uçuruyor. Ama Husiler, üretmiyor. Husiler füzeleri fırlatıyor ve havalimanlarını bombalayıp patlatıyor. Bazı insanlar gibi bazı devletlerin de iyi yaptığı tek bir şey var: yıkım.  

Güç sahibi bazı ülkeler var, ama bu ülkelerin güçten başka bir şeyi yok, ondan gayrı bir şey bilmez, uygulamazlar. Bir kısmı bu gücü doğrudan uygular, bir kısmı da aracılar yoluyla.

Son yıllarında (Sovyetler Birliği) yurtdışına tek bir asker göndermedi; bunun yerine Batılı sömürgeci güçleri kovmaları için Kübalıları Afrika’ya gönderdi. Kübalılar, mahir savaşçılardı. Daha sonra doğrudan savaşmaya karar verdi ve askerlerini Afganistan’a gönderdi. Ağır bir hezimete uğradı ve ardından Sovyetler Birliği’nin sonu geldi.

İran, şu ana kadar ‘danışman’ ekipleri dışında güçlerini herhangi bir sahaya göndermedi. ABD, Vietnam’daki savaşına onlarla başladı ve savaş bilindiği şekilde sona erdi.

İran karada ve denizde savaşlarını aracılar üzerinden yürütüyor. Bölgeyi işgal edip tutuşturma becerisine sahip ve bunu yaparken sadece karar sahibi olarak görünüyor. Husi Cumhuriyeti’nde halen düzgün yollar yok. Hatta görüntülere bakılırsa savaşçılarının askerî kıyafeti bile yok, onun yerine bir tür pelerin/örtü olan ‘şemle’ kullandıklarını görüyoruz. Ancak İran fabrikalarının gerektiğinde yeteri kadar füzesi ve askerî botu muhakkak vardır. Artık helikopter ekipleri ve Süpermen aletlerini ve kameralarını kullanan fotoğrafçı ve yönetmen ekipleri de var.

Sorun şu ki İran, tamamen Sovyetlerin yöntemini kopyalıyor: Müttefiklerine silah dışında bir şey sunmuyor ve onlardan savaştan başka bir şey talep etmiyor. Her ikisi de tek başına bir büyüme, ilerleme ve yeterlik gücü oluşturmaz. Belki Kuzey Kore gibi bir göz korkutma, çatışma, kontrol ve nüfuz gücü oluşturabilirler. Peki sonra? Sovyet tecrübesi çöktü, çünkü halk; ekonomik yeterlik, gönül rahatlığı, iki saat kuyrukta beklemeden bir ekmek alabilme gibi dünyevi dertlerle uğraşırken o uzaya çıktı.

Ortada ‘üçüncü bir teori’ yok, tek bir gerçek var. Ya geri kalma ya ilerleme. Yeterlik veya fakirlik. Ürettiğimiz bir tekne ya da kaçırdığımız bir tekne. Emniyet içinde bir halk yahut ailesi ve kuzenleri dağlarda savaşmaya devam eden bir halk.

İnsanları korkutabilmek büyük bir maharet değil. Maharet, onlara güven verebilmektir.