Gassan Şerbil
Şarku'l Avsat Genel Yayın Yönetmeni
TT

Lübnan'a kapasitesinin üzerinde mi yük yükledik?

Yaser Arafat, Tunus'ta geçirdiği günlerin akşamını, Filistin halkının davasına neler kattığını şükranla hatırlayarak geçirmekten hoşlanırdı. Komünist Eylem Örgütü Genel Sekreteri Muhsin İbrahim'in varlığı onda Beyrut günlerini anma arzusunu uyandırırdı.

Arafat bir gün sözlerini “Lübnan'a kapasitesinin üzerinde mi yük yükledik?” diye sorarak bitirmişti: İbrahim şakayla karışık şöyle cevap vermişti: “Keşke bu soruyu yıllar önce sorsaydın ey Ebu Ammar.” Yıllar sonra İbrahim’in kendisi bu soruyu kendisine soruyordu.

Muhsin İbrahim ile 30 yıldan fazla süren bir muhabbetimiz var. Bir gün yaptığı öneriyle beni şaşırtmıştı. Şöyle demişti: “Genel yayın yönetmenliğini ve dertlerini unut. Ben de gazeteciyim ve bu işleri bilirim. En önemli şeye yönel. Beyrut'un ve dönüşümlerinin hikayesini yazmak için küçük bir ekip oluştur. Bu şehrin dengesi, konumu ve özellikleri hızla değişiyor ve daha fazlasını söylemeye gerek yok, bilinmeyen bir kadere doğru itilmiş gibi görünüyor.”

Ardından uzun bir sohbetimiz oldu. Beyrut'un bazen çeşitli ve kırılgan bir yapıya ve hassas konuma sahip küçük bir ülkenin kaldıramayacağı büyük davaları kucakladığını söyledi. Ona göre Lübnanlıların bu kucaklama sürecini yönetme ve aşamalarını kontrol etme gücünün olmayışı, ülkenin kucakladığı büyük davanın patlaması ya da davanın onun patlamasına yol açması ile sonuçlanıyor. İbrahim şunları da söyledi: Filistinli örgütlerin Güney Lübnan cephesinde İsrail için bir endişe kaynağına dönüşme becerisine sahip olmasından sevinç duyuyorduk. Sonuç, bilindiği gibi İsrail'in Güney Lübnan'ı işgal etmesi ve sonrasında yaşananlar oldu. Filistin davasının adilliği, İsrail'in sınırlarında ve askeri aygıtının menzilinde olan bir ülkede, Beyrut'un davanın başkenti haline gelmesinin tehlikesini sezmemizi engelledi.

Şimdi Beyrut çok daha zor durumda. İran projesinin bölgedeki başkenti haline gelmek üzere ve bu, günümüzde bölgenin şahit olduğu en büyük darbedir. İbrahim, Hizbullah'ın Suriye çatışmasına müdahalesinin ardından Irak ve Yemen'de de rolleri açıkça görülen bölgesel bir oyuncuya dönüştüğüne dikkat çekti. Buna ek olarak Hizbullah, kendi çevresinde rolüne, Lübnan oluşumuyla ilişkisine ve bölgesel konumuna dair algısını etkileyen büyük ve temel değişiklikler yarattı. Muhsin İbrahim, “İran'ın, İsrail'i füzelerle kuşatma sürecini hızlandırması ve Filistin’deki varlığını İslami Cihat ve Hamas örgütleri aracılığıyla derinleştirmesi durumunda bu rolün Lübnan yapısında neden olacağı patlamadan” duyduğu korkuyu da gizlemedi.

Deneyimlerini dinlemeyi sevdiğim bir diğer kişi ise eski Lübnan dışişleri bakanı Fuad Boutros'tu. Boutros, tüm Lübnanlılar için devletten daha iyi bir çadır olmadığına ve devlet dışında her şeye oynadıkları bahislerde hayal kırıklığına uğrayacaklarına inanıyordu. Lübnan'da meydana gelen en tehlikeli şeyin, bir dini grup veya mezhebin ülkedeki konumunu güçlendirmek için yurt dışından yardım aramanın cazibesine kapılması olduğunu söylüyordu. Lübnan, doğası gereği şiddetli değişimlerle bağdaşmayan hassas bir yapıdır. Yerel bir grubun uluslararası veya bölgesel bir güçle ittifakı Lübnan'ın dayanma gücünün ötesindedir. Bu ittifakta zayıf taraf hızla kendisinden daha büyük ve yönetimine ortak olma hakkına sahip olmadığı bir projenin aracı haline geliyor.

