Dünyayı etkileyen her ekonomik krizle birlikte, sınır ötesi ve çoğu durumda sınır içi işlemlerin düzenlenmesinde, mal ve hizmetlerin fiyatlandırılmasında, zaman içinde değer ve tasarrufların korunmasında kullanılan doların uluslararası bir para birimi olarak geleceği konusu meşru olarak sorgulanıyor. Birinci Dünya Savaşı ve ardından gelen İkinci Dünya Savaşı'nın yükleri ve borçlarıyla zayıflayan İngiliz sterlinine karşı yükselen Amerikan ekonomisinin gücüne dayanan dolar yaklaşık yüz yıldır İngiliz sterlininin uzak ara rakibi konumunda.
İki dünya savaşının yarattığı ekonomik kayıplara rağmen, İngiliz sterlini o dönemde çok bilindik bir para birimi olduğundan ve İngiltere'nin zayıflığının derinliğinin farkında olunmaması nedeniyle, dünyanın önde gelen para birimi olmaya devam etti. Ta ki iki önemli an gelene kadar; bunlardan ilki, Temmuz 1944'te Bretton Woods Anlaşması'nın formüle edilmesiydi; bu anlaşmada, İngiliz sterlininden İkinci Dünya Savaşı sonrası sistemde finansal işlemlerde standart para birimi olarak bahsedilmiyordu. İkinci an, 1956 Süveyş Krizi olarak bilinen Mısır'a karşı haksız Üçlü Saldırı’dır. O dönemde İngiliz sterlini uluslararası rezervlerin yüzde 55'ini oluşturan rezerv para birimi olarak tanınıyordu. ABD, İngiltere'yi ve ortakları Fransa ile İsrail'i saldırı durdurmaya zorladı ve insanlar o zamanlar özgür dünya olarak bilinen dünyanın artık yeni bir başa sahip olduğunu fark ettiler. Bu başın para biriminin, 1960'larda Fransız hükümetinde bakan olan Giscard d'Estaing'in “cömert ayrıcalık” olarak adlandırdığı şeyden yararlanma hakkına sahip olduğunun ayrımına vardılar.
Bu “cömert ayrıcalık” ABD’ye şunları bağışlamıştır; ülke en düşük maliyetle borçlanırken, tüm borçlarını, basımını kontrol ettiği yerel para birimiyle geri ödemektedir. Dış ticaret açığına rağmen parasal istikrardan yararlanabilmektedir. Halen toplam uluslararası rezervin yüzde 60'ını oluşturan bu rezerv para birimi üzerindeki kontrolü sayesinde finansal nüfuzunu kullanmaktadır. Bu nüfuz da ABD'nin hâlâ en büyük ekonomiye, en güçlü orduya ve en ileri teknolojiye sahip olduğu bir dünyadaki hakimiyetini belirlemektedir.
Hal böyle iken ABD Başkanı'nın, kimsenin itiraz etmediği bir seçimle kazandığı ezici zaferin ardından, dünyanın karşısına geçip ülkesinin uzun süredir ticari ihlallere maruz kaldığını, “dolandırıcılık, hırsızlık, aldatma ve yağmalama” mağduru olduğunu söylemesi ne anlama geliyor?! Dünyanın en zengin ülkesinin Başkanı bunu söylüyorsa, eşitsiz uluslararası sistemin ülkelerinin yoksullaşmasına katkıda bulunduğu, onları sefil bir yoksullukla, yetersiz beslenmeden kaynaklanan tedavi edilemez hastalıklarla, ilerleme ve kazanımlarının gerisinde kalmakla baş başa bıraktığı başkanlar ne desin? Görünen o ki bu insanlar, Afrika'da ve Küresel Güney'deki diğer ülkelerde olduğu kadar ABD'de başarılı olamadılar!
