Farz edelim ki ABD Ulusal Güvenlik Konseyi’nin bir toplantısı sonunda üst düzey bir ABD’li sözcü şu açıklamayı yaptı:
“Amerikan üslerinin Irak’ta kalma ihtimali konusunda Irak hükümetiyle anlaşmaya varılamaması üzerine ABD Başkanı’nın, ülkesinin terörle mücadeleye yönelik Uluslararası Koalisyon’dan çekilmesi yönünde aldığı kararının uygulanması kapsamında Washington saatiyle bu sabah, son ABD askeri de Irak’tan tahliye edildi.”
Farz edilen bu tarihte “Irak İslâmî Direnişi” denen güçler, ‘kutsal’ cihatçı hedeflerine varmış ve Büyük Şeytan’a karşı tarihî zaferlerini elde etmiş olacaklar.
Farz edilen bu sahne, Afgan sahnesinden uyarlanmış olabilir. Ancak orada Washington, tek bir tarafın çoğunluğu temsil ettiğini ve bu tarafın ideolojik tabiatı ne olursa olsun komşularıyla ve uluslararası toplumla ilişkisi ne olursa olsun Afganistan’ı idare edebilecek belirli düzeyde bir teşkilatlanmaya sahip olduğunu biliyordu. Washington’ın hedefi, askerlerini sağ salim ülkelerine geri döndürmek ve ABD’nin bölgesel taraflarca yıpratılmaya ve kışkırtılmasına son vermekti.
Ama Irak’ta ABD’nin çekilmesinden sonraki tehlikeler ve hiçbir tarafın bu boşluğu dolduracak kapasitede olmayışı, Irak topraklarının birliğine yönelik doğrudan iki tehdittir. Bu, Silahlı Kuvvetleri zayıflatmaya ve savaş doktrinlerini boşaltmaya yönelik sistematik politikanın bir sonucudur. Nitekim tüm bileşenler, ulusal veya ideolojik karaktere sahip yardımcı askerî güçler lehine Silahlı Kuvvetlerin rolünü sınırlamaya çalıştı.
Mezhepsel, ulusal, bölgesel, dikey ve yatay bölünmelerin olduğu ve herkesin silahla ve ideolojiyle silahlandığı bir ülkede ve tek mezhep, tek millet, tek bileşen ve tek kimlik coğrafyası içinde bireyler, gruplar, bileşenler, mezhepler ve milletler olmak üzere herkes, kendini savunma ve uzak veya yakın ötekine ya da sınır içindeki veya dışındaki komşuya güvenmeme bahanesiyle şiddete başvuracak.
Değişim üzerinden 20 yıl geçmesine rağmen 2003 rejimi, kapsayıcı bir ulusal kimlik oluşturamadı, peş peşe gelen hükümetler de devlet saygınlığı tesis edemedi. Bu, en büyük bileşenin sorumluluğudur.
Afganistan’da en büyük bileşeni temsil eden Taliban hareketi, şiddeti tekeline alma kararını hayata geçiren devletini idare etmeyi başardı ve Pencşir Vadisi’ndeki tehdit kaynaklarını hızla ortadan kaldırdı. Ama Irak’taki en büyük bileşenin temsilcileri, yani iktidardaki silahlı Şii siyasal İslamcı örgütler, bizzat kendi aralarında ve iktidarın nasıl yönetileceği konusunda bölünmüş ve devletin kurumlarıyla zenginliklerini tekele almak için şiddet kullanmaya hazır durumda.
Daha önce Tahran, tek başına iktidar yetkisi veren ve istediği zaman da alan Washington’la dengeyi kontrol etme bahanesiyle bu gruplar arasındaki ritmi kontrol edebiliyordu. ABD’nin geri çekilmesiyle sadece Yeşil Bölge’de bulunanların meşruiyeti düşmeyecek, aynı zamanda Yeşil Bölge’nin kendisi de gayrimeşru hale gelip, düşecek.
Herkes Washington ile Tahran arasındaki bozulan dengenin yansımalarının taşıdığı tehlikelerin farkında. Askerî olmayan, etkili ve büyük baskı araçlarına sahip olan Washington, bu sayede Irak hükümetini kuşatabilir ve onu ekonomik ve mali açıdan cezalandırabilir. Tahran ise ABD’ye şantaj yapma kartını kaybedecek ve Irak’ın çamurunda ve ölümcül ayrıntılarının şeytanlarında tek başına boğulacak.
Direniş bahanesi sona erdikten sonra bu güçlerin, devletten geriye kalanı tekellerine almak için girdikleri çekişmelerde ya da kendi coğrafyaları olan orta ve güney bölgelerde verdikleri nüfuz mücadelelerinde, ayrıca Sünnilerin ve Kürtlerin coğrafi alanlarıyla olası çatışmalarında şiddete başvurmaları uzak ihtimal değil. Siyasi, bölgesel, ideolojik ve kabilevi anlaşmazlıkları; bileşenleri arasında hesaplaşma mücadelesine dönüşecektir. Özellikle de bölgelerinde parti ve aşiret temelli silahlanmanın yoğun bir şekilde yayıldığı ve devlet fikrinin ve devletin güvenlik ve askerî kurumlarının yok olduğu bir durumda. Ayrıca hasımlarının başarısızlığından ve hamilerinin bir sonraki Irak sahnesini kontrol etme yeteneklerinin azalmasından faydalanarak, hasımlarına saldırmak için uygun anı kollayan güçlü taraflar da mevcut.
ABD çekilse de çekilmese de iktidardaki Şii Koordinasyon Çerçevesi’ne mensup güçler arasındaki anlaşmazlıklar gün yüzüne çıktı. Nitekim geri çekilme fikri önerildiğinde önde gelen mücahitler ve direnişçiler, bu çekilmenin gerçekleşmesi için baskı yapmakta tereddüt etti. Bu da yakın vadede bu çerçevenin birliğinin devam edip edemeyeceğine dair sorgulamaya sebep oluyor.
Devlet İdaresi Koalisyonu ise Çerçeve güçlerinin, Sünnilerin en güçlü temsilcisini ortadan kaldırma ve Erbil’i tehdit etmeyi sürdürme kararı almasından sonra varlığının gerekçesini kaybetti.
Devamı var…