Joe Biden yönetimi, ateşkese ulaşmayı başardı ve bu, uygulandığı takdirde kalıcı bir ateşkese veya Lübnan ile İsrail tarafları arasındaki düşmanca eylemlerin tamamen ve kalıcı olarak durdurulmasına kapıyı açacaktır. Bu başarı hakkında bir yargıya varmak için henüz çok erken, ancak bu, üzerine inşa edebileceğimiz temel bir adımdır. Zira birincisi, binlerce kişinin ölümüne yol açan, yıkılan evler, kurumlar ve tesisler sebebiyle milyarlara mal olan ölüm ve yıkım makinesini durduruyor. İkincisi, başta 1978 işgali, 1982 savaşı ve 2006 savaşı olmak üzere savaşlara son veriyor ve ABD'nin başını çektiği uluslararası denetim altında bir tür ateşkes sağlıyor. Üçüncüsü, eğer niyetler samimiyse -yorumlardaki farklılıklar bir yana- anlaşma silahı meşru güçler ile sınırlıyor. Bu ise son milis grubundan da kurtuluşun yapı ve temel taşıdır. Taif Anlaşması sonrasında işgal altındaki toprakları İsrail'den kurtarma bahanesiyle Hizbullah hariç, milislerin hepsi silahlarını teslim etmişlerdi. Dördüncüsü, her ne kadar Lübnan fırsatları boşa harcamaya alışsa da, anlaşma, tüm tarafların siyasi performanslarına ilişkin bir iç gözden geçirme ve muhasebe yapmaları için tekrarlanmayacak nadir bir fırsattır. Hizbullah ve onun Şii toplumu ile güney, Bekaa ve Beyrut banliyölerinde yaşayanları milyarlarca dolarlık kayıplara ve dayanılmaz trajedilere maruz bırakan siyasi ve askeri performansı özellikle gözden geçirilmeli.
Öte yandan, ateşkes için sevinmekte acele etmeden, resmi makamların, uluslararası gözetim ve denetim altındaki bu anlaşmanın gerektirdiği düzeyde değilmiş gibi göründüğünü söyleyelim. Geçtiğimiz yazdan bu yana Lübnanlıların karşısına ilk kez çıkan Meclis Başkanı Nebih Berri, siyasetten ziyade edebiyata daha yakın duygusal bir konuşma yaptı. Halbuki Lübnanlıların, haksız yere devlet adına müzakereleri yöneten, Hizbullah'ın müttefiki ve “ağabeyi” olan yetkilinin tutumunu bilmeye ihtiyaçları vardı. Onları anlaşmanın içeriği ve bir sonraki aşamaya ilişkin vizyonu, devlet inşası, ordunun rolü ve direniş silahının geleceği hakkında bilgilendirmeye gereksinim duyuyorlardı. Başbakan ise hâlâ geniş başlıklarla konuşuyor. Cumhurbaşkanının yokluğunda yürütme otoritesini temsil etse de, silahların geleceğine ilişkin tutumunu ve Hizbullah'ın Litani Nehri’nin kuzeyindeki rolünü net bir şekilde açıklamıyor. Hizbullah’ın milletvekilleri ile bakanlarının meclis ve hükümet oturumları içinde ve dışında yaptıkları katı açıklamalardaysa tek bir harfin bile değişmediği biliniyor. Zafer ve direnişi sürdürme sloganını tekrarlıyorlar. Onlar için sanki zaman 6 Ekim 2024'te durmuş gibi. Hizbullah’ın Meclis’teki bloğunun başkanı Muhammed Raad, el-Ahbar gazetesinde yayınlanan makalesinde savaşın sonucunun İsrail'in hedeflerine ulaşmasını engellediğini ve “Temmuz 2006 savaşından bu yana yürürlükte olan kararı (1701) etkilemediğini” vurgulaması, Hizbullah lideri Naim Kasım'ı elde edilen ve “2006'daki zaferi aşan” zaferden dolayı tebrik etmesi ise ilk kareye dönüşün teyidiydi.
Buna ilaveten sokaklarda, meydanlarda ve güneye giden yollarda görülen zafer kutlamalarının üzerinde de durmakta fayda var. Bütün bunlar, binlerce Hizbullah bayrağı arasında tek bir tane de olsa Lübnan bayrağı taşımayı reddeden Hizbullah destekçilerinin, Lübnan'daki siyasi krizin hâlâ kompleks ve anlaşmanın uygulanmasının önünde engellerin ortaya çıkmasının göz ardı edilemez olduğuna dair verdikleri işaretlerdi.
Zafer kutlamaları, yıkılmış olsa da evlere dönmenin, yerle bir edilmiş ve işgal edilmiş olsa da köylere dönerek yerinden edilme trajedisinden kurtulmanın sevincinin önüne geçti.
Anlaşmanın uygulanmasında içeriye güvenmek ne kadar önemliyse dışarının rolü de o kadar önemli ve bölgesel barışa giden yolda ilk adımı atabilir. Devlet dışı örgütlerin rollerini ve bunların birçok ülkede karar alma mekanizmaları üzerindeki etkilerini tasfiye etmeye yönelik uluslararası arzuyu yerine getirebilir. Biden da tam olarak ulaşmaya çalıştığı şey bu olmasa da anlaşmayı açıkladığında bunu dillendirmişti.
Burada soru şu; Biden'ın Lübnan'da Fransa ile ortak deklare ettiği ateşkes ve yaptığı açıklama, Ortadoğu'daki diplomatik çabalarının sonu mu yoksa Gazze'deki yıkıcı savaşı sona erdirebilecek ve belki de daha geniş bir bölgesel dönüşümün önünü açabilecek daha kapsamlı anlaşmalara götürecek bir başlangıç noktası mı olacak? Biden konuşmasında: “Bir kez daha, barış mümkün. Böyle olduğu sürece de kendisini gerçekleştirmek için çalışmaktan bir an bile vazgeçmeyeceğim” dedi. Görevinin sona ermesine kalan süreyse 50 günden az. Biden, halefine kaos teslim eden bir başkan yerine, Ortadoğu'yu uzun süredir devam eden düşmanlıklara kalıcı bir çözüm bulma yoluna sokan bir başkan olarak hatırlanmanın daha iyi olduğunu düşünüyor olabilir.
Biden'ın hedefi, Hamas'ın 7 Ekim 2023'te İsrail'e saldırısı ve Gazze savaşının patlak vermesi ile raydan çıkan bölgedeki düzeni yeniden tesis edecek bir süreç başlatmak. Şu ana kadar ve Washington'da kalan zamanının azlığına rağmen, Amerikan güvenlik taahhütleri sunarak, Suudi Arabistan Krallığı’na sivil nükleer yardım sağlayarak ve bir Filistin devletinin kurulmasına giden süreci başlatarak barış sürecini sürdürebileceğine inanıyor.
Biden'ın niyeti gerçekse ve Başkan Donald Trump da bunları tamamlayabilirse, bu, Lübnan'da ateşkes anlaşmasının uygulanmasına oynanan bahsin Lübnan ve Lübnanlıların ötesine geçerek bölgesel barış projesinin bir parçası olacağı anlamına geliyor. O yüzden ateşle oynamaktan kaçınılmalı çünkü savaş yeniden başlarsa Lübnan yanar ve savaş Hizbullah ile sınırlı kalmaz.