ABD yönetiminin amaçları ve yöntemleri hakkında ne derseniz deyin, Nobel ödüllü ekonomist Mike Spence'in Trump fırtınasıyla mücadeleye ilişkin son makalesinde açıkladığı gibi: “ABD, küresel ticaretin yapısını ve bununla birlikte doğrudan yabancı yatırımları, Amerikan iç yatırımları ve Amerikan istihdamı lehine değiştirmeye kararlıdır.” Ancak bu hedefin önünde büyük bir engel var; bunlar, tahvil ve hisse senedi gibi Amerikan finansal varlıklarına olan talep ve doların uluslararası rezerv para birimi statüsüdür. Ticaret dengesini gerçek anlamda tersine çevirme hedefi, ödemeler dengesinin sermaye hesabını sınırlandırarak dolar cinsinden finansal varlıklarının cazibesini kasıtlı olarak azaltmadığı sürece tam olarak gerçekleşmeyecektir. Aksi takdirde mevcut durum olduğu gibi devam edecektir. Açıklamayı basitleştirmek gerekirse, örtük Amerikan taahhüdü göreceli üstünlüklere saygı demektir. Ülkeler ürünlerini ona ihraç ederler, o da elinden geldiğince tarım ve sanayi ürünlerini onlara ihraç eder ve bu dış ticaret dengesi ile ödemeler dengesine yansır. ABD ayrıca turizm, ulaştırma, lojistik gibi hizmetleri de ihraç ve ithal eder ve bu da ödemeler dengesinin cari hesabına yansır. Bilanço açığı yatırım ve dış kredi girişleriyle telafi edilir. Bilindiği üzere ABD'nin dış ve iç kamu borcu toplamda 36 trilyon dolara ulaştı, dolayısıyla, ticari anlaşmazlığı çözmek ancak sermaye akışı hesaplarında yapılacak fedakarlıklar, mevcut ve gelecekteki borçlar ile başa çıkmakla mümkün olacaktır.
Böylece dolar bir silah olarak kullanılmaya başlandı. Uluslararası yaptırımlar ile varlıkların dondurulması, Rusya ve diğerlerinin SWIFT mekanizmasını kullanmalarının engellenmesiyle devam eden doların silah olarak kullanılması süreci, misilleme kavramının garip bir şekilde yeniden tanımlanmasıyla, gümrük tarifeleri aracılığıyla ticaret kanallarına mayın döşenmesini, kalkınma yardımları sisteminin felç edilmesini de kapsadı. Ardından hâkim kurallara dayalı çok taraflı uluslararası sistem olarak bilinen sistem zayıflatılırken, yerine güç kullanımı yaklaşımı getirildi. Bütün bunlar, “uluslararası düzen”den veya daha doğrusu ekonomik ilişkilere ilişkin uluslararası düzenlemelerden geriye kalanları da yok etti. Küresel mali krizden bu yana uluslararası ekonomik sistem gerilemeye başladı ve bu gerilemeyle birlikte Avrupalı orta sınıf da geriledi. Refah devletinin sağladığı imtiyazları ve hizmetleri kaybetme korkusu arttı. Bir başka gerileme de ABD’deki orta sınıf arasında yaşandı. Zenginlik vaat eden Amerikan rüyasının yerle bir olmasıyla hayal kırıklıkları büyüdü. Artan eşitsizlik, kutuplaşma, gelir ve servetin adaletsiz dağılımı, rekabetin getirdiği zorluklar, teknolojik devrimin etkileri ve yapay zekanın gelişmesi ile birlikte, bu sınıflar, uluslararası ticarette en etkili olanlara ya da daha çalışkan göçmen işçilere öfke kusarak, kaçınılmaz olarak telafi edilemeyecek zararlardan kurtulamayacaklardır.
Son dönemde alınan önlemlerin her ne kadar ticaret ve yatırımı hedef alsalar da aslında İkinci Dünya Savaşı'ndan kalma uluslararası ekonomi kurallarını, uygulamalarını ve mekanizmalarını yerle bir ettiğini görüyoruz. Dolar, pratik bir alternatifi veya alternatifleri ortaya çıkana kadar bir süre daha rezerv para olarak varlığını koruyacaktır. Ama bunun nedeni mutlak gücü değil, alternatiflerinin göreceli zayıflığıdır ve bu konuda İngiliz sterlini bizim için iyi bir derstir. Tüm bunların ayrıntılarını bir sonraki yazıda ele alacağız.