Ne yazık ki, Lübnanlı gruplar dolaylı olarak bu tuzağa düştüler dedi ve bunu şöyle açıkladı: “Sünniler bu tuzağa düştüler, Maruniler de bu tuzağa düştüler ve Şii kardeşlerimizin de bu konuda fazla ileri gitmemelerini canı gönülden umuyorum. Lübnan'ın rolünde, özelliklerinde, iç ve dış ilişkilerinde zorla değişiklik yapma konusunda çok ileri gitmek Lübnan'ı patlatabilir ve belki de mevcut haliyle varlığının gerekçelerini geçersiz kılabilir.”

Kendisini en çok neyin endişelendirdiğini sorduğumda, Lübnan yapısının kırılganlığını göz ardı eden hamaset politikaları, pek çok politikacının bölgesel ve uluslararası güç dengesinin gerçekliğini dikkatli bir şekilde düşünmeyi reddetmesi, yüksek bedellere bakılmaksızın yeni statükoların zorla dayatabileceği duygusu olduğunu söyledi.

İsrail'in Lübnan'a yönelik geniş çaplı saldırganlığını takip ederken İbrahim ve Boutros’un deneyimlerini hatırladım. Lübnan sahnesi çok acı verici durumda. İsrail'in bazı sakinlere verdiği köylerini ve evlerini terk etmeleri yönündeki günlük direktifler, Gazze'de tekrarlanan korkunç sahnelerin tam bir tekrarı. Suikastların boyutu emsalsiz ve bununla birlikte yıkımın boyutu da büyük. Büyük ülkeler katliamı izliyor ve Beyrut Havalimanı'nı yardım ve ziyaretçi kabulüne açık tutmaya çalışmakla yetiniyor.

Mevcut savaşın en tehlikeli yanı, her ne kadar korkunç bir arenası olsa da savaşın Lübnan'dan daha büyük olması. Savaşı durdurmaya yönelik ciddi bir çaba yok. Sanki savaşın tarafları sonuna kadar gitmeyi seçmiş gibi. Bu, nüfusunun beşte birinden fazlasının yerinden edildiği ve yangınların tüm şehirlerine yayıldığı bir ülke için son derece tehlikeli. İsrail'in İran'a vermesi beklenen yanıt için yapılan geri sayım tehlikeyi daha da artıyor. Lübnan, İran ile doğrudan çatışmaya girmek mümkün olmadığında, İsrail'in kendisine İran'a karşı savaşta tercih edilen bir seçenekmiş gibi davranmasının yükünü kaldıramaz.

Lübnanlıların çoğunluğunun Gazze'ye destek amacıyla yıkıcı bir savaşa girilmesine karşı olduğu açık. Pek çok kişi, alenen ya da gizlice, bu savaşın Lübnan'a kapasitesinin ötesinde bir yük yüklediğini söylüyor. İsrail imha makinesinin, Hizbullah'ın gücünü zayıflatmak ve Güvenlik Konseyi'nin 1701 sayılı kararının uygulanmasının dayatılması başlığı altında Güney Cephesi'nin İsrail ile askeri çatışmanın dışında kalmasını sağlamak için ABD’nin desteğinden faydalandığı da açık.

Bu, Lübnan'ın modern tarihinin en tehlikeli aşamasıdır. Sinvar’ın Tufanı’nın patlak vermesinin ertesi günü “destek cephesi”ni kuran Hizbullah için Güney Lübnan Cephesi'nin çatışmanın dışında bırakılması hiç de kolay değil. İran için de kolay değil. Şimdi hesap sorma ve sorumluları belirleme zamanı değil. Daha geç olmadan Lübnan'ı kurtarmanın zamanı geldi.

Lübnan evi, ABD ve Batı'yı ciddi bir şekilde ateşkes için baskı yapmaya ikna edecek bir formül üretebilir mi? Savaşın sona ermesinin ve Lübnanlıların yaralarının sarılmasının garantörü olarak, istisnasız herkesi kucaklama temelinde devlete dönüş sürecini başlatacak, bir formül üretmek mümkün mü? Lübnan devletini ve rolünü yeniden tesis etmekten başka seçenek yok. Açık savaş mantığını takip etmek tehlikeler ve felaketlerle dolu. Lübnan'ı kaybederlerse tüm madalyaları kazanmalarının Lübnanlılara ne faydası var?