Mişari Zeydi
Suudi Arabistanlı gazeteci- yazar
TT

İran ile karşılıklı hizmet argümanı hakkında daha söylenebilecekler

Önceki makalede bir yanda ABD, İsrail ve Batı'nın tamamı (veya büyük bir kısmı), diğer yanda İran ve en önemlisi Lübnan Hizbullah'ı olan takipçileri arasındaki karşılıklı birbirine hizmet argümanını tartışmış, buna inananların bu hizmetin varlığını açıklarken öne sürdükleri gerekçeleri veya bir kısmını aktarmıştık.

Şimdi bu argümana karşı taraftan gelen bazı eleştirileri ele almanın zamanı geldi ve bunlar özetle şu şekilde:

Siz yanılgı içindesiniz, komplo teorileri içinde boğulmuş durumdasınız, köktendinci İran rejimi ve yandaşları ile Batı, özellikle ABD ve İsrail arasında hiçbir uzlaşı, karşılıklı hizmet ya da komplo yok. Politika değişkenlerine bağlı olarak yakınlaşma ve uzaklaşma, yumuşaklık ve sertlik vardır.

İran ve milisleri Lübnan'da, Irak'ta ve başka yerlerde Amerikan misyonlarını havaya uçurdu ve binlerce Amerikalıyı öldürdü. İngiliz Lockerbie uçağına bombalı saldırı düzenleyen oydu. Orada yaşayan Amerikalılar ile birlikte Huber Kulelerini havaya uçuran da oydu. Amerikalılar ile arasında saldırı turları olan Iraklı Haşdi Şabi’yi himaye eden, el-Kaide örgütünü ve Usame bin Ladin'in adamlarını barındıran ve destekleyen de odur.

ABD açısından bakıldığında, Humeyni ve adamlarının iktidara gelmesinin ardından Tahran'da bulunan büyükelçilikteki vatandaşlarının kaçırılmasından zarar gören oydu. Onlarca yıldır İran'a ekonomik, hukuki ve siyasi abluka uygulayan, İran'ı terörist devlet olarak sınıflandıran odur.

Yakın dönemde İran'ın bölgedeki nüfuzunu güçlendiren en önemli lideri Kasım Süleymani, Iraklı öğrencisi Ebu Mehdi el-Mühendis ve onlarla birlikte İran şerrinin bir grup takipçisinin öldürülmesi emrini veren de onun başkanı Donald Trump'tı. Obama ve Demokratlar ile İran rejimi arasındaki anlaşmayı bozan da yine Trump'tı.

İsrail'e gelince, bugün Hizbullah'a karşı düzenlenen, onun yapısını bozan, liderlerini öldüren, çevresini yerle bir eden onlarca operasyondan bahsetmeye gerek yok. İsrail'in İran içinde nükleer tesislere, askeri üslere ya da nükleer programın başkanı Fahrizade gibi önemli liderlerine ya da Ebu Muhammed el-Mısri gibi İran içindeki el-Kaide liderleri veya Tahran'daki Devrim Muhafızları karargâhının kalbinde Hamas lideri İsmail Heniyye’ye yönelik Tahran’ın canını yakan saldırılarını da unutmayalım.

Her iki tarafın da söylediklerini aktardık ve benim naçizane fikrim, ABD, İsrail, İran, Hizbullah ve diğer İran takipçileri arasında ayrıntılı bir anlaşma ve hizmet olduğunu söylemenin zor olduğu yönünde.

İran tehdidiyle mücadelede Batılı ve İsrailli farklı ekoller var. Bir ekol, İran'daki ılımlılığın gelişmesini teşvik etmek için onu kapsama, esneklik gösterme ve cezbetme çağrısında bulunuyor. Bu, Obama ile Batılı akımının benimsediği ekoldür. Diğer yanda caydırıcılık ekolü var ve Trump, Netanyahu ve diğerleri tarafından temsil ediliyor. Caydırıcılığın farklı biçimleri var; sert ve doğrudan biçimi Netanyahu tarafından temsil edilirken, daha az sert olan biçimi ise Trump tarafından temsil ediliyor.

Her halükârda Batı’nın ne güvercinleri ne de şahinleri gerek İran rejimini gerekse Hizbullah’ı kökünden söküp atmak istediklerini söylemiyorlar. Bugün Hizbullah’a şiddetli darbeler indiren Netanyahu bile Hizbullah’ı ortadan kaldırmak değil, Litani Nehri’nin arkasına çekilmesini, İsrail'in kuzey sakinlerine zarar vermesini ve Hamas ile arasındaki savaşa müdahil olmasını önlemek istediğini söylüyor. Açıklanan ve söylenen budur.

Allah işlerin içyüzünü bilir, bizse sadece dışını biliriz.