Cemal el-Keşki
TT

Kara kutunun mesajı

Arap coğrafyası içeriden ve dışarıdan bir saldırıyla karşı karşıya ve bu atmosfer dikkatli ve uyanık olmayı gerektiriyor. Eski bir intikam ile yapılmak istenen bölgesel hesaplaşmalar için zaman uygun. Arap istikrarına ilişkin endişeler artıyor, zira bazı örgütler bu tür anları ulus-devletlerin üzerine atılmak için bir fırsat olarak görüyorlar. Mücadele sadece güvenlik alanında olmamalı, aynı zamanda düşünsel, toplumsal ve siyasal boyutta da olmalı ki, “tehlike üretme” deneyimini yaşayan grup ve örgütler tarafından argümanların ve bölgede art arda gelen krizlerin istismarının ve kullanımının önüne geçilebilsin.

Bu sözlerle Ürdün Haşimi Krallığı'nda yakın zamanda yaşananları kastediyorum. Ürdün liderliği, güvenlik servislerinin geçtiğimiz haftalarda, medyada “Kaos Hücreleri” olarak bilinen davaya dahil olan 16 kişiyi tutuklamasının ardından kesin ve kararlı bir şekilde Müslüman Kardeşler’i feshetme ve yasaklı ilan etme kararı aldı. Güvenlik servislerinin açıklamasında şu ifadeler yer aldı: “Söz konusu hücrenin planları şunları kapsıyordu; yerli araçlarla füze imal etmek, patlayıcı ve ateşli silah bulundurmak, kullanıma hazır bir füze saklamak, İHA üretim projesi, ayrıca Krallık içinde gönüllü toplamak ve eğitmek, bu unsurları yurtdışında eğitime tabi tutmak.”

Bu durum sürpriz miydi?

Elbette sürprizdi, zira Ürdün geçen eylül ayında yapılan seçimlerde Müslüman Kardeşler'in siyasi kolu olan İslami Hareket Cephesi'nin Ürdün parlamentosunda 138 sandalyeden 31'ini kazandığı serbest seçimlere izin vermişti. Yani Ürdün ona karşı esnek bir politika izliyor ama bu grup sürekli olarak verdiği sözleri tutmuyor ve dürüstlük sözlüğünü yırtıp atıyor. Tarih, Arap coğrafyasının başına gelen felaketleri nasıl istismar ettiğine tanıktır.

Elbette Ürdün sınırında yaşanan savaşlardan kaynaklanan daha önceki krizleri ve her istasyonda Ürdün’ün yüklendiklerini hatırlıyoruz. Bu grup ve kendisiyle hiçbir ortak zemini olmayan diğer siyasi gruplar ise toplumsal ve siyasal gerginliğin artmasında ortak payda oldular. Irak-İran arasında sekiz yıl süren Birinci Körfez Savaşı sırasında bölge sahnesine yönelik baskıcı tutumlarını unutmamalıyız. Bu örgütler, söz konusu dönemde ortak bir Arap paydasını temsil eden ılımlı Arap görüşlerini zayıflatmaya çalıştılar.

Yine Kuveyt'in kurtuluşundan bu yana yaşanan büyük ve küçük savaşlarda ve sözde Arap Baharı olaylarında, Arap siyasi araçlarını baskı altına alma girişimlerini biliyoruz. Bu hadiselerde, Ortadoğu'nun istikrara kavuşmasını, uluslararası sistemde şekillenen küresel yuvarlak masada Arapların yer almasını istemeyen bölgesel ve uluslararası güçlerin istihbarat desteğiyle gizli bir oyuncuydular.

Ürdün'ün Müslüman Kardeşler'i feshetme ve yasaklama kararı tam zamanında geldi. Bu tür grupların tehlikesinin, onları engelleme veya onlarla açık diyalog kurma girişimlerine rağmen, devam ettiğini ve derin olduğunu teyit etti.

Ne büyük bir paradoks! Burada üzerinde durulması gereken husus, Ürdün hassas bir pozisyondayken, sınırlarında Filistin'e karşı bir imha savaşı yürütülürken, kendisi Filistin halkını destekleme konusunda net bir tavır takınırken, özellikle ufukta henüz bir sonun görünmediği 7 Ekim 2023 olaylarının ardından kardeşleriyle birlikte dış politikasını bağımsız bir Filistin devleti kurmaya adamışken, bu gruplar sadece kendi dar çıkarlarını düşünüyorlar.

Ürdün, Filistin davasını destekleme, savunma ve dayanışma konusunda hiçbir zaman ihmalkâr olmadı. Seksen yıldır sadece Filistin tarafından değil, zaman zaman Irak ve Suriye'den de topraklarına mülteci akını hiç durmadı.

Elbette bu grup, bölgesel ve uluslararası güçlerin çıkarlarına hizmet eden işlevsel bir grup olarak, tarih boyunca her zaman krizlerin sisleri arasında gizlenen başka saikler le olaylara dahil oldu.

Ürdün'ün bu grubu feshetme ve yasaklama kararı, bu tür grupları üreten ve onları istikrarsızlık için bir köprüye dönüştüren siyasal ve toplumsal iklimi yeniden gözden geçirmeleri için tüm Arap başkentlerine açık bir mesaj ve alarmdır. Dolayısıyla Ürdün'ün bu “kara kutu”nun içinden verdiği mesaj dikkat ve her halükârda bu tür tehlikeli grupların fikirlerinin yayılmasını önleyecek, aydın bir farkındalık oluşturacak yaratıcı düşünce vizyonları sunmayı gerektiriyor. Bu, ulus-devlet içinde öncelikle boşluğu dolduracak, sonra da gerekli ve kaçınılmaz olan siyasal yapıyı güçlendirecek kurumlar çoğalmadan ve çeşitlenmeden gerçekleşmeyecektir.