Çevremizdeki dünyayı iki tür felaket vurur. Birinci tür, herhangi bir uyarı veya öncü işaret olmadan gelen ani felaketlerdir. Aniden meydana gelirler ve can ile mal kayıpları dahil olmak üzere beklenmedik ve tahmin edilemeyen kayıplara sebebiyet verirler. İkinci tür, olayların akışı içinde, duyduğumuz ve gördüğümüz, beklenen tehlikelerini ve olası sonuçlarını bildiğimiz devam eden gelişme ve durumlar sonucu ortaya çıkan, tahmin edilen ve beklenen felaketlerdir.
Her felaket türü, insanın farklı düzeylerde kendisi ile başa çıkma biçimiyle ilişkilidir. Deprem, sel, yanardağ patlaması ve salgın hastalıklar gibi doğal ve ani afet durumlarında ülkeler çeşitli aygıtları ve kapasiteleri ile harekete geçerler. Kuruluşlar ile dernekler de kurtarma operasyonlarında afetzedelere yardım etme, onları normal hayata döndürme veya en azından dönmeye başlamalarına yardım etme konusunda üzerlerine düşen rolü oynamak üzere ülkelerle ortak çalışma konusunda gayret ederler.
Büyük gelişme ve olayların sonucunda ortaya çıkan ikinci tür felaketlerde ise yardım çalışmaları felaketin öncü işaretleri ile başlar. Daha sonra kıtlıklara, göç dalgalarına, yerinden edilmeye, yoksulluğa, açlığa ve sağlık felaketlerine neden olan savaşlarda olduğu gibi felaketin göstergeleri arttıktan sonra kesintiye uğramadan devam eder. Birinci tür felaketlere verilen tepkide olduğu gibi ülkeler, kuruluşlar ve dernekler kurbanlara yardım sağlamaya, savaşların etkileri, yansımaları ve sonuçlarıyla baş etmelerine yardımcı olmaya, en kötüsünün olmasını önlemek ve felaketzedeleri normal hayatlarına döndürmek için çalışmalara başlarlar.
13 yıldır devam eden Suriye'deki savaş her iki felakete de sahne oldu. Türkiye'de art arda yaşanan depremler, özellikle de 2023 depremi, Türkiye'de ve Suriye'nin kuzey ve batısındaki birçok bölgede Suriyeliler ile malları üzerinde yıkıcı etkiler bıraktı. İkinci tür olan savaşın yansımaları ise en az iki felaket ile izini bıraktı. Birincisi Suriye'nin çeşitli bölgelerini kapsayan genel açlıktır. İkincisi, ülkenin kuzeybatı bölgelerinde tıpkı açlık gibi devam eden ve şiddetlenen, özellikle tek ve mütevazı bir sağlık hizmetleri servisinin kendisi ile mücadele ettiği sağlık koşullarındaki kötüleşmedir. Söz konusu servis varlığı ve çalışmalarıyla, diğer Suriye bölgelerinden farklı olarak, tamamen insani yardımın sağlanmasına bağımlı. Bu yardım ise BM'nin duyurularına göre önümüzdeki ay yani Ekim 2024'ten itibaren durdurulacak. Bu da tehlikeli bir gerçeklik yaratıyor.
Bölgedeki sağlık koşullarını daha da tehlikeli hale getiren üç yerel veri var. Birincisi, sağlık hizmetleri servisinin, diğer Suriye bölgelerine göre nüfus yoğunluğunun daha yüksek olduğu küçük bir coğrafyada sıkışmış 5 milyondan fazla Suriyeliye hizmet vermesi. İkincisi ise bölgenin Türkiye kontrolünde olması ve yönetiminin Koalisyona bağlı Suriye Geçici Hükümeti ile radikal Heyet Tahrir eş-Şam'a bağlı Kurtuluş Hükümeti tarafından paylaşılması. Dahası bölge, harap yönetimi ve tarafları arasındaki iç çatışmaların yanı sıra çevresi tarafından da hedef alınıyor. Doğusunda Suriye Demokratik Güçleri, güneyinde ve doğusunda rejim güçleri ile Rus ve İranlı müttefikleri var. Her gün hava ve topçu bombardımanına maruz kalıyor. Üçüncüsü, burası ekonomik olarak çevresine kapalı, ekonomik imkanları ve kaynakları sınırlı bir alan ve bu kaynakların çoğu fiili güçlerin kontrolü altında ve aralarında siyasi ve silahlı çatışmalara yol açıyor.
Yaşanan pek çok zorlu gerçek ortasında bölgede bir de 100'e yakın hastanenin yer aldığı sağlık hizmetleri sistemi tamamen çalışmayı durduracak. Türkiye sınırındaki Bab el-Hava Sınır Kapısında bulunan hastane bunlar arasında en büyüğü ve en önemlisi. Çocuklar için ameliyatlar dahil olmak üzere cerrahi operasyonların, diyaliz tedavisi ile kanser hastaları için kemoterapi tedavisinin de aralarında olduğu ücretsiz hizmetlerini iki milyona yakın kişiye sunuyor. Yukarıdakilere ek olarak burası onlarca lisansüstü öğrencisinin çalıştığı bir eğitim merkezi.
Verilerin gösterdiği gibi, insani yardımların durdurulması halinde sınırdaki Bab el-Hava Hastanesi ve diğer hastanelerin kapatılması bölgedeki sağlık koşullarını ve genel koşulları daha da kötüleştirecek. Bunun olmasını önlemek için çok kutuplu ve çok düzeyli eylemler gerekiyor. Eyleme geçmekse uluslararası idari ve bağışçı kuruluşlardan, felaketin büyümesini önleyecek bir acil durum çözümü çerçevesinde yardım sunmaya devam etmelerini talep etmeye odaklanmayı gerektiriyor. Söz konusu acil çözüm, Suriyeli iş adamlarının, kurumlarının, bağışçı ülke ve kuruluşların da dahil olduğu geniş bir ortaklık kurarak, daha iyi temellere dayalı, daha iyi ve kalıcı bir çözümün taşlarını döşeyecektir. Bunlar genel olarak Suriye'deki ve özel olarak kuzeyindeki sağlık koşulları için bağımsız ve sağlam bir desteğin sağlanmasına ve yönetilmesine katılacaklardır. Eğer gerçekleşirse bu çabanın başarısı, her ne kadar sağlık koşulları bazı sorunlarının çözülmesi gereken daha büyük ve karmaşık bir meselenin parçası olsa da Suriye meselesinin çözümünde bir dönüm noktası teşkil eden pratik ve çoğulcu bir fikir birliğinin temelini oluşturacaktır. Bu ise dünyanın çözmek konusunda umutsuzluğa varacak kadar hayal kırıklığı yaşadığı zor bir meselenin tam ve kapsamlı çözümüne giden yolu açacak ve bu yöndeki çabaları destekleyecektir.