Gazze savaşında olduğu gibi, büyük olaylara eşlik eden tanıdık tartışmalarda, bazıları kendileri gibi düşünmeyenlere karşı sıklıkla “tarih”i kullanırlar. Farklı düşünenler "tarihin doğru tarafında" durmamakla nitelenirler ve Leon Troçki'nin rakipleri Rus Menşeviklerden bahsederken kullandığı ifadeye atıfla bunların sonunun “tarihin çöplüğü” olması kaçınılmazdır.
Gerçek şu ki, tarihi temsil etmek ve kendine mal etmek, maksimum sahnesel coşku ve minimum alçakgönüllülüğü birleştiren bir mesele olmaya devam ediyor. Hayat deneyimleri, ertesi günü tahmin etme ve öngörme yeteneğinin ne kadar sınırlı ve koşullu olduğunu defalarca kanıtlamıştır. Konu üzerinde düşünen ve tahminlerde bulunurken mütevazi olmayı tercih edenler arasında bu sınırlılığı şu basit nedene bağlayanlar da var; biz geçmişi doğru ve derinlemesine bilsek bile bu bilgi, geleceğin getireceği yeni olasılıkların yanında çok küçük kalacaktır. Ne doğa, ne insanların yapıları, ne hata olasılıkları, ne de diğer faktörler gelecekten kesin ve geri döndürülemez bir şekilde emin olmamıza imkan tanımaz.
Bilinmeyen ve şaşırtıcı geleceğin bilinen geçmişten farklı olduğunu varsayan bu görüşe karşıt olarak, tarihin ilerleyişine dair kesin bilgiye sahip olduklarını iddia ederek yarının dünün sadık bir devamı olduğunu iddia edenler de her zaman var oldu. Bu kişiler için tarihin kendisini tekrarlayarak ilerlediğini ve buna hükmeden prensibin “geri dönüş” olduğunu düşünmek doğaldı. Dindar Şii Müslümanlara göre Mehdi nasıl geri dönecekse, dindar Hıristiyanlar için de Mesih kaçınılmaz olarak geri dönecektir. Böylece tarih, kötülük ve şeytani an olan gidiş ile iyilik ve refah dolu an olan dönüş arasında gidip gelir. Bu arada, Ali Hamaney'in yakın zamanda bize söylediği gibi, günümüzün ve geleceğin savaşları geçmişin savaşlarının yeniden canlandırılmasından başka bir şey değildir. Hamaney’e göre “Hüseyni cephe ile Yezidi cephe arasındaki savaş devam eden bir savaştır.”
Ancak başka bir açıdan bakıldığında, 19. yüzyıl Almanya'sında “tarih bilimi”nin kurulmasıyla birlikte, bu tekrarlanan yatay çizginin yerini dairesel bir yükseliş çizgisi aldı. Hegel'e göre fikir ya da ruh, akıl ve özgürlük ikiliğine varıncaya kadar diyalektik olarak bir düzeyden başka bir üst düzeye doğru hareket eder. Fikrin somutlaştığı maddi biçime gelince, o dönemin Prusya devleti ile zirveye ulaşan devlettir. Buna karşılık Karl Marx da bu Hegelci diyalektiği benimsedi ama “onu baş aşağı etti”. Yani tarihin itici gücü olarak fikrin yerine ilişkileri ve güçleri ile üretimi yerleştirdi. Stalinist dönemde bazı Marksistler, tarihin içinden geçtiği ve geçmesi gereken dönemleri gözlemleme konusunda ustalaştılar ve bunları komünizmle sonuçlanan beş dönem olarak sınıflandırdılar.
Çağımızda tarih, dinamizmi ve ilerleyişi konusunda görüş bildiren son kişi Francis Fukuyama'ydı. Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle birlikte liberal demokrasinin nihai ve ezici zaferinin tarihi sonlandıracağını duyuran kişi oldu.
Entelektüel arka plandaki ihtilafa ve bir inananı bir ateistten, bir sağcıyı bir solcudan ayıran farklılıklara rağmen mutlu son, tarihin ilerleyişi ile ilgili iddialı ekoller arasında ortak bir payda olmayı sürdürüyor. Hepsine göre sonda kurtuluş müziği çalınacaktır. İnsanlık, Adem ile Havva'nın Cennet'ten kovulmasından ve Yaradan ile yaratılan arasındaki ilişkinin kötüleşmesinden önceki döneme benzer bir döneme geri dönecektir. Hak ve adaletin, batıl ve adaletsizliğe galip gelmemesi, umut ve mutluluk konusunda iyimser olanlara, iyimser oldukları şeyin verilmemesi mümkün müdür?
“Geri dönüş” fikrinin gücü göz önüne alındığında, inananların benimsediği söz konusu fikri bazı ateistler de benimseyip kapitalist ekonomi ne zaman bir kriz yaşasa, Marx’ın “geri dönmesini” beklemeye başladılar. Halbuki kapitalist ekonomiyi yönetenler krizler içinde yaşadığını inkâr etmiyorlar. Tarihin ilerleyişini bilenlere göre, geçmişteki geri dönüşlerden şüphe duyanlar gibi bu geri dönüşten de şüphe duyanları bekleyen tek şey tarihin çöplüğüdür.
Böylece, sözde tarih bilgisi, onun armağanlarını insanlara dağıtmaya olanak tanıyan feodal bir mülkiyete dönüştürülür. Bazılarına tarih salonlarında rahat yataklar verilirken, bazıları ise çöplüğüne atılır.
Modern Avrupa tarihi, daha az çarpıcı birçok örneğin yanı sıra, tarihi tahmin etmenin zayıflığına dair iki çarpıcı örnek sunar. Birinci Dünya Savaşı, savaşların artık müzelik olduğunu düşünen Avrupalılar “iyi zamanların” tadını çıkarırken patlak verdi. Daha sonra Nazizmin barbarca yükselişi Almanya'da, yani Hegel'in, fikrin ve ruhun en yüksek tezahürlerinin beşiği ilan ettiği ülkede yaşandı. Daha ileriki bir dönemde bazı Marksistlerin tarihin en yüksek zirvesi olduğunu düşündüğü Sovyet komünizmi çöktüğünde, Rus nüktedanlığı, kesin tarihsel tahminlerle ilgili tutumunu formüle ederek, sosyalizmin, kapitalizmden kapitalizme giden en uzun yol olduğunu söyledi.
Kehanetten, astrolojiden ve fallardan hoşlananlar, tarihin ilerleyişi konusunda emin olmaya en meyilli ve bizi içine tıkılan milyonlarca insan yüzünden artık kimsenin sığamayacağı bir çöplüğe göndermek konusunda en coşkulu olanlar olmayı sürdürüyorlar. Gerçekliğin çöplüğüne düşmekten kaçınmaya gelince, maalesef hak ettiği ilgiyi görmüyor.