Rıdvan Seyyid
Lübnanlı akademisyen, siyasetçi- yazar Lübnan Üniversitesi'nde İslami ilimler profersörü
TT

Plan savaşı mı yoksa yansıma savaşı mı?

Bin beş yüz yıl önce, Züheyr bin Ebu Sülma ünlü şiirinde şöyle diyordu:

“Savaş sizin bildiğiniz ve tecrübe ettiğiniz şeyden başka bir şey değildir

Savaşla ilgili söylenen rivayetler varsayımlardan uzaktır”

Bu dizeler, Züheyr'in kendi hissi ve farkındalığı… Dedikleri gibi iç savaş, normal savaştan daha korkunçtur. İç savaşların gerçekleri ve acıları zaman içinde değişmedi ya da azalmadı; Lübnan'da yaşananlar bunun en iyi örneği. Ancak normal savaşlar ya da stratejik, ulusal veya dini düşmanlar arasındaki savaşlar, Avrupa'daki din savaşlarında, iki dünya savaşında, Kore ve Vietnam savaşlarında ve son olarak Filistin'e yönelik Arap-Siyonist savaşında ve ABD'nin Irak'a yönelik savaşında görüldüğü gibi, etkileri bakımından çok daha korkunç görünmektedir.

Peki şimdi binlerce Hizbullah üyesi ve destekçisine yönelik çağrı cihazı saldırılarından sonra ne olacak? Birkaç ay önce, özellikle de İsrail ordusunun Refah'ı işgalinden sonra, yorumcular farklı görüşlere sahipti. Bazıları, özellikle Amerikalıların, Avrupalıların, Arapların ve İsrail kamuoyunun büyük bir bölümünün esirler uğruna savaşı ve zulmü durdurmaya kararlı olması nedeniyle İsrail'in esirleri kurtarmak için ateşkes yapmayı kabul edeceğini öne sürdü. Hükümet içindeki askeri ve siyasi uzmanlar ise Netanyahu'nun hükümetini ve şahsını zor durumda bırakmamak için savaşı durdurmayacağını savunuyor.

Başından beri bir kuzey cephesi oluşturma planı olmayabilir. Çünkü yerinden edilme dışında İsrail tarafındaki kayıplar önemli değildi. Ancak Gazze'de kazanılan zorlu zaferin ardından Netanyahu ve destekçileri kuzey cephesinin vurulabileceğini ve İsrail'in yıllarca dinlenebileceğini düşündü. İçeride, denizde, havada ve istihbaratta tüm kurumlarıyla yakın hareket eden Amerikalılar bunu, özellikle de aynı görüşte olan İsrail Savunma Bakanı'nın kendilerini uyardığını anladılar ve hemen harekete geçerek arabulucu Amos Hochstein'ı bölgeye gönderdiler. Savunma Bakanı ona şöyle dedi: “Gazze Şeridi'nde ateşkes olmazsa, kuzey cephesinde askeri bir çözümden başka bir şey kalmayacak.”

İsrail, Lübnan ve Suriye'nin her yerinde saldırılarını arttırarak provokasyon savaşını körüklüyor. İçerideki tepkilerini arttıran Hizbullah ise sabırlı davranıyor ve angajman kurallarına bağlı kalıyor. Hizbullah 300 roket ve insansız hava aracıyla (İHA) saldırmayı denedi ama İsrail ordusu önleyici saldırılarını yoğunlaştırdığı için amacına ulaşamadı. Bu nedenle Hizbullah’ın gösterdiği ‘taktik sabır’, özellikle de Amerikalılar ve Arap ortaklarının ateşkes müzakereleri umudu sona ermediği için, savaşın genişlemesini önleyecek gibi görünüyordu. İsrail'in üstünlüğünün aylardır farkında olan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun aksine, Hizbullah gerçekten savaşa girmek istemiyor. Yeni cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan'ın Husilerin Tel Aviv'e gelişmiş bir balistik füzeyle yaptığı son saldırıdan haberdar olduklarını ya da desteklediklerini inkar etmekte gecikmediği İran da öyle!

17-18 Eylül günleri her iki taraf için de belirleyici olacak. Hizbullah, 3 binden fazla kişinin yaralanmasına neden olan korkutucu saldırıdan sonra karşılık vermemeyi göze alamaz. İran ise beklemeyi ve Hizbullah'ın güç ve kabiliyetlerini yakın ve belki de uzak gelecek için saklamayı tercih ediyor. Hizbullah, Lübnan, Suriye, Irak ve muhtemelen Yemen'de istikrar ve üstünlüğün düğüm noktasıdır. Dahası, nükleer meseleyle ilgili gelecekteki müzakerelerde bile faydalı olacaktır.

İsrailliler Hizbullah'ı 2006 tarihli 1701 sayılı Birleşmiş Milletler (BM) kararında öngörüldüğü gibi Litani Nehri'nin ötesine itmek istediklerini açıkladılar. Hasan Nasrallah, Komutan Fuad Şükür'ün intikamını almak için düzenlenen saldırının ardından yaptığı konuşmada, sanki arabuluculara güven vermek ve İsraillilere Gazze Şeridi'ndeki savaşın durması halinde savaşı sürdürme niyetinde olmadığını bildirmek istercesine, Şükür'ün öldürülmeden önce Hizbullah güçlerini vadi ve geçitlerden çıkardığını söyledi. İsrailliler on bir aydır sürdürdükleri saldırıların Hizbullah'ın askeri potansiyelinin yüzde 20'sini ortadan kaldırdığını iddia ediyor. Hizbullah salıyı çarşambaya bağlayan gece İranlılarla istişare ederken, İsrail Savaş Kabinesi kuzeydeki savaşı genişletme konusunda ikinci kez görüşmek üzere yeraltında toplandı. İsrail, çağrı cihazı saldırısıyla ortaya çıkan karışıklıktan faydalanmak için mi saldıracak? Yoksa Hizbullah'ın tepkisini bekleyecek ve saldırıya geçmeden önce Hizbullah'ın olası hazırlıklarını mı önleyecek? Çarşamba gecesinden bu yana Amerikalılar, İranlılar ve Hizbullah arasında başka temasların (doğrudan ve dolaylı) gerçekleştiğine şüphe yok. Tavsiye gerilimin tırmandırılmaması yönünde ama İsrail'e gelip giden Hochstein'ın bir soruya herkesin çılgınlık halinde olduğu yanıtını verdiği söyleniyor!

Bu, İsrail'in ikinci savaş planı mı, yoksa on bir aylık yoğun çatışmaların yarattığı gerçeklerin yol açtığı kaymanın yansımaları mı? Artık bir fark ya da ayırt etme imkânı kalmadı… Bu bir felaket!